Domuz gribi rezaleti iyice açığa çıkınca bunlar geldi aklıma. Dünyayı aldatan Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) ve ona aldanan gelişmiş dünya ülkelerini yönetenlerin yanında o yamukluğun ne kadar masum kaldığını düşünerek gülümsedim önce. Daha sonra, aldatanlar ve aldananlar ilişkisi üzerine kurulu dünya düzeninin okullarda verilen yalan yanlış bilgilerle dolu o öğretim sayesinde ayakta kaldığı aklıma geldi birden ve gülümsem yüzümde dondu kaldı.
Dünya halkları bir kez daha aldatılmış, oyuna getirilmişti ve bu kez aldatılanların başında Dünya Sağlık Örgütünden yapılan açıklamaları sorgulamaksızın kabul eden siyasetçiler, bilim insanları ve bürokratlar vardı. Onlar, oyunu sahneleyen birkaç firmanın ortakları değildi kuşkusuz. Dünya Sağlık Örgütünde o firmalar için çalışan birkaç profesyonel gibi de değildiler. Ama büyük çoğunluğu dünya düzenini sorgulamaksızın kabul etmeleri için kurgulanmış eğitim/öğretim sistemi içinde yetişmiş insanlardı. Onlardan sistemi sorgulamaları değil, onu her gün yeniden üretmeleri bekleniyordu ve bunu başarıyla sürdürüyorlardı.
Her yıl kuzey yarı küre sonbaharında ortaya çıkan grip hastalığına, işte bu koşullarda, bu yıl ölümcül domuz gribi adı verildi ve dünya genelinde bir korku salgını yaratmak için iletişim çağının bütün olanakları sonuna kadar kullanıldı. Sanki her yıl gripten ölenler haber oluyormuş gibi bu yıl savaş bültenleri yayımlanır gibi domuz gribi istatistikleri haber bültenlerinin başköşesine yerleştirildi. Eş zamanlı olarak, birkaç ilaç firması hastalığa karşı olağanüstü bir hızla keşfedip geliştirdikleri aşıyı pazarlamaya koyuldu. O aşı belki de oyun sahneye konmadan önce hazırlanmıştı!
Olayın bir ilginç yanı da ülkelerle aşı alım sözleşmeleri yapıldıktan sonra domuz gribi istatistiklerinin yayımlanmasına son verilmesiydi. Böylece kuzey yarı kürenin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinden milyarlarca dolar bu firmaların banka hesaplarına aktı. Bu oyuna ne ad vermeli? Yolsuzluk? Ahlaksızlık? Namussuzluk? Hırsızlık? Üçkâğıtçılık? Dolandırıcılık? Açgözlülük? Rezalet? Açıkgözlük? Akıllılık? Uyanıklık? Örgütlülük?
Bir de olayın bizim tarafı var. Ortada fol yok yumurta yokken, Sağlık Bakanlığı bir anda domuz gribine karşı savaş başlattı. Savaş ilanıyla birlikte haber bültenlerinde domuz gribi nedeniyle ölenler ilk haber oldu. Sonra bunların sayısı art(ırıl)maya başladı. Derken, aşıların gelmeye başladığı, ilk aşıların sağlık çalışanlarına yapıldığı açıklandı; Sağlık Bakanı aşılandı ama Başbakan aşı olmayı reddetti. O dönemde ölenlere ilişkin haberler de son buldu!
Hemen her olayda olduğu gibi bu konuda da ülkemizin seçkin bilim insanları bir anda iki kesime ayrıldılar. Aslında iki kesimin de elinde ülkemizde üretilmiş bilimsel bilgi olmamasına karşın birileri aşıdan yana, birileri aşıya karşı aslanlar gibi mücadeleye giriştiler. Bu kamplaşmanın ülkemizde yaratılmak istenen panik havasında yeterli başarı sağlanamaması yönünde bir yararı olmakla birlikte halkımızın kafası fena halde karıştı. Karışıklığı yaratan tartışmalar da domuz gribi oyununun bir parçası olarak gündemdeki yerini uzun süre korudu.
Batı’dan gelen her bilgiyi bilimsel sanan ve önünü, arkasını, altını, üstünü pek de sorgulamadan doğru kabul eden özgüven yoksulu bürokratlarımız ve bilim insanlarımızla aynı bilgileri hemen hiç ciddiye almayanlar arasındaki o tartışmalara ne demeli? Bilgisizlik? Alıklık? Bilinçsizlik? Tembellik? Aptallık? Zavallılık? Kimliksizlik? İşbirlikçilik? Saflık? Beceriksizlik? Aymazlık?
Sağlık Bakanlığı, o arada 40 milyon doz aşı satın almak için sözleşme yapmış, bunun sekiz milyonu getirilmiş, dört milyonu kullanılmış. Şimdi zavallı Bakanlık bürokratları elde kalan dört milyon ve henüz gelmeyen 32 milyon doz aşıdan kurtulmanın yollarını arıyorlarmış. Konunun bu ticari yanı beni çok ilgilendirmiyor doğrusu. Ben daha çok adlarının önündeki kocaman akademik ya da bürokratik unvanlarla televizyonlara çıkarak halktaki domuz gribi korkusunu körükleyenlerin ruhsal ve zihinsel sağlıklarının bu günlerde ne durumda olduğunu daha çok merak ediyorum. Ben böyle bir oyuna gelsem, kendime saygımı yeniden kazanmak için haftalarca çaba harcamam gerekir.
Ne yitirilen para, ne unvanı kocaman adamların ruh sağlıklarının bozulması çok önemli; kanımca bu olayda asıl önemli olan Dünya Sağlık Örgütünün güven ve saygınlığını büyük ölçüde yitirmiş olmasıdır. Bundan sonra dünya genelini etkileyebilecek gerçek bir tehlikeye karşı örgütten yapılacak açıklama ve uyarı masaldaki yalancı çobanın yardım çağrısı gibi algılanacaktır. Asıl tehlike buradadır. Dünya Sağlık Örgütü kendisini bu duruma düşürenlerden hızla temizlenmeli; güvenilirliğini ve saygınlığını yeniden kazanmalıdır.
Ülkemizdeki etkililer, yetkililer ya da kendisini öyle sananlar da umarız yaşananlardan gerekli dersleri çıkarmış; bilimin ve bilimsel bilginin evrenselliğini komşuda pişer bize de düşer rahatlığına indirgemiş olmanın ne tür aldatmacalara kapı açtığını, ne tür kayıplara neden olduğunu görmüşlerdir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.