Başlıksız bir yazı…

Perşembe günü sabah 08.00’den Perşembe gece saat 22.30’da tam 14 saat 30 dakika. Hep topu bu kadar zaman…

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği Diyarbakır ziyareti…

Zırt pırt seyahat etmediğim için zor bir uçak yolculuğu ve beni neredeyse bir gün uyutacak kadar yorucu 14 buçuk saat.

Dikkat etmişinizdir yazıya “başlık” koymadım.

Koymadım, çünkü nasılsa fikrimi sormadan “yorum” yapacaklar olacak.

Kim ne istiyorsa düşünebilir, yazabilir, çemkirebilir…

Eleştirenlerin de canı sağ olsun, cellat adaylarımın da…

Önce İzmir’in yeni Valisi…

İlk izlenimlerim “kaygı” dolu.

Vali Bey bana biraz “dediğim dedik” geldi. Kim nereden ne öğrendi bilmiyorum ama Diyarbakır’lı, “vali değişiminden” çok memnun. Yeni Valimiz gelince bir süre “inceden” gözlemekte yarar var.

Diyarbakır binlerce yıllık tarihi mirasına ve değerine rağmen “eskimiş” bir şehir. Ciddi bir temizlik sorunu var ki belediye her yere “bu çöpler uzaydan mı geliyor” diye yazılar asmış. Ciddi ekonomik sorun da var, çok sayıda çocuk, sokaklarda “para” istiyor. Ortalık belinde kocaman silahlarıyla sivil polislerle dolu ki hala bir “güvenlik” sorunu yaşanıyor.

Diyarbakır’da tanıdığımız kimse olmadığı halde Diyarbakırlıların İzmir’de hep tanıdıkları, akrabaları var. Bazı sokaklar bana İzmir’in bazı semtlerini anımsattı ki, bu geziye özellikle Hakan Tartan’ın katılmasını isterdim, zira Başkan Tartan hiç yabancılık çekmezdi.

Görüşmelerde, konuşmalarda sürekli olarak “analar ağlamasın, savaş bitsin, kan ve gözyaşı olmasın” vurgusu yapıldı. Açık söyleyeyim adına “barış süreci” denen şeyin ne olduğunu ne biz biliyoruz ne de Diyarbakır sokakları. Kesin olan Perşembe günü itibariyle 90 gündür “cenaze” olmayışı.

Çocuklarını dağda kaybeden annelerin evlat acılarını anlayabiliyorum da, gezi sırasında en azından toplu bilgilendirmelerde “bizden” şehit vurgularının yapılmayışı içimi burktu. Zaten belki de “cambaza” bakmak yerine bazı “nedenleri” konuşmaya başlasak fena olmaz mı?

Onca işadamı acaba “gerçekte” ne düşündü bilmiyorum. Özellikle EBSO Başkanı Yorgancılar’ın daha somut ve uzun vadeli açıklamalar yapmayışı biraz tuhafıma gitti.

Neden “terör” yaşadı o topraklar? Neden biz batıda “şehit” acısı yaşadık?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra göreve gelen hükümetler ne “yapmadı da” terör bu aşamaya kadar geldi? İş dünyası üzerine düşen sorumlulukların ne kadarını yerine getirdi? 1984’den önce bölgeye neden gereken ekonomik ve sosyal yatırımlar yapılmadı? Neden hala toprak reformunu, eğitim devrimini, modern şehirleşmeyi konuşmuyoruz? Mesela bugünlerde Çeşme’de yatırım yapmaya hazırlanan Diyarbakır’lı muhterem işadamımızın kendi şehir için bir projesi var mı, olmuş mu?

Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı, bölgede ağalar muhatap alınmasaydı, oy uğruna göz yumulmasaydı fukaralığa acaba Türkiye Cumhuriyeti onca yiğidini kaybeder miydi? Diyarbakır hep “bizim” olmuş ama nedense Diyarbakır’a gitmek hiç düşüncemiz olmamış. Üzerine bir de şu terör çıkınca bağ hepten kopmuş.

Hiç yabancılık çekmedik. Hep sıcak bir misafirperverlik ve bolca kaçak çay…

Hala “terörden” yana olanlar orada da var burada da…

Ama nedense tartışmalar ya terör boyutunda ya da İmralı’daki şahsın özelinde. Biz hala ülkemizde sokakları egemenlik altında tutan işsizliği, yoksulluğu konuşmuyoruz. Taşeron denen kölelik sisteminin Türk’ü de Kürt’ü de aydı derecede vurduğunu görmüyoruz. Gencecik gençlerin nasıl kolayca kandırılıp dağa çıkarıldığını, İstanbul’da İzmir’de boy boy “akıllı” binalar, gökdelenler, fabrikalar, üniversiteler yapılırken Türkiye’nin doğusunda neden yapılmadığını sorgulamıyoruz. Aç, işsiz, okulsuz, umutsuz insanlar için vatan, bayrak, devlet kavramlarının “boş”, inancın ise “istismar malı” olduğu gerçeğini kavrayamıyoruz.

Üç beş haneli mezralarda sesi duyulan TV’lerin nasıl bir umutsuzluk ve hatta öfke yarattığını fark edemiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu biricik önderimizin, zamanında başvekil İsmet Paşa’ya yazdırdığı “doğu raporunun” sebeb-i hikmetini öğrenme çabasını göstermiyoruz.

Adına ne derseniz deyin, Gazi Paşa’nın dahi “vermeyi” kaybetmeyi kabul etmeyeceği Diyarbakır’ı şimdi yok saymak asıl “birilerinin” ekmeğine yap sürmektir. BOP denen şeytani planın kurbanları kimler iyi bakmak lazım…

Peki, kimler “abâd” oldu? Ona da bakmak lazım…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın