Uzun ömürlü olasın Kemeraltı

Farklı coğrafyalar, birbiriyle alışveriş etmeye başladığından bu yana İzmir ticaretin can damarının attığı şehirlerden. Alıcı ile satıcının bu kadar doğrudan doğruya, bu kadar uzun zamandır ve kesintiye uğramaksızın bir araya geldiği şehirlerden…
Çünkü Anadolu’nun verimli topraklarını Batıya bağlayan, Asya’dan Avrupa’ya bir denizlik mesafeyle geçit veren şehir; İzmir.
Roma İmparatorluğu bu nedenle, sırf Anadolu’da yetiştirilen ürünlerin, liman aracılığıyla Roma’ya en kısa zamanda ulaştırılmasına uygun olduğu için İzmir’i önemsemiş.
Sonra Ortaçağda, Uzakdoğu’nun kendi coğrafyasına has ürünlerini Batıya ulaştıran İpek Yolu geçmiş buradan. Avrupa; ipeği, baharatı, kağıdı, İpek Yolu’nu gözleyerek öğrenmiş.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Anadolu’dan gelen kervan yolları buraya çıkmış.
Modern Türkiye Cumhuriyetinin en önemli ihracat limanı olarak bu ününü sürdürmüş, sürdürüyor, İzmir.

Bu şehir, ticaretin sadece mal ve hizmet alışverişi yapılan bir süreç olmadığını, tarihi birikimiyle biliyor. Uzakdoğu’yu, Ortaasya’yı, Ortadoğu’yu Avrupa’ya da tanıtan; üretilen her ürünün, aynı zamanda o bölgenin kültürünün bir ürünü olduğunu bilen bir ticaret şehri, İzmir.
İşte bu nedenle Kemeraltı, sadece bir çarşı değil. Bu topraklardan geçen birçok uygarlığın katmanlarını sindiren, yalnızca dükkanlarla değil tarihle de alışveriş yaptığımız bir çarşı.
Bu miras üzerinde 21’inci yüzyıla ulaştı.
İpek Yolu’nun ve kervan yollarının ayak izleri var hâlâ üzerinde. Aktarlarında, el dokuması mağazalarında, sepetçilerinde, bakırcılarında, kalaycılarında, nargilecilerinde, şerbetçilerinde; yükünü indiren deve kervanlarının sesi duyuluyor gibi. Sanki yıkık dökük hanlar yeniden canlanıp konuklarını buyur edecek gibi.

Oysa Kemeraltı, teslim aldığı bu mirasa hoyrat davranmış, yıllar yılı. Tarihi hanları harabeye dönmüş, kitabeleri, kuş evleri ve kimi çeşmeleri kaybolmuş. Yapılar, dükkan sahiplerinin kültürel düzeyine teslim edilmiş. Kimi özgünlüğünü korurken büyük çoğunluğunun tarihi bir yapı olduğunu anlayabilmek için kafanızı kaldırıp üst katına bakmanız gerekiyor. Cumbasına, demir işçiliğine, çatısındaki kabartmalara…

İnsan tarihe dokunmak ister

İzmir hep yakınır ya; gelen turist şehrin içine bile uğramadan buradan Çeşme’ye, Kuşadası’na, Foça’ya geçiyor diye… Esnaf hep ister ki gemilerden, uçaklardan inen her turist şehirde alışveriş yapsın, Kemeraltı’na gelsin.
Gelsin, evet.
Ama “Turistler şehir merkezinde niye kalır?” sorusunu da yanıtlamak gerekir, bunu isterken.
Turistler, tarihi şehirlere, özellikle de bin yıllarca geçmişi olan tarihi şehirlere gittiklerinde bu mirası görmek ister. Şehrin yapılarında, sokaklarında, ürününü müşteriye sunuşunda, tarihten gelen farklılığını görmek ister. Örneğin 16’ncı yüzyıl yapılarıyla dolu Kemeraltı’na geldiğinde, o yüzyılı gözünde canlandırmak ister. Kahvesini yudumlarken, el sanatları ürünlerine dokunurken, o tarihle de alışveriş etmek ister.
Tabelaların, tentelerin, pası akmış levhaların kapattığı yapılar değildir, turisti oraya çeken.
Cumbaları sökülmüş, yerine tuğla örülmüş, dükkana kapı olsun diye ön cephesinin tamamı yıkılmış yapılar değildir…
Elbette sadece turistin değil, İzmir halkının da hakkıdır bu. Dünyanın en eski çarşılarından birinde gezerken, sekiz bin yıllık şehriyle gurur duymak ister İzmirli. Şehir dışından gelen dostunu, yakınını ya da iş ilişkisinde olduğu konuklarını burada sıkılmadan dolaştırmak ister.
Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi, Kemeraltı’nı tarihi dokusuna uygun olarak güzelleştirmek, yerli-yabancı daha çok insanın gelmesi için projeler yürütüyor.
Ancak bu üstyapı kurumlarının yaptıkları bir yere kadar ilerler, Kemeraltı’nın kılcal damarlarında.
Yönetimin yaptığı uygulamayı yaşatacak olan, esnaftır.
Kemeraltı’nı Kemeraltı yapan, yani ona can, kan veren esnaf, işin en büyük kısmının kendine düştüğünü fark ederse bu tarihi çarşı uzun ömürlü olacak ancak.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın