Yeni iller, yeni ilçeler

Türkiye’de uzun süre altmış yedi il vardı. 1980’li yıllarda başlayan süreçte, çoğu siyasal popülizmin yönlendiriciliğinde il sayısı seksen bire ulaştı. Yeni kurulan iller, zaten hiçbir rasyonelliği kalmamış olan ülkemizdeki yönetsel örgütlenmeyi daha da irrasyonel duruma getirmiştir. Bu irrasyonelliğin ülkeyi yönetenlerce hemen hiç algılanmadığını ya da önemsenmediğini görüyoruz. Başat iktisadi etkinlikten kamusal yatırımlara, ülke coğrafyası içindeki konumundan sahip olduğu doğal kaynaklara değin hemen her konuda farklılıkları olan iller aynı yetki ve sorumluluklarla donatılmış valilerce yönetilmektedir. Öyle ki, bu il bölümlenişinin ve bu yönetim anlayışının rasyonel olduğunun kabul edilmesi için, her valinin, her koşulda, her konunun uzmanı olduğunu varsaymak gerekmektedir. Oysa birbirinden değerli valilerimiz kimi illerde başarılı olurken, görev yaptıkları kimi illerde pek varlık gösterememektedirler. Bu durum onların birikimlerinden çok sözünü ettiğimiz yönetsel örgütlenmedeki irrasyonelliğin sonucudur.

Yönetsel örgütlenmedeki çarpıklık il düzeyi ile sınırlı değildir. 1980’lerin ilk yarısında “icat edilen” ve 2004 yılında yeniden düzenlenen(!) büyükşehir belediyeleri sistemi de ülkemizdeki bir başka yönetsel çarpıklık örneğidir. Büyükşehir belediyeleri içinde yer alan ilçe belediyelerinin sınırları belirlenirken -aynen il sınırları belirlenirken olduğu gibi- hiçbir iktisadi, toplumsal, coğrafi vb. somut ve nesnel ölçüt konulmamıştır. Örneğin İstanbul, İzmir ve Ankara’da ilçe belediyesi sınırlarını belirleyen hiçbir nesnel ölçüt bulunmamaktadır. Şimdilerde bu sınırların değiştirilmesi ve yeni ilçeler oluşturulması yönünde çalışmalar yapıldığını duyuyoruz. Yeni Asır Gazetesi’nde yayımlanan bir haberde başbakanın kendisine sunulan çalışmada önerilen kimi ilçeleri “İzmir gibi bir yerde nüfusu elli binin altında ilçe olmaz” gerekçesiyle kabul etmediği, kimilerini ise benimsediği belirtilmektedir. Nerenin ilçe olabileceği, nerenin olamayacağını başbakanın belirlediği bir ülkede yönetsel rasyonellikten söz edilebilir mi? Başbakan hangi birikimle, hangi uzmanlık becerisiyle bunu belirleyecektir? Bugünkü başbakan tesadüfen bu birikim, uzmanlık ve beceriye sahip olsa bile -ki bu konuda herhangi bir bilgimiz yoktur- ilçe sınırlarını belirleme görevi başbakanlara mı aittir?

1980’lerin ilk yarısında Büyükşehir Belediyeleri Yasası hazırlanırken de zamanın başbakanı “her şeyi bilen adam” edasıyla kararlar vermiş ve başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük kentlerin yönetimini keyfince parçalara ayırmıştı. Sonucu bu kentlerdeki insanlar yaşayarak gördüler. 2004’te büyük şehir sınırları pergel kullanılarak yeniden belirlendi ve hizmet alanı kentten bölgeye dönüştürüldü ama büyükşehir belediyeleri kent yönetimi olarak bırakıldı; bölge yönetimine dönüştürülmedi. Büyük kentlerde 2004’ten beri, -1930’larda yerleşme mekânına hizmet için kurgulanmış- belediye yönetimleriyle bölgeye dönük hizmet üretmeye çalışılıyor. Büyük kentlerimizin yönetimindeki bu temel sorun görmezden gelinerek yeni ilçeler üretme girişimleriyle uğraşmak boşa zaman geçirmekten başka anlam taşımamaktadır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın