22-24 Ekim 2009 Tarihinde Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesinde İzmirli Olmak Sempozyumu” var.
Düzenleyen kuruluşlar Ege Üniversitesi İzmir Araştırmaları Merkezi, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi…
Kent içinde bir zaman tüneli
Yeryüzünün bütün ülkelerinin tüm şehirlerinde, kırlarında, dağlarında, denizlerinde, köprü altlarında, tarlalarında, fabrikalarında yaşayan, çalışan ya da çalışamayan bütün insanların tek yürek olacakları günün geleceğine dair çok kuvvetli bir inancım vardı bu kentte yaşarken bir zamanlar. Büyücek bir mahallenin arka sokakları sanırdım Kübayı, Angolayı, Afganistanı, Hindistanı, Yunanistanı. Okyanuslar büyük ve aşılmaz değildi, dere yataklarının üzerine kurulan köprünün öbür ucu kadar yakındı. Kıtalar yeryüzü tarlasında parsellenmiş küçük birer arsaydı o zamanlar.
El ele, kol kola, omuz omuza gençleriydik bu kentin. Yurtsever marşlar söylerdik hep birlikte, sinemalarda Spartaküs”, Potemkin Zırhlısı”, Yurttaş Kane”i izlerken yüreklerimiz kabarır taşardı.
Sonra, çeşitli zamanlarda, çeşitli ortamlarda dünyanın değişik ülkelerinin genç çocukları olarak bir araya geldiğimiz olurdu.
Farklı dillerde şarkılar söyleyip dans ederdik el ele. Hep birlikte kurtuluş ve özgürlük sinemaları izler, memleket türküleri söylerdik kendi dilimizde. Yarin yanağından gayrı her şeyde hep beraber diyebilmek için and içmiştik. Kurtulmak yoktu tek başına.
Paranın padişahlığını yıkacak, sokaklarımızda kol gezen eşkıyalardan kurtaracaktık yeryüzü mahallelerimizi.
Bütün ülkelerin çocukları bizim çocuklarımız, bütün savaşlarda ağlayan anaların yüreği bizim yüreğimizdi; nerede bir haksızlık, sömürü varsa onları yapanlara karşı ortak kinimiz vardı.
Bir uçtan bir uca biz yeryüzünde emek ve insan haklarından, eşitlikten, adaletten, demokrasi ve dayanışmadan yana olacaktık…
O gün” gelecekti.”Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” ekmek, gül ve hürriyet günleri. Güneşli güzel günler tüm dünyayı ısıtacak, yeryüzünde soğuktan, açlıktan, savaştan, şiddetten titreyen hiçbir çocuk kalmayacaktı sokakta tek başına. Görmesek de gitmesek de o ülkede yaşayan, dünyanın neresinde olursa olsun sıcak dost nefesini tenimizde duyduğumuz, yürek çarpıntılarıyla sevincine, kederine ortak olduğumuz dünya halklarımız vardı.
Kocamandı yüreğimiz, güm güm gümbürderdi binlerce, milyonlarca yürek bir arada çarparak. Meridyenler gibi, paraleller gibi enine boyuna sarardı dünyayı kollarımız.
Tenlerimiz birbirine karışırdı; sarısı, beyazı, siyahı ile gök kuşağıydık biz.
Masal çocuklardık…
O gün gelmedi “hala”. Biz büyüdük. Ama gözlerimiz ufaldı, önümüzü göremez olduk. Bedenimizin iki yanına sarktı kısalan kollarımız… Kalabalıklardan kaçıyor gencimiz yaşlımız. Kalbimiz küt küt çarpıyor hainliğin, kimsesizliğin, vefasızlığın, adaletsizliğin korkusuyla. Hasta olmaktan, işsiz kalmaktan, parasızlıktan, yoksulluktan ödümüz kopuyor.
Katlanamıyoruz dostumuzun bile sıkıntısına, kalabalık halk otobüslerden daralar geliyor. Dar sokaklardan geçip en kısa ve kestirmeden gidiyoruz evden işe işten eve. Gençlerimiz okullarda dersliklere, şehrimize, kutu kutu üstüne evlerimize kapandık. Endişe içinde, yorgun, koltuklarımıza yığılıp televizyondan izliyoruz hayatı. Koskoca dünyada şimdi bir mahallemiz bile yok… Sinemalar, konser salonları, dernekler, partiler, sokaklar, meydanlar ıssızlaştı. Yürekler ıssızlaştı.
Susam tanesi gibi cebimizin kıyıcığında taşır olduk masal çocukların düşlerini.
Yeni hayatlar sökün etti kentlere. Din kardeşlikleri kuruldu, mezhep evleri ayrıştı. Kan davaları, mal davaları çeteleri oluştu. Hemşehrilik bağlarıyla kümelendi kimileri. Holiganlar gibi partililer oldu bağırış çağırışlarla birbirini kollayan. Babasının çiftliği gibi kente yayılan kanaat önderleri oldu. Tok açın halinden anlamaz, eğitimli iş bulamaz oldu. Bir lokma ekmek için didinenler değil, maroken koltuk için birbirini boğazlayanlar kıymetlendi, mallandı, mülklendi, kenetlendi birbirine, örgütlendi, sahiplendi kentleri.
Kentin sokaklarında bir şeyler oluyor şimdilerde; rengarenk havai fişekler yırtıyor gökyüzünün sessizliğini. Kalabalıklar izliyor. Konserler oluyor çimlerde, sinemalar kuruluyor sokaklara, çeşitli uluslardan sporcular, dansçılar, müzisyenler gösteriler yapıyor vapur iskelelerinde, meydanlarında kentin. Seyrediyor kentli. Yanı başında dikilen hemşehri”yle göz göze gelmeden, dokunmadan omzuna. Ateşiyle yakmadan sigarasını. Bir çift kelime söylemeden, küsler gibi yan yana duruyorlar. Omuzları düşük, kısacık kolları iki yanda sarkık, gözleri kısık sessizce izliyorlar gösteriyi. Sonuna kadar sabredemeyip, birbirlerine dönüp arkalarını çekip gidiyorlar sonra da.
Yeni hayatlarında bu kentin, tüm varlığını sahip olmaya adamışlar var. Bu kentin sahibi olmak, bu ülkenin, bu dünyanın, malın, mülkün, insanların, işçilerin, vatandaşların, tarlaların, fabrikaların, mesleklerin, tüm fikirlerin, iktidar koltuklarının sahibi olmak. Salgın gibi her sınıftan insanı sarıp sarmalayan zehirli duygular. Var böyle düşünenler. Böyle yaşayanlar var.
Kentin bir diğer yakasında ise, yürekleri hala yeniden yeşeren umutla dolu, kucaklarındaki dayanışma , emeğe saygı gibi değerlerin tohumlarını serpe serpe sokak aralarına çıkanlar var. İçinde yaşadığımız kentin, evin, ülkenin, doğanın, dünyanın sahibi olmak yerine, onları hep birlikte adilce kullanmak ve yeniden üretmek için akil birliğine, yürek birliğine çağrı” bu. Hiçbir eşyayı, doğayı, kültür varlığını hor kullanmadan, hiçbir şeyi savurganca tüketmeden, kullandığının yerine yenisini koyarak yaşayan toplumun bireyi olmaya çağrı… Planlayarak üretme, ürettiğini adilce paylaşma fikrinde olan yönetici olmaya, kentinin, ülkesinin yönetimine katılan vatandaşlardan olmaya çağrı.
Bakmak değil görmek, seyreden değil katılan olmak için bu çağrı”ya kulak verin.
Bereketli yağmurlarla birlikte, kentin sokak aralarından meydanlara aksın kardeşlik, barış, emeğe ve fikre saygı seli.
İzmire yaklaşan kış için dileğim budur. İzmirli’ye yakışan da budur.
İzmirli Olmak Sempozyumu” programı için: www.izmirliolmak.com
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.