Böl ve paylaş

İl ya da ilçe sınırları değiştirilirken, yapılan işi akılcı göstermek için sığınılan ilk gerekçe, “hizmeti yurttaşa daha da yakınlaştırmak” olmuştur. Son günlerde büyükşehir belediyeleri içinde yeni ilçeler üretilmesi çalışmalarını açıklamak için de aynı gerekçeye sığınılıyor; yurttaşa sunulan hizmette etkinlik ve verimliliğin artacağı öne sürülüyor. Söylenenlere inananlar, yeni kurulacak ilçe sınırları içinde kalacağı düşünülen kentsel alanlarda oturanların kamu hizmetlerine güçlükle ulaşabildiklerini ve bu alanların yıllardır ihmal edilmiş olduğunu söylüyorlar.

Yazılı ve görsel basında yapılan tartışmalarda, bir yerleşmenin yönetsel sınırlarının belirlenmesinde göz önüne alınması gereken temel ölçütlere nedense hiç değinilmediğini görüyoruz. Konu genel-geçer yaklaşımlarla değerlendiriliyor ve yapılması düşünülen düzenleme, bilimsel değeri olmayan varsayımlarla “doğru” ya da “yanlış” olarak niteleniyor. Büyükşehir belediyeleri içindeki ilçe belediyelerinin mevcut sınırlarının nasıl belirlendiği sorgulanmıyor. Kamu hizmetlerinin yurttaşa sunulmasında yönetsel sınırların hangi ölçüde etkili olduğu irdelenmiyor. Kamusal hizmetlerin kent içindeki dağılımının nitelik ve niceliğinde, başta kamu yönetimi anlayışı olmak üzere çok başka etkenlerin baskın olduğu neredeyse hiç anımsanmıyor. Yönetim birimleri ne kadar küçülür ve yurttaşa ne kadar yakın olursa hizmetin o kadar etkin ve verimli olacağı gibi yanlışlığı yaşam içinde defalarca kanıtlanmış bir varsayıma dayanılıyor. Ne “ölçek ekonomisi”, ne “planlama” kavramlarına; ne de “her örgütlenmenin türü ve niteliğini varılmak istenen amaç belirler” ilkesine değiniliyor. Ülkemizde ciddi konular tartışılırken örneklerini sıkça gördüğümüz gibi bu konuda da popülizm bataklığında debelenmenin göstergesi sığ tartışmalarla gerçek sorunların üzeri örtülüyor.

Oysa bu tartışmalarda, hiç değilse, “örgütlenme” ilkesinden hareket edilse birçok konu kendiliğinden açığa çıkacaktır. Bu ilkeyi örneğin bugünkü Büyükşehir belediyeleri örgütlülüğüne uyguladığımızda, ilgili yasanın birinci maddesinde söylenen “amaç”la kurulan örgütün hiç de tutarlı olmadığını görüyoruz. Orada söylendiğine göre amaç “hizmetlerin plânlı, programlı, etkin, verimli ve uyum içinde yürütülmesini sağlamaktır”. Yasa, amacı böyle tanımlamaktadır ama Büyükşehir belediyesi sınırları içinde ayrıca ilçe ve belde belediyeleri kurarak “amaç” olarak sayılanları yalnızca göstermelik hükümler düzeyine indirgemektedir. Buna karşılık, sözünü ettiğimiz “ilke” hala geçerlidir; yani Büyükşehir belediyelerini içindeki ilçe belediyeleriyle birlikte kuranların yasada sayılmayan -yazılı olmayan- bir başka amacı olsa gerektir. İlçe/belde belediyeleriyle birlikte Büyükşehir belediye örgütlülüğünün türünü ve niteliğini işte bu yazılı olmayan “amaç” belirlemektedir. 1984 yılına kadar dönüp bakanlar o amacı anımsayacaklardır. O günlerde ne daha iyi hizmet, ne kentliye daha yakın hizmet birimi oluşturmak vardı; tek amaç büyük şehirleri bölmek ve paylaşmaktı. Bugünkü düzenleme çalışmaları başlangıçtaki yazılı olmayan kuralın hala geçerli olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın