Kurabiye canavarlarına rağmen “yenilenmek”!

Bayram “bayram tadında” geçmedi ne yazık ki…

Uluslararası tezgahların, okyanusötesi yönlendirmelerin etkisi yine bomba patlattı ve çocuklarımız ellerinde bayram şekerleri ile yürüdü Hak’ka… 30 yıldır akan kan, yiten binlerce can, devasa maliyet bir yana, hala ve aynı sözlerle uğurladığımız şehitlerin sonu gelmiyor. Utanması gereken kimse yoksa ben kendi adıma utanıyorum da, ne fayda?

El âlemin ülkesinde bunca can gittiğinde ne “sağ” olur ne “sol” ama bizde bıktırırcasına maşallah. Tabut başında Fatiha okuyan siyasilerin, beka-i devlet selamet-i millet düsturunda bir olamamaları ne acı.

MİT namıyla maruf en “milli” ve de “mahrem” teşkilatımızsa sadece “şehirlerin bomba deposu” olduğunu bilmekte ve bunu da “başarı” saymakta. İstihbaratta ayan beyan görünen zafiyeti ret ederek kalplerimizde “erkekçe” bir yer tutmak mıdır muradları bilemem. Fidan gibi müsteşarımız, Başbakan hazretlerine duyduğu sorumluluğu illa ki ellerinde bayram şekerleri ile kurban olan yavrulara karşı da duyuyordur da, ne fayda?

Ateş düştüğü yeri yakıyor vesselam…

Bayram ne yazık ki mateme döndü yüreği “mana” için çarpan hepimiz için…

Lakin içimizdeki kimliksizlerin “kan tahlilleri” hala hafızalarımızda ve çıkmayacak inşallah. O yarasa misali kan tahlili yapanların “biat” ettiği arsıulusal şirketlerin marifetlerini öğrenmek isteyen bir zahmet KAFES’i okuyuversin. John Perkins’in Kafes adlı kitabını okuyanlar beni ziyadesiyle anlamıştır. Lakin okumayanlara diyecek sözüm olamaz.

Bayram ve terör duygularını bir arada yaşamak talihsizliğini üzerimden atamazken bir de İzmir mebusu ve de Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın gereksiz ötesi tavrını da “unutulmayacaklar” listesine ekleyiverdim. Şehit cenazesinde o subayın kolundan çekiştirip “Susturun şunu, bu ne biçim iş” diye bandoya haykırmasını, çemkirmesini acaba “vekâletle mi” yoksa “kültürle mi değerlendirmeliyim?

Osmanlı’dan beri askeri bandoların nerede ne çaldığını anlatacak biri mutlaka vardır da, anlatacak olanlarda cesaret ne kadar işte onu asla bilemeyiz. Lakin şehit cenazesindeki garabeti bir yana istemeyerek bırakırken hem İzmir vekili hem de Kültür Bakanı olan Muhterem Ertuğrul Günay’ın, vekili olduğu kentin Kültür Müdürlüğü’nün güya hazırladığı lakin bir ucube heyula olan İzmir Kültür Envanteri’ni hakkıyla inceleyip incelemediğini sormalıyım? Sevgili Orhan Beşikçi’nin yüreğinden haykırarak aylardır söylediği bu kültür cinayetine Sayın Bakan’ın neden sessiz kaldığını anlayamıyorum.

Keşke şehit cenazesindeki hassasiyetini bakanlığının İzmir faaliyetlerinde de gösterebilse.

Keşke kendisiyle “harbiden” görüşse de bir iki kelam edebilsem…

Neyse Allah büyüktür, belki de görüşürüz…

Başbakan Erdoğan’ın “demir ağlarla” alakalı sözlerine ne diyelim?

Bu sözlere en fazla karşı çıkışı YCHP Başkanı Kemal Bey’den bekliyordum da olmadı. Ufak tefek karşı sözleri de kusura kalmayın yeterli ve ciddi bulmadım. Eski CHP olsaydı belki “şak” diye bazı tarihi belgeleri ve istatistikleri koyardı ortaya. Lakin başbakan bu sözleri ilk kez etmedi. 2004 yerel seçimleri sırasında İnciraltı meydanında da söylemişti ve o vakit yine CHP’den yeterince ses çıkmamıştı. Oysa o CHP “yeni” falan da değildi. Bunu bir şeye bağlıyorum o da ne yazık ki cumhuriyet tarihi bilgilerimiz tam değil.

Hep basmakalıp ve geçici!

Özür diliyorum ama böyle!

Sert mi oldu?

Neyleyim ki Eşrefpaşa toprağında yoğruldum.

Şimdi gelelim başlıktaki “yenilenme” meselesine.

Pazartesi sabahı “Sabah Resimleri’ni” başlatacağız inşallah.

Kanal 35’de bir sezonu kapattık şimdi yeniden ve kaldığımız yerden başlayacağız. Sabah Resimleri’nin klasik bir yerel TV programı olmadığını izleyen herkes bilir. Dekoru yeniledik, daha çok konuk ve telefon amaçlıyoruz bu sezon.

Ve tabii illaki sokak!

Çünkü sokak hâkimiyetinin doğruluğuna inandım hep, onun için de “egemen kurabiye canavarlarıyla” hiç yıldızım barışmadı. Hancı ile yolcu farkını bilmeyen kâğıt kaplanlar yer yer başarılı ısırıklar atsa da, çok şükür düşüp düşüp kalkıyoruz.

Kimseye bir düşmanlığım yok, nefret, kin duygularını yüreğimden attığım için “salaklık” edebiliyorum. Gösterdiğim saygıya karşı ihaneti defalarca yaşamama rağmen bir türlü akıllanamadım. Maddeye değil manaya inanıyorum ki programın her saniyesine manacılığı enjekteye uğraşıyorum.

Geçen yıllara baktığımda da bunu ziyadesiyle görüyorum.

İsim verdiğim ve adımı taşıyan bebekler şimdi kocaman oldular. Sabah Resimleri başladığında 14 yaşında olan evlatlar şimdilerde üniversiteli maşallah. Hele artık rahmetli olan izleyicilerimin çocukları ve torunları bana ulaştığında mananın yüceliğine olan inancım artıyor.

Beni sıfatı “makam ve makam otosu” sahipleri sevmezken, sokağın dualarına olan inancımla yaşıyorum.
Mütevazılık yapmayacağım zira artık sıkıldım. İzmir’de TV programı yapmanın zorluğunu çok iyi biliyorum. Muhabirlikten geldiğim noktanın farkındayım da benim mesleğimi “eğlence” niyetiyle yapanların karabasanlığına artık çok bozuluyorum.

Bu sezon vatandaşın sesine daha çok kulak vereceğiz.

Yaklaşan belediye seçimlerini de dikkate alıp, bazı belediyelerin sabahın köründe kulaklarını fena çınlatacağız. Trafik kökenli bir Emniyet Müdürü’ne sahip olduğumuz halde nasıl oluyor da bu kadar kötü trafik idaresi olduğuna yine cevap arayacağız. Kültür Müdürlüğü ile Vakıflar idaresiyle uğraşılarımız hız kesmeden devam edecek. Üçyol Üçkuyular kaldırımları, İZBAN saygısızlıkları, vatandaşa edepsizliği hizmet sanan ter türlü bürokratın derdi olacağız yine…

Velhasıl ne adamım olsun isterim ne de kimsenin adamı olmak…

Dosta dostluğa eyvallah da dostluğa ihaneti sessizce karşılamaya bu kez niyetim yok. Kimsenin İzmir’e “babasının çiftliği” gözüyle bakmaya hakkı olmadığı gibi İzmirliye de “babasının oğlu” muamelesi etme niyeti olmamalı. İnsanca yaşam bazı insanların değil tüm insanların hakkı değil mi?

İzmir’deki “aşağı mahalle yukarı mahalle” farklarını ortaya dökmemizin nedeni de bu zaten, ne “inilecek” insan var İzmir’de ne de “çıkılacak”…

Bilmem anlatabildim mi?

Konuşacak, didikleyecek çok konu var çemkirilecek de çok “kurabiye canavarı”!

NOT:
SABAH RESİMLERİ’nin özgür yayını için Kanal 35 TV’nun tüm yöneticilerine, sabahları yayına pozitif enerjileriyle büyük katkı yapan canım ekip kardeşlerime peşinen teşekkür. TV yayınıyla birlikte 9 Eylül Gazetesi’ndeki Pazartesi ve Perşembe yazılarım da devam edecek. Kent Yaşam yazılarını ise haftada ikiye çıkaracağız görünüyor. Katkılarınızı bekliyorum. Unutmayın siz sessiz kalırsanız ben yaşayamam bu “kurabiye canavarlarının” ralli yaptığı dünyada!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın