***
Ben saydım yani yazdığım köşe yazılarını… 6 ayda sadece bu uyarılara yönelik 5 köşe yazısı yazmışım. Neler dememişiz ki ? Hazine cephesinde herkes ortamı farklı gösterirken, Merkez Bankası Başkanı’nın uyarılarını dikkate almak gerektiğini, başkanı susturmaya çalışmak yerine önlem alınmasının şart olduğunu, artık bu ülkenin yeni bir dalgaya daha gücünün yetmeyebileceğini yazmışız. Devam etmişiz; Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince ile birlikte Yılmaz’ın da aynı konuya benzer şekilde dikkat çeken uyarılarının bir takım suni gündemler arasında kaybolmaması gerektiğini vurgulayarak, bu kez biz uyarı görevimizi yerine getirmişiz.
***
İyi de, biz yazmışız, Yılmaz devam etmiş; “Her an yeni bir dalga gelebilir, kur riskini iyi yönetin”, “Özel sektörün döviz açığı tehlike yaratıyor”, “Cari açık bulunduğu noktada risk ihtiva ediyor” türünde açıklamalarını sürdürmüş MB’nın başkanı… 30 yılını geçirdiği kurumun verdiği terbiyeyi siyasetin sopasının susturabileceğini sananlara inat, özgürce de sürdürmeye devam ediyor uyarılarını Yılmaz.
Ama yaz yaz nereye kadar!!
***
Dönüyoruz hükümete, Başkan Yılmaz’ın işaret ettiği noktalarla ilgili yapılan herhangi bir düzenleme ya da önlem var mı diye bakıyoruz. Bir ay önce Başbakan’ın MB Başkanı’na tepki gösterip “herkes işine baksın demesinin” dışında bir gelişmeye rastlayamıyoruz.
Tabii bir de şu var; faizi yüksek tutarak ülkeye fazla miktarda döviz girişine kapı açan Merkez Bankası, sıcak döviz girişi sayesinde, döviz fiyatını ucuzlatarak enflasyonu aşağıya çekmeye çalışıyor. Tamam ama aynı MB’nın başkanı demeye çalışıyor ki “Ben kaynağı belirsiz bu parayla daha fazla idare edemem ya da ülke idare edemez her an bir dalga gelebilir. Bunun ekonomiye faturası ağır olur’
***
Peki biz şimdi ne yapıyoruz. Bekliyoruz… Neyi ? Merkez Bankası Başkanı mı haklı çıkacak hükümet mi? Ancak açık sözlülüğüne teşekkür etsek de biz de MB Başkanını uyarmak isteriz. Çünkü, Başkan bu uyarılarını sürdürdüğü sürece Türk Ceza Kanunu’na göre suç işliyor sayılabilir!!. Uzmanlara danıştık, TCK’da halk arasında korku ve panik yaratılmasına yönelik bir madde sözkonusu ve bu maddeye göre kastın zarar verdiği 3. kişiler özel hukuk kurallarına göre dava açabilirler.
Ancak eğer Merkez Bankası Başkanı konumu gereği haklı uyarılarda bulunuyorsa, bu kez halkı krize göz göre sürükleyen, önlem almayanlar suçlu sayılmaz mı?
***
Aslında Yılmaz, haklı çıkarsa çok da fark eder mi? alışmadık mı krizlere. Ne yazık ki deneyimliyiz biliyoruz sonucu; yüzbinlerce kobi bir anda dağ gibi borçlarla karşılaşır, ülke biraz daha fazla fakirleşir, gelir uçurumu devasalaşır, binlerce hatta onbinlerce kişi işsiz kalır. Zaten zorda olan sayısız vatandaş ailesini geçindirememenin bunalımına girer…
Ama tabii en azından MB Başkanı “Ben demiştim” deme şanına ulaşır, az şey mi ?
Demek istediğimiz şu ki; artık bu süreç değişmeli. Ya MB Başkanı “ben uyarılarımda aşırıya kaçmışım” demeli, ya da iktidar söz konusu riskleri eritme konusunda birşeyler yapmalı, gerçi latife diyelim ama, aksi halde şahsen ben sayın Yılmaz’ı dava etmeye hazırlanabilirim.
Şunun şurasında sözlerini dikkate alan üç beş kişiyiz, bizi de boşu boşuna endişelendirmeye ne hakkı var ?…
—
Tartışılan gezinin düşündürdükleri
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun meclis üyelerini Uzakdoğu’nun bu egzantrik ülkesine götürdüğü için kıyametler kopan, olay yaratan Tayland gezisinden söz ediyorum. Başkan’ı tanırım, geziye katılanların büyük bölümü arkadaşlarım, tanıdığım. Önce altını kalın çizmek lazım. Kocaoğlu, bugüne kadar gelmiş geçmiş en tutumlu belediye başkanlarından birisidir, öyle bonkörlük olsun, meclis üyelerinin gözleri boyansın diye hareket edecek yapısı da yoktur…
Peki ne vardır? Bize göre; EXPO’da o güne kadar sessiz duruşunun bedelini “bu organizasyonunun sahibi kim belli değil” eleştirileriyle ödemenin ezikliğini yaşamak vardır. Tabii Paris’teki BİE Genel Kurulu’na giderken kendisine “başkan bizi hiç düşünmüyorsun eleştirilerine “sizlerle de Tayland’a gideriz” duygusallığı ile yaklaşma gafleti de etkili olmuştur.
Doğrusu bu olayı havaalanında apronda deve kesilmesine benzetmedim de değil. İkisinde de iyi niyet var mı var, verilen sözün yerine getirilmesi de var.. Peki ne yok? Bize göre vizyon ve öngörü yok, dahası bunları yaratabilecek ekip yok. Alınması düşünülen kararların artısını eksisini orta vadede değerlendirebilecek sonucu başlangıçta görebilecek bir ekipten sözediyoruz.
Haydi bu durum, Başkan Kocaoğlu’nun eksiği, ama asıl CHP’nin yaptığı kabul edilemez. Cumhuriyetle yaşıt bir partinin, gerekçesi ne olursa olsun, son saat son dakika kendi belediye başkanını güç duruma düşürmeye hakkı var mı? Listenin kaç kişi olacağını üç dört gün öncesinden öğrenemiyor mu bir genel başkan ? Ardından gezi sonrası disiplin cezaları lafları… Şimdi parti içi sarsılmalar, şunlar bunlar bir yığın gereksiz birbirini tetikleyen olay…
Oysa İzmir’in EXPO adaylığı tüm magazinsel yaklaşımların ötesinde önem taşıyor. Herşeyden önce fevri girişimlerle değil, enine boyuna düşünülmış planlamalarla hareket edilmesinin gerekliliği bir kez daha karşımızda. Bu tür yanlış kararların etkisinde EXPO çalışmalarının gölgelenmemesi temennimizdir. İyi niyet yetseydi aprondaki deveyle dünyaya rezil olmazdık…
—
Kardeşliğe kurşun
Binbir formülle 25 ülkeyi biraraya getirme mücadelesi veren Avrupa Birliği, dünyanın farklı ülkelerinden kimlikleri içinde asimile ederek dünyaya meydan okumaya çalışan bir ülkeyi yaratan Amerika varken; bizim renklerimizi hep çok gördüler. Oysa onların bugün ulaştığı farklı medeniyetlerin barış içinde yaşamasını tarihe öğretmiş bir ülkeye “azınlık hakları ve kardeşliği” öğretmeye çalıştılar. Oysa biz hep kardeştik..
Bazen arkadaşımız oldular bazen üst komuşumuz hep biraradaydık. Sonra onlar ki milyonları fırında yakan ülkeler sözde medeniyet anlayışlarının temsilcisi oldular.
Bizim kendi içimizde yaşadığımız sorunların, haksızlıkların çözülmeye çalışılmasını sağlayacaklarına ülkeyi çözmeye çalıştılar belki baştan beri niyetleri buydu. Soykırım iddiaları çok işlerine yaradı. Bu konuyu tarihçilere bile bırakmaya yetmedi yürekleri. Kardeşimiz dostumuz arkadaşımızla aramızı açmaya çalıştılar. Mesela, Fransa Dink’e giden kurşunlarda payı olduğunu görebilecek mi acaba. Çok kötü oldu, yazık oldu. Düşünce kurşunla vurulabilir sanan cahillerin ekmeğine yağ sürdüler.
Oysa, Avusturyalı yazar Zweig’in de söylediği gibi ölüdrmek bir fikri savunmak değil, sadece cinayettir.
Asırlar boyunca kardeşçe yaşamayı, dini dili ırkı ne olursa olsun kardeş olabilmeyi dünyaya öğreten bu ülkede Dink’e atılan kurşun, her zaman lanetlenecektir…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.