Milletvekilliği tutkusu

Çocukluğumda yapılan seçimlerde insanların önce ön seçimi kazanarak aday olmak, sonra da seçilmek için harcadıkları çabaları gördükçe milletvekillerinin çok yüksek maaş aldıklarını sanırdım. Babamın kazancı hayli iyi olan bazı işadamı arkadaşlarının da bu adaylar arasında olması “kendimce” bu düşüncemi doğruluyordu. Çocuk aklımla, “milletvekili maaşı çok yüksek olmasa bu amcalar tıkır tıkır yürüyen işlerini neden bıraksınlar ki” diye düşünürdüm.

Biraz daha büyüdüğümde, o amcaların para için değil, vatana, millete hizmet ve demokrasi aşkıyla milletvekili olmak istediklerini, alacakları maaşın umurlarında bile olmadığını; aslında o maaşın masraflarını bile karşılamaya yetmediğini öğrendim. Demek ki, milletvekili olmak için insanlar büyük özveride bulunuyorlardı. Bu bilgi beni çok şaşırtmıştı. İnsanlarımız ne kadar da özveriliydiler! 450 milletvekili seçilecek olan seçimde on binlerce aday adayı yarışıyordu. Onca insanı böylesine özverili hizmete yönelten benim bilmediğim bir şeyler olmalıydı.

70’li yıllarda partiler, hala ön seçim yapıyor ve adayların büyük çoğunluğu partili seçmenin (delegenin) oyları ile belirleniyordu. Partili seçmen tercihte bulunurken, doğal olarak, o zamana değin parti içinde sivrilmiş, partinin ideolojisini, politikasını ve programını en iyi savunan aday adaylarını öne çıkarıyordu. Bütün eksikliklerine karşın, önseçimlerle partili kamuoyunun tercihlerini yansıtan aday listeleri oluşturuluyordu. Kısacası, insanlar milletvekili olmak için kendilerini önce kendi partililerine kabul ettirmek zorundaydılar. İyi ama neden bunca sıkıntıya katlanıyorlardı? Bütün bunların asıl nedeni “yaşamları boyunca edindikleri bilgi ve deneyimleriyle, artık yönetilen yerine yöneten olmak” arzusu muydu acaba? Üniversite öğrencisi olduğum o dönemde, milletvekilliği tutkusunu anlayabilmek için bu soruların yanıtını arıyordum.

Gazetelere yansıyan kimi haberler sorunun yanıtının bu denli yalın olamayacağını düşündürse de, o dönemde tanıdığım kimi saygın milletvekillerinin özellikleri, çalışma anlayışları, eylem ve söylemleri o haberleri yalanlıyordu ama TBMM’nin bütünüyle benim tanıdığım türden milletvekillerinden oluşmadığını da biliyordum.

Aradan yıllar geçti; TBMM nice kazalara uğradı ve bu süre içinde hemen her şey değişti. İletişim araçları öylesine gelişti ve çeşitlendi ki hemen her şey anında görünüyor, öğreniliyor. Aday listeleri parti genel başkanlarınca belirleniyor; kimin niçin milletvekili olmak istediğini, kimin niçin aday gösterildiğini düşünmem; onları tanımam gerekmiyor. Aslında bu artık umurumda da değil. Genel başkanlar ve yakın çevreleri zaten her şeyi düşünüyorlar. Seçim sürecinde ya da sonraki yasama dönemi boyunca her şeye onlar karar veriyorlar. Onların seçtiklerinden oluşan listelerden birisini onaylayarak ben de “demokrasi sürecine” katılıyorum. Bu süreçte seçilenleri tanımasam da; kimin niçin milletvekili olduğunu bilmesem de; kimin hangi ölçütlerle aday gösterildiğini anlamasam da; ulusun bir bireyi olarak vekâletimi partiye mi kişiye mi verdiğimi çok fazla düşünmeden yurttaşlık görevimi yapmış olmanın huzurunu duyuyorum. Süreç böyle işlerken, neden milletvekilliği tutkusunu anlamaya çalışarak huzurumu bozayım ki!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın