Ne bilgilermiş ama!

Ankara bir karıştı, tam karıştı. Ancak olayın basına yansıyan şekli tam bir “fiyasko”. Birkaç yayın organı dışında tüm “medya” hükümet ağzıyla konuşuyor. Maliye Bakanlığı’nda “birileri”, “devlet büyüklerinin” ve bazı “hatırlı muhteremlerin” malvarlıklarını “merak etmiş” ve özel şifrelerle girilebilen kayıtları “kopyalamış”. Bu “usulsüzlüğün” faturası da Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’a “çıkarılıp”, görevinden alınmasına yol açmış. Çünkü “mühim bilgilere” Başmüfettiş Kaçar’ın “şifresiyle” girilmiş. İddialar böyle!
Cumhuriyet yurttaşı olarak merak ediyorum. Bu nasıl oluyor? Kolay mı bu kadar? Memlekette “maliye başmüfettişliğine” kadar, onurunla namusunla yükseleceksin ve “kolayca” tespit edilecek bir “yöntemle” yapmaman gereken bir şeyi yapıp, hayatını karartacaksın! Olacak şey değil bu? Bu ülkenin MİT’çileri falan ne yaparlar ki? Koskoca Cumhurbaşkanının “mahrem” bilgileri “çalınacak”, ama nedense “çalındıktan sonra” gürültü kopacak! Ve neredeyse tüm medya Maliye Bakanı Unakıtan’ın beyanlarını “ciddiye” alacak hep? Cumartesi günü Cumhuriyet’te Mustafa Balbay çok çarpıcı bir yazı yazdı. Uluslar arası teröre maddi destek sağladığı iddialarıyla gündeme giren Yasin El Kadı soruşturmasını yapan Hamza Kaçar’ın, şimdi de “büyüklerin maliye” kayıtlarını kopyaladığı iddiasıyla karşı karşıya bırakıldığını, Yasin El Kadı soruşturmasında Bakan Unakıtan’ın Hamza Kaçar’a “dindar insanlarla uğraşma” uyarısında bulunduğunu öne sürdü.
Ne bu şimdi? Yani Yasin El Kadı soruşturması gibi çok kritik bir soruşturma yapacaksınız, ardından gidip “devlet büyüklerinin” kayıtlarını kopyalayacaksınız? Size mantıklı geliyor mu bu? Üstelik Hamza Kaçar’la 2006’da davalı olan Teftiş Kurulu Başkanvekili Cemal Boyalı’yı da bu olayı araştırmakla görevlendireceksiniz? Bu işin içinde “çok iş” var bence! Keşke Uğur Mumcu sağ olsaydı da, bu işin aslını faslını yazabilseydi. Çünkü sadece Uğur Mumcu’nun “özgürce” yazabileceği bir konu bu!

İbret ve dehşetle izliyorum!b>

Pazar günü öğle saatlerinde TV’yi açtım. “Zap” Ege TV’ye geldiğinde “durdum”. Erol Yaraş ve Hamdi Türkmen birbirlerine “bağırarak” bir şeyler anlatıyor, arada Nedim Atilla “konuşmak” istiyor, ama Erol Yaraş ve Hamdi Türkmen’in “lütfen bir dakika” uyarırlarıyla “susmak” zorunda kalıyordu. Konu artık “böööğk” dediğim Tayland gezisi. Oraları bilmem, “hatır-ı davet-i şahaneye mazhar olmuş” gazetecilerden de değilim, İzmir’de “uslu uslu” olan biteni anlamaya çalışıyorum sadece. Ama Erol Yaraş’ın bir sözü, oturduğum yerde “zıplamama” yol açtı. Hamdi Türkmen’e “Hamdi, rahmetli Ahmet zamanında Seul’a 190 kişi gitmiş, daha önce de eşlerle 50 kişi gitmiş. Sadece bayrak almaya 190 kişi. Neden o zaman kimse sormadı?” diye haykırarak sordu. Ve ne yazık ki yüreğim devamını izlemeye, Hamdi Bey’in yanıt verip vermediğine izin vermedi ve TV’yi kapattım!
Piriştina zamanında kimse bir şey sormadı ki? Kaç gazeteci “eleştirdi” 1999-2004 arasını? Bir elin parmakları kadar değildi çünkü. Örneğin rahmetli Piriştina zamanında “icat edilen” kanaletlerin eleştirisi, nedense Aziz Bey başkan olduktan sonra yapıldı. Kanaletler, kanallar için harcanan ve yer yer boşa giden “halkın parasının” hesabı, nedense Aziz Bey’den soruldu!
Şimdi bana “ölünün arkasından” konuşma demeyin. Bu alçaklığı yapacak kadar şeref ve izan yoksunu değilim çünkü. Sağlığında “yüzüne” karşı söylediğim şeyleri hatırlatıyorum sadece!
İzmir’de Aziz Bey’in anlayışı yüzünden, hayatında aynaya bakmamış ne kadar “naylon efendi” varsa bir yerlere oynuyor, aynı grubun gazeteleri arasında inanamayacağınız “iktidar savaşları” yaşanıyor, Zaman ilerliyor ve Aziz Kocaoğlu’na “yapılan kara büyüğünün” etkisi artarak devam ediyor. İzmir, tarihinde hiç bu kadar “çok başlı” olmamıştı. Piriştina dönemiyle Kocaoğlu dönemi arasındaki fark da bu galiba. O’nun zamanında “demokrasiyi” hep sorguladım ama TV’de her sabah yayın yaptım. Şimdi ise Aziz Bey’in demokratlığının, başına iş açtığını düşünüyorum. Lakin “işimi” yapamıyorum. Zira “naylon efendiler” kellemizin keyfini yaşıyor. “Kim neyi sordu ki bugüne kadar?”

Bu logo kimleri sevindirecek?

Şimdi gel de sorma. Durduk yerde, aceleyle “logo” değiştirildi belediyede. Büyükşehir Belediyesi’ne ait her kâğıt, tabela vs. değişecek. Aman yarabbi, masrafa bak! Bazıları 2 hatta 3 milyon dolardan bahsediyor kulislerde. Logo, imajdır. İnanırım buna. Ama çok aceleye gelmedi mi sizce? Kimse konuşmadan, tartışmadan, “pat” diye hani?

İmar komisyonu nasıl çalışır?

Büyükşehir Belediyesi’nin İmar Komisyonu’nu ciddi bir şekilde “mercek” altına almamız gerekiyor. Ayda kaç kez toplanıyorlar, nasıl toplanıyorlar, kaç dosyayı çözüme kavuşturuyorlar mesela? Bu komisyonun çalışma yönteminden çok şikâyet geliyor. Yakında “Halk Meclisi” görev alanına girecek, görürsünüz?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın