Büyük düşünmek, küçük yapmak

Adına kent dediğimiz; toplumun tarih boyunca edindiği ve biriktirdiği çeşitli özelliklere göre biçimlenmiş ve insanların toplu olarak, önceden belirlenmiş kurallara bağlı yaşadığı kalabalık yerleşmeleri bugünkü özlem ve beklentilerimize göre bir anda yeniden biçimlendirmek mümkün değildir. Çünkü kent, olumlu / olumsuz tüm özellikleriyle yıllar içinde biçimlenmiş ve yaşayan bir organizma gibidir. Bu nedenle, ona yapılacak her müdahalenin beklenen ya da beklenmeyen pek çok sonucu olacaktır.

Türkiye kentlerinin bugün içinde yaşadığı ve hemen herkesi rahatsız eden temel sorunların tümünün arkasında işte bu tür müdahaleler aranmalıdır. Örneğin, trafik sorunundan mı yakınıyorsunuz? Hemen sıkışıklığın zamanına ve yönüne bakınız; kentteki imar uygulamalarının plansızlığını, keyfiliğini, yanlışlıklarını görürsünüz. Bu konudaki en çarpıcı örnek İstanbul Boğazı’ndaki köprülerin trafik sıkışıklığıdır. Trafik, sabahları Avrupa yönünde, akşamları Anadolu yönünde tıkanır. Demek ki insanlar Anadolu yakasında oturmakta, Rumeli yakasında çalışmaktadır. Bu duruma İzmir’den de bir örnek verebiliriz. Karşıyaka’yı Konak’a bağlayan Turgut Özal Bulvarı ve Anadolu Caddesi sabahları Konak, akşamları Karşıyaka yönünde tıkanır. Çünkü bu yolu kullananlar Konak’ta çalışmakta, Karşıyaka’da oturmaktadırlar. Bu sorunu karar vericiler yıllar önce öngörmeli ve kent bu öngörüye uygun biçimde geliştirilmeliydi. Günümüzün kent yaşamındaki sorunlar geçmişteki karar vericilerin bu öngörüden ne denli uzak olduklarını göstermektedir.

Büyük düşünüp küçük işlerin bileşkesiyle büyük işler başarmak yerine küçük düşünüp büyük işler yaptıklarını sananların geçmişte attıkları temeller üzerinde yükselen bu sorunlar saymakla bitmez. Kent planlamayı “önce sorun yaratıp sonra o sorunları çözme” oyununa indirgeyen bu anlayışa son vermenin zamanı çoktan gelmiştir.

En sağlam kayalar bile uzun süre sabır, azim ve kararlılıkla uygulanan küçük baskılara dayanamaz, biçim değiştirirler. Oysa bu küçük baskıların toplamı bir anda uygulandığında kaya parçalanır, geriye küçük taş parçaları kalır. Kentler de böyledir. Kent bütününe ilişkin plan kararlarına dayanmayan; analitik düşünce ürünü olmayan; önü/arkası düşünülmeden uygulanan “büyük projeler”, kentleri belki değiştirir ama kenti de o kent olmaktan çıkarırlar ve yepyeni sorunların temellerini oluştururlar. Böylece, gelecek nesillere çözmek için daha çok emek ve kaynak ayırmak zorunda kalacakları sorunlarla dolu bir kent kalır.

İzmir’imiz bugün işte bu tür sorunlarla boğuşmaktadır. Sorunları saptayan, rahatsızlık duyan ve yaşadıkları süre içinde bu sorunların çözüldüğünü görmeyi düşleyen pek çok hemşerimizin sabırsızlık içinde olduklarını görüyoruz. Oysa ne kent yöneticilerinin elinde bu sorunları bir anda çözecek bir sihirli değnek vardır, ne de bir ya da birkaç “büyük proje” ile bu sorunlar çözülebilir.

Bugün saptanan her sorun, ancak eldeki kaynakların nasıl en etkin kullanılacağını ve İzmir’in hedeflerini gösteren büyük düşüncelerin ürünü bir kent planıyla ve ona uygun olarak üretilecek projelerle çözülebilir.

Günlük yaşamımızın bize öğrettiği gibi, bilinmeyen hedefin yolu çok uzundur. Yolu kısaltmanın tek aracı hedefin doğru tanımlanmasıdır. Kentin hedeflerini gösterecek tek belge büyük düşünülerek hazırlanmış kent planıdır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın