Haberin hamalları, çalışan gazetecilerdir.
Vurgulamak gerekirse “çalışan”
Yani kendine “çalışan” değil!
Gün gelir, yüzüne bile bakmadığınız, görmezden geldiğiniz bir muhabir; öyle ilginç belgelere ulaşmış ki.
Kim olursanız olun, isterseniz “darphane” tapulu malınız olsun; o gazetenin yöneticilerinin ya da yön vericilerinin yanı sıra o “merhaba” demediğiniz muhabirle seve seve diyalog geliştirmek zorunda kalırsınız.
Maaşlar yoksulluk sınıra rahmet okutacak cinstendir
Mesleğe yeni başlayanlar için, pek çok basın-yayın kurumunda sigorta bile yoktur.
Eğer bunlar sizin için önemli olmazsa, çalışanınızın hakkını ve alın terini gasp edenlere karşı bir tepki geliştirmezseniz ne mi olur?
Ortalığın maskarası olursunuz.
Ay sonunu getirememe derdine düşmüşsünüzdür.
Çocuğunuzun sütünü alamama ya da okul masraflarını çıkaramama derdine
Aklınızın çelineceği çok fırsatlar çıkmıştır karşınıza.
Belki kentin çok çeşitli bölgelerindeki önemli inşaat işlerinde mimari projeler çizdirecek bir yaşam arkadaşınız yoktur.
“Sus paylı” kadrolara da dolduracağınız yakınlarınız da hiç olmamıştır belki.
Hayat dertlerinden gazeteciliği unutmak üzere olduğunuzu düşünürsünüz zaman zaman.
Zaten mevcut düzen size “gerçek gazeteciliği” unutturacak cinsten sınırlar koymuştur.
Tam bu sırada, kentin çok üst düzey “kanaat önderi”, size çok şık bir kutuda cep telefonu gönderir.
Siz de onu kabul edersiniz.
Nefesine açlığın aroması karışmış, daha yolun en başındaki muhabire çok ciddi kılıklarda “Haber, haber, haber” diye çıkıştığınız andan iki dakika sonradır bu an.
Sım kartı çoktan takmışsınızdır telefona, muhabirinize “haberciliği” anlatırken.
O sırada hediye gelmiş telefonunuz çalar, bakarsınız: “Sesinizin sahibi” arıyordur.
Siz de “Sahibinin Sesi” olarak; “Aman efendim, canım efendim”le yanıt verirsiniz.
Makamınızdan kaynaklanan doğal karizmanız “yumoşlanmıştır”!..
“Connecting People”sınızdır artık!..
“Kontörbizden” yaşamayı seçmişsinizdir!..
“Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor”daki kişi, siz değilsinizdir artık.
Her zaman ulaşılırsınız, çünkü bayağı bir “kapsanmışsınızdır”
Kapsama alanı hikaye kalır
Hani o reklamda, sevgilisine “küçücük bir şey”le mutlu olacağını söyleyen kız gibisinizdir.
“Şımarmışsınızdır”
Bu saatten sonra ilgi ve ihtimamsız yapamazsınız.
Surat yaptığınız adamla bir araya geldiğinizde, “Kontör yumurtlayan tavuk gibisinizdir”
“Gıt gıt gıdak haberim sıcak ”
Yıllarca sarı basın kartsız ve yemek fişi almaksızın çalıştığınızı unutmuşsunuzdur.
10 Ocak’lar gelir geçer, saçlara aklar düşer, mesleki kaleler düşer.
Mensubu bulunduğunuz gazetecilik örgütlerinin bayraktarlığında, şehri yönetenlerin jestleri niteliğindeki yemeklerde boy gösterirsiniz.
Plaketler alırsınız, gülücükler verirsiniz.
Aslında hayatınızı sunarsınız bir nevi.
Yazarsınız güzel güzel.
İlgili yerel yöneticinin size verdiği plaketteki, “Büyükşehir” simgesi takılır gözünüze de
Aslında habere konu olacak, sahnede şarkılar söyleyen bir emekçiyi görmezden gelirsiniz.
Şarkı söyleyen o eğlence emekçisini!..
Çünkü ortak noktalarınız vardır.
Yanlış ata oynadıysanız, yanlıştan “dönme” şansınız çoktur “çalışan gazeteci” olarak.
Çünkü o, görüntüsü ne olursa olsun orada onuruyla şarkılar söylüyordur.
Sizin eksiğiniz buradadır.
Eşiniz dostunuzla giderek eğlendiğiniz o mekanda sahnede gördüklerinizi, onurunuzla yazamazsınız!
Eleştiremezsiniz.
Çünkü onur devreleriniz oksitlenmiştir.
Çalışan gazeteci değilsinizdir artık.
Belki “Transgazeteci” olabilirsiniz.
10 Ocaklar gelir geçer.
Ömür gelir geçer.
Meslek stop eder.
Siz artık dur durak bilmez noktaya gelirsiniz.
Kutlu olsun diyelim.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.