“Aziz Başkan, toparlanmalı ve toparlamalı” dedik. “Kuşatılmış başkan” dedik. “Şirinler, laylaylomcular ve havalılar”dedik.
Adeta dilimizde tüy bitti.
Başkan Kocaoğlu, her defasında da “Ben ekibimin arkasındayım” dedi.
Ama…
Aynı başkan geçen hafta içinde arkasında olduğu aynı ekibe “ayağınızı denk alın” diyerek gözdağı verdi.
Çünkü…
Başkanın beş yıllık döneminin sonu yaklaştıkça bazı bürokratlar iyice gevşemeye, görevlerini savsaklamaya başladı.
Başkan, “İşini savsaklayan, göz boyayan bürokratların gözünün yaşına bakmam” diyor.
Artık bu sözler o bürokratları etkilemiyor.
Onların gözü de, gönlü de bir buçuk yıl sonrasında.
Başkan, neşteri zamanında vurmalıydı.
Ehiliyetli, güvenilir bürokratlarla çalışmalıydı.
Şirinler artık, şirinlik yapmıyorlar.
Yeni gelecek başkana nasıl yalakalık yapacaklarını tasarlıyorlar.
Havalıların havası söndü.
Belediyede el altından AKP ile dostluk gelişteren bürokratlar bile var.
Örneğin; “Bakan Mehmet Ali Şahin benim tanıdığım. İstanbul’da onunla birlikte çalıştım” diyerek hava atanlar var.
Başkanın artık, işini yapan ile şirinlik yapanı bunca olaydan sonra tanımış olması lazım.
Çünkü uçağın burnu kalkmak üzere…
***
Belediye bürokrasinin bazı icraatlarına baktığımız zaman özellikle planlamayla ilgili davaların çoğunun kayıp olduğunu görüyoruz.
Kültürpark’taki otopark inşaatı, Güçbirliği ile ilgili plan davası…
Metro projesi ağır aksak yürüyor.
Üniversite öğrencilerine dağıtılan burs işinde yolsuzluk patladı.
Üçüncü İzmir Planı yılan hikayesine döndü.
Aktarmalı ulaşım uygulaması amacına ulaşamadı.
Belediye bürokrasisinde sanki “Testiyi kıran ile getiren bir tutulur oldu”.
Oysa…Başarılı olmak için bazı birimler çok önemli…
Örneğin; belediyenin kasası…
Teknik işler… Yani fen işleri, planlama, ulaşım, park bahçeler gibi…
Halkla ilişkiler, sosyal projeler ve hukuki işler.
Bir başkanın veya bir bakanın güzel başlayıp güzel bitirmesi için bunlar çok önemlidir.
Güzel bitirme sürecine giren Kocaoğlu, kararlılığını bürokrat atamalarındaki isabetli uygulamalırıyla göstermelidir.
İşine güvenmediği, bir gözü AKP’de, diğer gözü CHP’de olan makam şaşı bürokratlardan kurtulmalı.
Kendini gösterme gibi göz boyamalara kanmamalı.
Bu arada bir çift sözüm de şaşı bakan bürokratlara olacak:
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Bir gün fena toslarsınız. Sakın şaşırmayın.”
***
Oğuz Hoca’dan ‘ilk kurşun’
PROF.Oğuz Oyan‘ı ilk kez TARİŞ Genel Müdürü iken tanıdım.
CHP’nin içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp bayrak açtı. Partinin yenilenmesi ve değişmesi için yollara düştü. Çalışmalarına Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda ilk kurşunun atıldığı İzmir’den başladı. Oyan, partide tespit ettiği yanlışları dile getiriyor ve şöyle diyor:
“CHP’nin Türkiye’yi kucaklayan yeni kadrolara ihtiyacı var. Genç nüfus yaşlılarla yönetilemez. 25- 45 yaş kuşağı partinin her yönetim kademesinde yüzde 50 oranında ağırlığa sahip olmalı. Partinin enerjiye, gençlik aşısına ihtiyacı var. Gençlere güvenmek, kadroları yenilemek, yeni şeyler söylemek gerek. Ancak yeni şeyleri eski ağızlar söylediğinde inandırıcı olmuyor. Yeni şeyleri yeni yüzler söylemeli.”
Oğuz Hoca, doğru söylüyor.
Ancak…
Yaş ortalaması 65’in üzerinde olan “politbüro” ile bu söylenenlerin yapılamıyacağını kendisi de çok iyi biliyor.
Bu nedenle CHP, aşağıdan yukarıya kadar gençleşmeli, değişmeli.
Oğuz Hoca’nın genel başkanlık yarışında işi ne kadar kolay değilse, partinin gençleşmesi ve değişmesi de o kadar zor görünüyor.
Bakalım ilk kurşunu atan Oğuz Hoca’nın gücü son kurşunu atmaya yetecek mi?
***
CHP’de dava arkadaşlarını satanlar…
İZMİR’DE görevden alınan CHP Konak İlçe Başkanı Tayfun Emre ve arkadaşları hafta içinde Atatürk Anıtı’na üzerinde “Biz ev sahibiyiz” yazılı çelenk koydu.
Görevden alınmalarının anti demokratik olduğunu söyledi.
Yıllardır “Baykalcı” tavrıyla dikkat çeken Tayfun Emre‘ye daha önce görevden alınan CHP İzmir İl Başkanı Alaattin Yüksel ve eski milletvekilleri Muharrem Toprak ile Hakkı Ülkü de destek verdi.
Oysa…
Asıl destek vermesi gerekenler ortada yoktu.
Örneğin; Selçuk Ayhan…
Bugün milletvekili koltuğuna oturması için basamak olan il başkanlığı seçimini Konak örgütü sayesinde kazanan Ayhan‘ın bu arkadaşlarını yalnız bırakması dikkatlerden kaçmadı.
Yine kongre sürecinde “Baykal’a rağmen” rakip adaya destek veren eski milletvekillerinden Sedat Uzunbay, Türkan Miçooğulları, Yılmaz Kaya ve Erdal Karademir‘in Emre ve arkadaşlarının yanında olmayışı dikkat çekti.
Ama…O gün bir partilinin elinde tuttuğu şu yazı ise kimsenin dikkatinden kaçmadı:
“Sustuk sustuk sıra bize geldi”
Evet…
Boşuna “Susma, sustukça sıra sana gelecek” diye söylenmiyor.
CHP içinde yıllardır susup, sonra koltuk sahibi olanlar, partide demokrasi yerine “dudak demokrasi”sine umut bağlayanlar, altlarından koltukları alındığı, çıkarları zedelendiği zaman kıyameti koparıyor.
İşte o zaman da inandırıcı olamıyorlar.
Ses çıkarmayanlar ise tek başına kaldıkları zaman iş işten çoktan geçmiş olacak.
Çünkü… O zaman yanlarında kimseyi bulamayacaklar.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.