Beş yılda da olsa vatandaşlık görevimizi yaptık. Artık takke düştü, kel göründü!
Ak koyun, kara koyun belli oldu. Herkes boyunun ölçüsünü aldı. Bundan sonra ne olacak?
Sıra vekillerde.
Mecliste oluşan bu tabloya göre hükümet nasıl kurulacak?
Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı kim olacak? Siyasi partiler, aldıkları oy oranlarına göre kendilerini sorgulamaya başlayacak.
Seçim öncesi Başbakan R.Tayyip Erdoğan, “Tek başına iktidar olamazsam, çekilirim”, CHP lideri Deniz Baykal ise “Başarılı olamazsam Rodos’a kadar yüzerim” demişti.
Diğer liderler, seçim sonuçlarıyla ilgili pek yorum yapmamıştı.
Seçim kampanyası sürecinde “Türkiye İzmir gibi olacak” diyen CHP’lilere, AKP’liler “Hayır, İzmir Türkiye gibi olacak” diye yanıt vermişti. Şimdi İzmir mi Türkiye, Türkiye mi İzmir oldu?
Seçim sonuçları ortada…
Ama…
Bu sonuçlara göre önümüzdeki günler çok şeylere gebe gibi görünüyor.
CHP’de saflara yeniden dizayn
CHP TBMM Grup Başkanvekili ve İzmir milletvekili Kemal Anadol, “Biz İzmir’i hiç bir zaman çantada keklik görmedik, görmüyoruz” demişti.
Hatta Anadol, “Biz ne yaparsak yapalım, İzmir halkı illaki bize oy verir” anlayışı içinde olmadıklarını söylemiş ve ardından da eklemişti:
“Bizim her şeyi doğru yaptığımız, dört dörtlük, hatasız olduğumuz da söylenemez. Bazı yanlışlarımız oldu. Özellikle, koordinasyon eksikliği yaşanıyor.”
Yani…
İl yönetiminin yetersizliğinden, koordinasyonsuzluktan söz etmişti…
Ama…
Genel Merkez yöneticisi olmadığı için fazla müdahale edemediğini söylemişti.
Şimdi seçim yapıldı.
Sonuçlar ortada…
CHP Genel Merkezi’nce bu sonuçlar nasıl yorumlanacak?
Özellikle İzmir’de parti örgütü yeniden nasıl yapılanacak?
Çünkü…
Saflar yeniden belirlenecek, eteklerdeki taşlar dökülecek ve yeni dönemde çalışmalar ona göre yapılacak.
Herkes, adeta “Yeni tur, yeni şans” diyecek
İzmirlilerin tercihi!
DEMOKRAT Parti İzmir milletvekili adayı Işılay Saygın, “DP’nin ve CHP’nin ölüsü yüzde 10’u geçer. Ayrıca İzmir’de bizim oyumuz yüzde 10’ların da üzerinde” demişti.
Dün sandıklar kuruldu, herkes sustu, vatandaş konuştu.
Sandıktan çıkan sonuçlar, aday belirleme sürecinde yaşanan “yerli ve ithal aday” tartışmalarına da noktayı koydu.
İzmirliler, tercihini yaptı.
Ne tür aday istediğini söyledi, partilere mesajını verdi.
Değirmenin suyunun kaynağını açıklayın…
SİYASETTE son yıllarda “dürüstlük”, “şeffaflık” , “katılımcılık” ve “temiz siyaset” genel kabul gören söylemlerin başında yer almaya başladı.
“Dürüstlük” insanlarda, hele hele topluma hizmet aşkı ile yola çıkan siyasilerde zaten bulunması gereken bir erdemdir.
Ancak…
Son yıllarda pek çok kötü örnek yaşandığı için, “dürüstlük” adeta mumla aranır hale geldi. “Bulunmaz Hint kumaşı” oldu.
Yıllardır, seçtiklerimizin çoğunun ismi yolsuzlukla, üç kağıtçılıkla, partizanlıkla, ihale takipçiliğiyle kısacası bir takım suçlarla anılınca, herkes oy vereceği veya verdiği adayda önce dürüstlük aramaya başladı.
Bu amaçla adayların gelmişi geçmişi didik didik edildi.
Neyse…
Söz hazır şeffaflıktan, dürüstlükten açılmışken, milletvekillerinin, siyasi partilerin yaptıkları harcamaların kaynağının nereden sağlandığını geçtiğimiz günlerde Milliyet EGE olarak sormuştuk. Seçim yapılmasına karşın, kampanya sürecinde kimse değirmenin suyunun nereden geldiğini açıklamadı.
Hani nerede kaldı şeffaflık?
Sevgili adaylar, sevgili vekiller, şu yaptığınız harcamaların kaynağını bir açıklayın da görelim bakalım.
Seçim kampanyası sırasında bir milletvekili adayı şöyle dert yanmıştı:
“Seçim gününe kadar 15 günlük üzerinde ses düzeni olan bir minibüs kiralamak istedik. Akaryakıt masrafı hariç 5 milyar liralık fatura koydular önümüze.”
Pek çok aday, onlarca araç ile kentin dört bir yanında seçim kampanyası yürüttü.
Boy boy afişler, bilboardlar, gazete ve televizyon reklamları seçim büroları, şaşalı tanıtımlar ve daha nice masraf kapısı açan propaganda çalışmaları yapıldı. Kim veriyor, nereden geliyor bu paralar?
Yasa gereği, siyasi partilere 50 YTL’nin üzerinde bağış yapmak yasak değil mi?
Bütün bu harcamaların, birkaç kişinin 50 YTL vermesiyle yapılması mümkün değil…
Milyarların, harcandığını seçim sürecinde milletvekilleri ve adaylar pekala kampanya bütçelerini ve kaynağını açıklayabilirlerdi.
Ama…
Açıklamadılar. Şimdi halkın kafasında birtakım soru işaretleri var.
Pek çok kişi “Oyumu verdim ama, yarın kamunun malını kendisine milyarlarca liralık destek verenlere peşkeş çekmeyeceğini, diyetini ödemeyeceğini nereden bileyim?” diye sormaz mı?
“Onun bunun” değil, “halkın” vekili olmak isteyenler bir an önce kampanya bütçelerini ve kaynaklarını açıklamak zorunda.
Aksi takdirde, herkes her şeyi söyler.
Yoksa…
Milletin ağzı torba değil ki büzesiniz.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.