Tartışma konusu yeni değildi ama elitleri her zaman rahatsız etmiş olan konunun bu popüler programda bir kez daha gündeme gelmiş olması ilginçti. Genel ve eşit oy hakkı için yüzyıllar boyunca verilen mücadeleyi bilmeden ya da anımsamadan yapılan bu tür tartışmalar bize çok anlamsız gelmektedir.
Tarih, genel ve eşit oy hakkı uygulamasının sınıflar arasındaki egemenlik mücadelesi içinde şekillendiğini gösteriyor. Köleci toplum düzeninde de oy hakkı vardı ama bu yalnızca toplumun egemenleri olan “özgür yurttaşlara”; yani köle sahiplerine aitti. Tarihi süreç içinde kölecilik tasfiye oldukça ortaya çıkan emekçilerin ve burjuvazinin özgür yurttaşlar olmalarına karşın seçme ve seçilme hakları yoktu. O nedenle, burjuva demokratik devrimlerin temel sloganlarından birisi toplumun tüm kesimleri için genel ve eşit oy hakkıydı. Toplumu oluşturan tüm kesimlerin genel ve eşit oy hakkını elde edişleri hiç kolay olmamıştır. Günümüz demokrasisinin karakterini belirleyen ölçütlerden birisini oluşturan “genel ve eşit oy hakkının” varlığı ile kullanım biçimi çok ayrı kavramlardır. NTV’deki programın tartışmacıları hakkın kullanım biçimindeki çarpıklıkları ve bunların nedenlerini sorgulamak yerine hakkın kendisini tartışma konusu yapınca, kendilerini aslında hak etmedikleri bir konuma, tarihin karanlıklarına gömülmüş aristokrasinin yanına düşürmüşlerdir.
İnsanların vergi kaçırmaları, elektrik hırsızlığı yapmaları, kamu arazilerini işgal etmeleri, ülkenin ve toplumun geleceği için kafa yormamaları ya da bu konularda düşünce üretecek bilgi birikiminden yoksun olmaları ile oy hakkı arasında ilişki kurmak en hafif nitelemeyle bu hakkın özünden habersiz olmakla eş anlamlıdır. Söylenen olumsuzlukların nasıl giderileceği bellidir ve bunların oy hakkı ile hiçbir ilgisi yoktur. Toplum, iyisiyle kötüsüyle; doğrusuyla yanlışıyla; güzeliyle çirkiniyle; bir yığın farklılığı olan insanlardan oluşmaktadır. Dikkat edilirse bu kavramlar evrensel geçerliliği olan ölçütlere dayalı değildir. Her biri insandan insana, toplumdan topluma farklı değerlendirilen, farklı algılanan kavramlardır. “Dağdaki çobanla benim oyum eşit olamaz, olmamalı” gibi bir yaklaşımın benimsenmesi durumunda bu tür önermelerin nereye ulaşacağı kestirilemez. Bir an için, bunlardan haberi bile olmayan çobanların da aynı biçimde düşündüğünü varsaydığımızda tartışmaların nerelere ulaşacağını görebiliriz. Dağdaki çoban da, “Benim oyum Aysun Kayacı’nın, Pınar Kür’ün oyu ile eşit olamaz, olmamalı” diyebilir. O zaman kimden yana olacağız? Sorunun yanıtı kolay gibi görünse de üzerinde uzun uzun düşünmek gerekmiyor mu?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.