Bu “Yayla’da” esen başka bir “lodos”!

İzmir’de “devlet var mı, gerçekten” ne işe yarar, devletin gözetmesi gereken önce vatandaşlar mı yoksa sermaye mi diye de sorular sormayacağım?

Karaburun dağlarının yüksek kısımlarındaki 400 yıllık Yörük Köyü’nün kimsenin umurunda olmadığını Cumartesi günü ziyadesiyle gördüm. Turizm olarak sadece Çeşme’yi, faaliyet olarak da sadece EXPO’yu bilen İzmir’in kerameti kendinden menkul “kent önderlerine” neyi nasıl anlatacağız ki? “Haydi, gelin hafta sonu Yayla Köyü’ne gidelim” desem “medyacı” dostlar, abiler ne cevap verir?

Burnumuzun dibindeki Naldöken trajedisine kulak tıkamış “büyük medyacılar” Karaburun Dağlarında oynanan oyuna hiç dâhil olurlar mı?

400 yıllık bir Yörük köyü Yayla…

İzmir’in pek de gündeminde olmayan 120 – 140 hane…

Köyün tarihi, çeşmesinin Osmanlıca kitabesinde yazıyor adeta da, çözmem uzun sürer.

Köyde bir ulu çınar var ki, ben diyeyim 500 siz deyin bin yıllık. Bu değeri bilmiş ama Karaburun Kaymakamlığı. Tutmuş bu ulu çınarın dibine “umumi tuvalet” yaptırmış “hizmet” diye…

Hani görünce ve öğrenince “Allah’ım sen mukayyet olasın aklıma” dedim üç kere.
Köyle ilgili bir CHP bir de AKP’li vekilin ettikleri var ki, yarın yazarım.

Köyün keçileri, köyün arıları, köyün zeytinlikleri son 10 yıldır neredeyse hep dert içinde insanlarıyla. İnsanları dediysem, harbi yurttaş hepsi. Askerlik yapmış, üç çocuk yapmış, vergi vermekte son kuruşuna kadar. Lakin “babalığı” bırakan devlet üvey mi üvey davranıyor bu köye. Zeytinlikleri, sulama göletleri, gelecekleri hepten tehlikede. Bir “lodos” esmiş ki sormayın.

Her ne kadar rüzgâr enerjisi milli enerji olsa da, bu köy daha “milli” değil mi diye sorasım var Kaymakam Bey’e… Zira Kaymakam bey bu “rüzgâr pervaneci şirkete zorluk çıkarmayın” buyurmuş köylüye! Oysa köylü ne pervaneye karşı ne de elektriğe…

Köyünün dibine bir pervane kurulmuş. Köylü diyor 500 metre, şirket diyor 1 kilometre. Lakin rüzgâr deli gibi esmeye başlayınca, pervanenin gürültüsünden keçiler bile duramıyormuş ağıllarda. Köyün bu kadar dibine nasıl “ruhsat” verilmiş, nasıl onaylanmış belli değil. İl Özel İdaresi ne işe yarar, koltuğundan kalkmayan Çevre Müdürü ne işe yarar, Tarım Müdürlüğü ne işe yarar diye de sormayacağım. TV’de Tarım Bakanlığı “tarım alanlarına imar vermeyeceğiz” dese de, burada ne iş yapmış belli değil. Zeytincilik Araştırma raporları ne der, Vali ne der, Kaymakam ne der onlar da belli değil. Köylü zeytinlerine varamıyor, göletler kurumuş, 400 yıl önce kırkım yapılan tarihi kuyu bile öksüz kalmış.

Bu köyde bir “lodos” esiyor ki, sormayın. Bu yazıyı yazarken aradı şirket yetkilisi. Sanırım Karaburun’daydı. Uygarca konuştuk. Çalışanlarının köylüye zulüm yaptığını, jandarma polis kesilip kimlik sorma küstahlığına giriştiğini, zeytinliklerin etrafını neden çitlerle ördüklerini sordum tümünü yalanladı. Israrla davet etti. “Ben önce yazayım, sonra görüşürüz” dedim.

Yayla köyünün adı yakında “pervaneli köy” olursa şaşırmayın.

Burası Türkiye, her şey olur! Düne kadar “emperyal kapitalizmle” kol kola olanlar bile “bugün kahrolsun” diyorsa, zaten ya kıyamet yakındır bize ya da tımarhane…

Yarın “ne olmalı” sorusuna yanıt arayalım!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın