Benim arsa fotoğrafını çekişimden 16 sene kadar sonra 2000li yıllarda, İzmir yeni adliyesinin bir bölümü hizmete açıldı. Ödemiş-Birgi Belediyesi ile ilgili yayınladığım haberden dolayı, dönemin vali yardımcısı ile mahkemelik olduğumdan yeni adliyeye çağrılmıştım. Yeni adliye binasının inşaat alanlarından geçmiş, duruşma yapılan salonu aramaktan yorulmuş bir halde mahkemeye yetişebilmiştim. Adliye sarayının içi o kadar karmaşıktı ki, sormayın. Sanki bir bulmaca karesini ya da labirenti andırıyordu!.
Konak Meydanına bakan SSK blokları iş hanındaki eski adliyenin yetersizliğini çok iyi bildiğimden, bu yeni adliye mahkemeleri rahatlatır sanıyordum. Nerede!.. Şu anki yeni İzmir adliyesinin de işleyişte yetersiz kaldığını öğrendim.
Geçen gün, İzmir dışındaki bir mahkemeye dilekçe göndermek için adliyeden kapısından içeri girerken, polis kontrol turnikesinde cebimdeki anahtarlar sinyal verdi. Kapı kontrol polisine anahtarlığımı gösterdim. Sen misin gösteren!. Anahtarlığımın yanında duran bir çay kaşığının yarısı kadar küçük hediyelik çakı, polisimizin öfkelenmesine neden olmasın mı? Hediyelik çakının da yer aldığı anahtarlığıma önce el koydular, sonra da: Bak burda birçok çakı, anahtarlık var dediklerinde Eee dedim. Başka biri adliyeden çıkarken ve bizden çakısını alırken, seninkini alıp giderse sorumluluk kabul etmeyiz demezler mi? Anahtarlığımı alan polise, sizin bir emanet kaydınız yok mu diye sorduğumda, yok dediler. İyi de benim anahtarlığımdaki çakı sizin diğer alıkoyduğunuz büyük çakılardan farklı. Küçücük, hediyelik türden bu çakıyı kim alabilir?
Hadi çakımı yanlışlıkla aldılar diyelim, demek ki evimin üç anahtarını da yanlışlıkla alacaklar. Vatandaş girişi kapısını kontrol eden bu polisler, anahtarlığımı elime verip dışardan diğer personel girişini kontrol eden polis memuruna beni gönderdiler. Personel kapısındaki polislere hemen elimdeki çakılı anahtarlığı gösterip Bir önceki kapı kontrolumu anlatıp size gönderdiler dedim. Polis, Anahtarlığı emanet alamam demesin mi! Sonunda sürekli sarı basın kartımı ve nüfus kimliğimi gösterip beni amirine götürmesini talep ettim. Polis, Bu gerekçen için seni karakol amirime götüremem demesin mi? Anahtarlığımı adliye dışındaki seyyar kitapçıya emanet etmemi ve adliye içindeki işlerimi öyle görmemi söyledi. Birlikte kitapçıya gidip kitapçının tezgahı kenarına anahtarlığımı emanet bıraktık.
Onca tartışmadan sonra adliyeden içeri girdim. O kat senin, bu kat benim dilekçemi ilgili nöbetçi mahkeme yetkililerine verebildikten sonra, kendimi adliye polis merkezine attım!. Bir de ne göreyim? Polis merkezi amiri beni görünce, Alaattin Abi, hoş geldin. Epeydir uğramıyorsun! sözleriyle karşılanmayayım mı? O kızgınlıkla oturup tanıdığım polis amirine söyleyeceklerimi önce yutkundum. Çaylarımızı içip biraz sakinleştikten sonra adliye kapısı kontrolum sırasında başıma gelenleri tek tek anlattım. Polis amiriyle kapı dışındaki kitapçıya çıkıp emanet bıraktığım anahtarlığımı teslim aldık.
Yıllarımı verdiğim adliye koridorlarında bir diğer gözlemim ise bazı büroların camlarına yapıştırılmış notlarda Danışma değildir! Lütfen adres ve yer sormayınız uyarılarıydı. Oysa adliyeye ilk defa sadece bir dilekçe vermek için girmek isteyen vatandaşlar, en az üç saatten aşağı çıkamayacağını bilselerdi…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.