Cennet ve cehennem

Çocukların peş peşe sıraladıkları sorularla yetişkinleri bunalttıkları bir dönem vardır. Öyle sorular sorarlar ki, ya yanıtını hiç düşünmemişsinizdir ya yanıtınız yoktur ya da bildiğiniz yanıtı verseniz çocuk anlayamayacaktır ama konunun uzmanlarının ısrarla belirttikleri gibi çocuğun hiçbir sorusu yanıtsız kalmamalıdır. Yanıtınız hem çocuğu tatmin etmeli hem de gerçeklerle çelişmemelidir; çünkü o yanıt çocuğun belleğinde yer edecek ve belki de yaşamı boyunca onu unutmayacaktır. Benim de yaşamım boyunca unutmadığım böyle yanıtlar vardır belleğimde. Örneğin, babama sorduğum “cennet ve cehennem nedir” sorusuna aldığım yanıtı, aradan onca zaman geçmiş olmasına karşın hiç unutmadım. Babam, kısa bir süre düşündükten sonra tane tane konuşarak şöyle yanıtlamıştı sorumu: Birisinin bir dileğini hiç yüksünmeden ve isteyerek yerine getirdiğinde içinde hissettiğin hoşluk “cennet”; bilerek ya da bilmeyerek birisine verdiğin zarar nedeniyle içten içe hissettiğin huzursuzluk “cehennem”dir. Sonra da kimi örneklerle açıklamıştı verdiği yanıtı daha iyi anlayabilmem için.

Çok sonra dinlerin betimlediği “cennet ve cehennemi” öğrenince kafam biraz karışmış olsa da babamın yanıtı belleğimde daha da pekişmişti. O arada vicdan denilen kavramla tanışmıştım çünkü. İnsanı “insan” yapan başlıca özelliklerden birisiydi vicdan. Vicdanı olmayan için cenneti istediğiniz kadar güzel, cehennemi becerebildiğiniz kadar ürkünç olarak tanımlayın hiçbir yararı yoktu. Oysa babamın tanımına göre vicdan sahibi iyiliğin ve kötülüğün karşılığını anında görüyordu. Bundan daha etkili, daha işlevsel cennet ve cehennem olur muydu?

Dünyada, ülkemizde ve toplumsal yaşamda, son zamanlarda olup bitenleri izlerken olay ve olgulara biraz da böyle mi bakmalı acaba? Ölüme ve bitişe programlanmış bir evrenin parçası küçücük bir gezegende, yok hükmündeki boyutlarıyla çok kısa süre yaşayıp giden insanlardan oluşan toplum ve toplulukların üretebildikleri düzenin cennete mi cehenneme mi daha yakın olduğunu düşünüyorum bu aralar.

Var olan bütün kaynaklarına karşın, dünya büyük çoğunluk için cennet olamıyorsa, onu cehenneme çeviren birilerinin alt edilemeyen egemenliği var demektir. Ne eğriyi doğru, sahteyi gerçek, çirkini güzel, kötüyü iyi gösterebilen ve bundan hiçbir rahatsızlık duymayanların, ne de onlara inananların cenneti ve cehennemi olabilir. En korkunç, en ürkünç betimlemelere karşın cehennem korkusu; en güzel, en çekici cennet tanımı bu gerçeği değiştiremiyorsa, atılması gereken yaşamsal bir adım var demektir. İkiyüzlülüğün ve sahteciliğin, yalanın, dolanın, aptallığın ve saflığın kendisini her gün yeniden ürettiği binlerce yıllık bu dünya düzeninin en güçlü halkası yaşamın her alanını toplayıp insanların vicdanına bağlamaktadır. Dünyayı cennete çevirme yolunda atılması gereken en önemli adım işte o halkayı yerinden çıkarmaktır. Babamın bana öğrettiğine göre, adalet, hak, hukuk ve iç huzuru anlamına gelen cennete kavuşmanın bir başka yolu da bulunmamaktadır; çünkü nesnel, yansız ve adil hukuk kuralları yerine insanların vicdanına bırakılan bir toplumsal düzende cennet de cehennem de ancak ölümden sonrası için kurgulanabilir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın