“TARAF”lı bir yıl…

Korkularımıza fener tuttular, yerimizden sıçradık. ” Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gazeteciliği”ni kazasız, belasız sürdürmenin rehavetine çomak soktular, afalladık. En kolayını, en alışık olduğumuzu, linç etmeyi seçtik. Akla, hayale gelmeyen yalanlar uydurduk, çamurlar sıvamaya kalktık. Ama olmadı. “Taraf”lı koca bir yıl geçti. “Taraftarların” yalanları tarihe kaldı yadigar…
 
Hiç mi hata yapmadılar?
 
Yaptılar. Hatasız kul olur mu?
 
Ama, hatalarının özrünü manşetlere çekip, “kusurumuza bakmayın” demesini de bildiler.
 
“Yazılamaz”, “bulaşılamaz” diye kendimizi inandırdığımız ne varsa, Taraf tersini yaptı. Şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklendik. “Bu kadarı da olmaz” naraları attık.
 
Bu kadar “cüreti” nereden buluyorlardı?
 
Bunlar olsa olsa “yandaş” bir medya olabilirdi.
 
Bir de, “değirmenin suyu” meselesi vardı.
 
Parayı nereden buluyorlardı?
 
“Biz sizin unuttuğuz gazeteciliği anımsatıyoruz” der gibiydiler.
 
İnanmamak için elimizden geleni ardımıza koymuyorduk.
 
“Bir yerden para geldiğini ispatlayın, mesleği bırakalım” diyorlardı.
 
Kimseler duymak istemiyordu.
 
Geldik bu güne…
 
Korkusuz gazeteciliğin faturası ağırdı.
 
Maddi sıkıntılarını manşetlerinde bizimle paylaştılar. Çalışanlar büyük özveriyle Taraf’ı yaşatmaya çabalıyorlardı.
 
İlanlar, bıçakla kesilir gibi kesilmişti.
 
Hiçbir devlet bankası kredi vermeye yanaşmıyordu.
 
Kendilerine omuz verecek ortak arayışı içindeydiler:
 
“Her taraftan sıkıştırılıyoruz. Zaten ilanlarımız azdı, şimdi en küçük gazeteleri dahi kapsayan ilan “kampanyalarında” bile Taraf’ın adının üstünü çiziyorlar. Gelirlerimiz çok düşük. Hiçbir para kaynağımız yok. Arkadaşlarımızın maaşlarını ödemekte zorluk çekiyoruz. Bu gazetede çalışan insanlar, bağımsız bir gazetede çalışmanın mesleki hazzını ve onurunu hissederek ama gerçekten büyük sıkıntılara katlanarak çalışıyorlar. Sorunları “tensikat” yaparak aşmayı düşünmedik, düşünmeyiz. Biz bir aile gibi başladık, öyle de devam edeceğiz. Okurlarımızın çoğunluğunun durumunun da bizden daha iyi olmadığını tahmin ettiğimizden fiyatımızı artırmayı en son ana kadar geciktirmeye uğraşıyoruz.”
 
Hani oluk oluk paralar geliyordu?
 
“İlle de bavulla mı gelecek” diye inat edenler, hiç yüzünüz kızarmıyor mu?
 
Kifayetsizliklerinin bedelini en ağır hakaretlerle Taraf’a ödetmeye kalkanlar, hiç utanmıyorlar mı?
 
Alev Er, Yasemin Çongar, Lale Sarıibrahimoğlu, Hakan Aksay, Cumhuriyet’te yıllarca en önemli görevleri üstlenirken “iyiydiler” de Taraf’ı çıkarmaya başlar başlamaz mı “liboş, dönek, yandaş” oluverdiler.
 
Ahmet Kaya’ya, “Kasetime bir de Kürtçe parça koyacağım” tümcesini, yaban ellere göndererek “ödetmedik mi? “Vatanımın her köşesini seviyorum” diye diye oralarda öldü.
 
Hrant Dink’in bir tümcesini eğerek, bükerek, tetikçilere hedef göstermedik mi? İşte o da öldü.
 
Orhan Pamuk, çareyi gitmekte bulmadı mı? “Beni de öldüreceklerdi” demedi mi?
 
Can Dündar’ın başına gelenlerle Taraf’ın başına gelenler çok mu farklı?
 
Peki nereye kadar?
 
“Yeteneksizler zamanı” daha kaç kurban istiyor?
 
Yetenekliler zamanına varamayacak mıyız?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın