Barışı savunmayı sizden mi öğreneceğiz?

Yaklaşık altı ay önce iktidar temsilcileri ile Kürt halkının temsilcileri arasında sürüp giden bir “barış süreci” vardı. Gezi olayları patlak verdi. İktidar temsilcilerinin başı derde girmesiyle “barış”ma olayı rafa kalktı. Ne yazık ki temsilciler arası yapılan anlaşmalar (ya da anlaşmazlıkların) sönümlenmeye yüz tutuğu anda, bu kez de komşularımızdaki hareketlilik arttı. Suriye, Mısır derken bölgesel savaş kazanları fokurdamaya başladı.

Ne hikmetse kendi ülkemizdeki tüm sorunları, sorumlulukları halletmişiz gibi Suriye ve Mısır’da olanlar hükümetimizin ve de Amerikan hükümetinin çözmesi gereken “ana görev”leri haline geldi.

Muktedirler, iktidarlar, temsilciler arası bu olan biteni halkımız da elbet seyrediyor “bilgilenme” olanakları çerçevesinde. En çok da aman “savaş çıkmasın da”, derdinde. Her daim, her kimse, her ne ise BARIŞ içinde çözsünler dertlerini istiyor. Çünkü savaşta ölen hep halkın evlatları oluyor!

Muktedirlerin, iktidarların, temsilcilerin ” halk adına” savaş yapmalarının da, sözüm ona barış adına bir takım çirkin hareketler yapmalarının da hiç lüzumu yok. Kalsın!

Bakın, şimdi bize kimler Barış’ı savunmaya kalkıyor?

Durun bakın kimler savaşı kışkırtıyor?

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, halkın evlatlarına en kara, en acı günlerin yaşatıldığı, asla unutmaması gereken bir dönem.

Ülkemizde demokrasi yerleşmediği için, hala güncelliğinden hiçbir şey kaybetmiyor ne yazık ki. O günlerde 8 yıl süren davada 44 aydın kişinin en kötü koşullarda tutuklu olarak yargılandığı ” TÜRKİYE BARIŞ DERNEĞİ DAVASI” savunmalarını hatırlayalım.

Barış Derneği Genel Başkanı Mahmut Dikerdem sıkıyönetim askeri mahkemelerinde yaptığı savunmalarla kimin BARIŞ savunucusu, kimin ise karşısında olduğunu pek açık dile getirmiş.

18 Temmuz 1983 Metris As. Cezaevi Duruşma Salonu

“…Barış Derneği Başkanı sıfatıyla yaptığım konuşmalarda Emperyalizm’e, Faşizm’e, Militarizm’e, Irk ayrımı ve Şovenizm’e karşı çıkmış olmamın iddia makamınca “komünizm propagandası” olarak nitelenmesi dolayısıyla, bu kavramların bilimsel tanımlarına dayanarak neden bunlara karşı çıktığımızı açıklamak istiyorum:

EMPERYALİZM, bir devletin kuvvet etkisine dayanarak, egemenlik ve denetim alanını kendi ulusal sınırları ötesine yayma politikasına verilen addır…

..Barışın adil olabilmesi uluslar arasında emperyalist ilişkilerin kaldırılmasını ve büyüklü küçüklü tüm devletlerin eşit haklara sahip olmalarını gerektirir. Bu bakımdan, büyük devlet hegemonyasını temsil eden emperyalizm dünya barışının önündeki en büyük engeldir.

… FAŞİZM’e gelince, siyasi yönetim biçimi olarak faşizm totaliter bir dikta rejimidir ve bu niteliğiyle “Çoğulcu demokratik rejim”in karşıtıdır… tıpkı emperyalizm gibi, barışın önünde engeldir.

….MİLİTARİZM ise en genel anlamda toplumun, toplumsal yaşamın askerileştirilmesi demektir. Bizim karşı çıktığımız militarizm, savaşların kaçınılmaz olduğu, uluslar arasında eşitlik olmadığı, birinin diğerine sürekli üstünlük sağlama mücadelesinin haklılığı, bu mücadelenin eninde sonunda savaşla çözüleceği şeklinde çözüleceği şeklindeki anlayış, başka bir deyişle, saldırganlığın doğal ve meşru bir olguya dönüştürülmesidir. Bu açıdan militarizm “yurtta barış, dünyada barış” anlayışının tam karşıtıdır.

Biz ŞOVENİZM’e de karşıyız. Çünkü şovenizm ulusal toplulukların birbirlerine göre genel konumlarını eşitlik gözeterek ele almaz ve uluslar arasında bir hiyererşi kurarak kendi ulusunu sıralamanın doruğuna koyar… Bu anlayış doğal olarak eşitlik ve HÜMANİZMA gibi insani değerleri dışlar, ırkçılık ve ırk ayrımı felsefesinin üzerine oturur. Şövenizm de faşizm gibi evrensel barışa giden yolun üstündeki başlıca engellerden biridir.”

Mahmut Dikerdem: “Barış”ın onurlu savunucusu, gökteki yıldızların arasından kaygıyla bakıyor bize.

O, ‘Barış’ın yeryüzüne halkların “bilinçlenmesiyle” geleceğini biliyor.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın