Olabilecek her türlü “ayrılık nifakına” Atatürk’üm noktayı koymuş. Eğer “NUTUK” okunsaydı, zaten bunlar da başımıza gelmezdi. Ne yaşıyorsak toplumsal cehaletimizden yaşıyoruz. “Yüzüklerin Efendilerini” okumak için harcayacağımız zamanın onda birini harcamadık ki NUTUK için!
Atam noktayı koymuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran millete Türk Milleti denir! O kadar!
Ama hedefin çapı genişliyor. “Turuncu” rengi pek sevenler şimdi Türkiye’nin gözbebeği, onurumuz, nazar boncuğumuz, Cumhuriyet’in bekçisi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve onun halkla en iç içe olan Jandarma’sını hedef seçti.
“Turuncu” rengin şakşakçıları, önlerinde “turuncu değişime” tek engel gördükleri TSK!
Ve ne acayiptir ki, TSK’ya ve jandarmaya Türkiye’nin en muhafazakâr bilinen, ama muhafazakârlığını Amerikanlaştırmayı da beceren yayın kuruluşlarından vuruldu “son darbe! Jandarma Genel Komutanlığı’nın basın açıklamasındaki şu satırları “aynen” dikkatinize sunuyorum. Zira “tertip” gerçekten çok ama çok büyük!
” Müfettişlerce tespit ve beyan tutanağının düzenlenmesinden hemen sonra görüntülerin kaynak belirtilmeden ve jandarma karakolunda çekildiği de ifade edilerek TGRT televizyon kanalına servis edilmesi; bu tertibin arkasında olanların niyet ve maksatlarını göstermesi açısından son derece düşündürücü ve endişe vericidir.
Ben evime “turuncuyu” sokmuyorum. Çünkü benim rengim “kırmızı üstü beyazdır. Bence siz “onu” anladınız!
Ben “sıkıldım” canlarım!
İzmir’e “fanatikçe” bağlıyım. Bu fanatikliğimi de kimseyle tartışmam. Ama bilesiniz, ölesiye sevdiğim kentimde, yapmakla guru duyduğum mesleğimde “sıkılmaya” başladım. Sokakların gündeminden habersiz “aristokrat” davranışların, yaklaşan seçime doğru sergileyecekleri “sahte halkçılıklar” midemi bulandırıyor. O parti veya bu parti, gönlünden “bir şey olmak” geçenlerin, sadece “parasal güçlerine” güvenmelerine fena bozuluyorum. Cuma akşamı İzmirli Sanatçılar Birliği Derneği’nin söyleşisinde konuşmacıydım. Konu “medyanın dayanılmaz hafifliği” idi. Ulusal Kanal Temsilcisi Hayati Özcan, ben ve Gazete İzmir’den Aziz Tekin konuştuk. Konak Kaymakamı Ali Muhsin Nakiboğlu, Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Kültür Daire Başkanı Selma Nalbantoğlu da dinleyenler arasındaydı. Ama onurlu adı basın, “hafif” adı medya olan “şeyin” ne kadar dayanılmaz olduğunu konuştuk da, ne değişti bilmiyorum. Çok okunmak, çok izlenmek mi yoksa “patronların kişisel ilişkilerinin selameti mi kaliteli yayıncılık acaba?
On yıl öncesine göre çok geriye gitmiş televizyonlar, İstanbul gazetelerinin üç beş sayfa eklerinin etkisinde İzmir!
Eleştirmeyeceksiniz, yorum yapmayacaksınız, kimseyle uğraşmayacaksınız. Kokteyllerde boy gösterip, “efendilere” selam vereceksiniz. Onlar ne diyorsa “doğrudur, haklısınız, inşallah sizi o koltuklarda görürüz” diyeceksiniz. Onların “yükselmesi” için kalemlerinizi oynatacaksınız, ekranlardaki yorumlarınızda onlara “methiyeler” düzeceksiniz. Sizi kaç kişinin okuduğunun, izlediğinin önemi olmayacak. Sizi topu topu iki “efendi” ve “ailesi” izlese, okusa “reyting” kırarsınız. Asıl mesleğinizin ne olduğu da önemli değil. Bir yıl bir ekranda konuşun, ertesi yıl “30 yıllık” deneyimi üflersiniz zaten İzmir’de.
Yeter ki “efendilerin” başını ağrıtmayın! Yoksa sizin başınız ağrır, canınız sıkılır. Tıpkı benim gibi!
Ben galiba artık bu kentte bu mesleği yapmakta çok zorlanıyorum, çünkü “oyunu” efendilerin kurallarına göre oy-na-mı-yo-rum!
Atık Pil
Eski bir Büyükşehir Belediyesi bürokratından e-posta aldım. Yorum yapmadan onu aktarıp, dikkatinize sunayım. Çünkü bence çok önemli. Ama dikkat edin, bu kez “yorum” yapmıyorum: ” Sevgili Hasan Tahsin, Çakmur döneminin gerçekten iyi taraflarını (yani kamu yararına olanları) hatırlatmanız çok güzel. Başka bir ‘ilk’i de ben hatırlatmış olayım : Daha ‘pil’ sözcüğü yönetmeliklere girmeden, 1992 yılında, okullarda ‘pil toplama kampanyası’ yapıldı. Bu Türkiye’de bir ilk idi. Bir buçuk ton pil toplanması o zaman için çok büyük bir başarı ve İzmir’in çevre bilinci göstergesiydi. Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde arka kapakta bu konuda yazı yayımlandı. Daha sonra da kampanyalar yapıldı. Fakat İzmir’in ya da Büyükşehir Belediyesi’nin tarihini silenler ‘miladı’ (!) 1998 yılına almışlar. Mesele ‘……… Gazetesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ortaklığında 1998 yılından bu yana her yıl düzenlenen Atık Pil Toplama Kampanyası’ olmuş. Ne incelik ama değil mi? Böylece Sayın Çakmur’un Türkiye’deki bir ‘ilk’i yok ediliyor. Ben de o devrin bir bürokratı olarak, Sezar’ın Hakkını Sezar’a verip, adımın geçmemesini rica edebilir miyim? Saygılar, Sevgiler.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.