Dolardan nasıl dönülür?

Aslında son derece ciddi iki uyarı, Avrupa Birliği’nin Tükiye ile müzakereleri dondurma sürecine denk geldi ve belki de bu yüzden ekonomi dünyasında yeterince yankı yapamadı.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ile İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ekonominin iki sapma noktasına, lafı dallandırıp budaklandırmadan dokunmuşlardı oysa.

***

Yılmaz’ın özel sektörün döviz borçlarının yüksekliğine yönelik uyarıları az çok yer almasına karşın; daha üç dört ay öncesine kadar açıklamalarında özellikle risklere işaret etmekten kaçınan Özince’nin net uyarıları, önce yoğun batı gündemi karşısında kayboldu ardından Tayland’ın sıcak paraya karşı önlem çabası boşa çıkınca hükmü kalmadı! gibi göründü.
Oysa Özince’nin “Spekülatif amaçlı yabancıların tanımlanmasını istiyoruz. Kural koymadığınız, ‘gir çık’larla ve yahutta sizin kendi ekonominize yarar sağlamayacak yatırımcı tavırlarla yol almamalıyız” açıklaması çok önemli ve Tayland’da yaşananların ötesinde gelişmelere işaret ediyor.

***

Gelelim ekonomideki iki büyük riski ortaya koyan bu uyarılardan diğerine yani MB Başkanı Yılmaz’ın dövizle borçlanmayın uyarısına. Uyarı Başbakan’ı kızdıracak kadar dobraydı. Evet Yılmaz’ı konuşturan altı ayda yüzde 50 artarak 43,5 milyar dolara yükselen bir özel sektör açığıydı. Elbette bu ciddi bir sinyal ve buna karşılık Yılmaz özel sektöre TL’na dönün çağrısı yaptı.
Bakın şimdi nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız; MB Başkanı bir yandan faizlerde herhangi bir düşüş olmayacak diyor bir yandan da özel sektörü TL’sına döndürmeye çalışıyor.
Peki bu durumda faizlerin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda “dövizle borçlanmayın” demek “ben uyardım, gönlüm rahat” hesabıyla yapılan çıkışlar olarak nasıl tanımlanmasın ? Çevremdeki birkaç işadamına bu uyarılardan etkilenip etkilenmediklerini sordum. Onlar da “biz Türk lirasının faiz yükünün bile altından kalkamıyoruz” diyorlar.

***

Elektirik, sigorta, vergi yükü her geçen gün artan, Uzakdoğu rekabeti ile başa çıkmaya çalışan özel sektörse şaşkın. Mecburen dövizle üstelik en az 6 aydan başlayacak şekilde borçlanmasını sürdürüyor, yani bir anlamda bu da benim şansım, benim kumarım olsun diyor.
Tabii bir de şu var; Bankalar Birliği’nin bugüne kadar soğukkanlı açıklamalarına tanık olduğumuz başkanını bile çileden çıkartan; (Ersin Özince gerçekten takdir edilecek bir çıkışta bulundu) spekülatif amaçlı yabancılara (sıcak para) karşı, hükümet ateşle oyunu sürdürürken, dövizle geleceğini ipoteklendirerek borçlanan bir özel sektörün kumarına kim nasıl karışabilir ?



CHP sine-i milletten önce, millet’i izleyecek

Yakın çevremiz bilir. Her hafta Pazartesi günleri mesleğinin uzmanlarından oluşan yayın kurulumuz toplanır, yayınlayacağımız haberler, araştırmalar için bir izlek oluştururuz.
İşte yayın kurulu üyelerimizin kulakları çınlasın herhalde bir yılı aşkın süredir ben durmadan sorarım. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı engellemek için CHP sine-i millet’e döner mi diye. Kesin döner diyen de olur, hayır bunu yapamaz diyen de…
Ama nedense geçtiğimiz hafta aniden bu konuda yapılan çağrılar birden patladı. Sanki Kanaltürk’ün kuruluş yıldönümüne katılan Cumhurbaşkanı’ndan bir onay alınmış gibi, başta sözkonusu kanal olmak üzere CHP’yi sine-i millete döndürme çağrıları yükselmeye başladı.
**
Baykal ise ‘ne gerekiyorsa yaparız’ diyor. Baykal tam olarak ne düşünüyor, merkeze yakın milletvekilleri bir mutabakat içinde mi diye merak edince genel merkeze yakın isimlerden Milletvekili Erdal Karademir’le konuştuk. Karademir, ‘sinei milletin’ ne olduğunun bilinmediğini sanki bunun tek başına çözümmüş gibi algılandığını söylüyor.
CHP sine-i millete dönerse seçim olacakmış gibi yanlış bir kanı hakim diyen Karademir, içtenlikle anlatıyor “Diyelim ki istifa ettik. Parlemanto üçte bir boşalınca ara seçim olur ama eğer genel seçimlere bir yıldan az bir zaman kalırsa ki şimdi öyle, o zaman ara seçim de olmaz. Üstelik Meclis ‘in istifayı kabul etmesi lazım. Asıl sıkıntımız şu olur; Türkiye’de ekonomik dengeler bozulmaya başlar. Bu dengeler bozulursa bunun vebali CHP’ye kalır, o zaman bizi kim savunacak? Medya, işadamları halk bu güvenceyi veriyor mu ben bunların hiçbirini henüz göremiyorum”
O zaman CHP aslında sine-i millete çok da sıcak bakmıyor diye düşünebilir miyiz.
**
Hayır diyor Karademir, ciddi şekilde düşünüyoruz ama CHP’yi olmadık bir şeyin içine sokmaya çalışıyorlar, bunu istemiyoruz. Genel Başkan Baykal’la da tam uyumlu olduğunu belirttiği düşüncelerini şöyle anlatıyor Karademir:
“Eğer halk bu parlemontonun Cumhurbaşkanı’nı seçmesini istemiyorsa o zaman toplumdan gerekli hareket gelmeli, bu hareket Türkiye’yi bir erken seçime zorlamalı. AKP düşüncesinin Çankaya’ya çıkmasını istemiyorsak kamuoyu yükselen bir karşı duruş sergilemeli. Önce Parlamento dışı muhalefet yükselmek zorunda. Tüm bunlar yapılır da sonuç alınamazsa o zaman CHP olarak parlementodaki ‘sine-i millet olasılığını görürüz”
Konuşmamızın bir yerinde enterasan tarih çıkıyor bir anda Karademir’in ağzından. “eğer” diyor Karademir “erken seçim olmazsa Nisan 20’si Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi son müracat günüdür. O güne kadar vakit var…”

***

Kocaoğlu’nun projelerine dikkat

İzmir’de son günlerde akla gelen neredeyse tek konu EXPO. Şüphesiz kentin geleceği açısından çok önemli. Ama bu satırların yazarının itiraf etsin, bir takıntısı var; geniş katmanlı sosyal projeler. Ayakları yere basan, etkisi dar gelirli, zor koşullar altında yaşayan vatandaşlara ulaşan sağlam projeler.

***

Serde İzmirlilik olunca günün modası Expo’nun dışına da çıkmış da olsak; bu anlamda iki proje bence dikkate değer. İlki kentsel dönüşüm projesi ki; İzmir’de uygulanmaya başlanılan ancak ülkeye model olan bir çalışma. İlki kentin kemikleşmiş gecekondu bölgelerinin aşamalar halinde boşaltılarak modern konutlara taşınması projesi. Ki bunun için daha önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile bir röportaj yapmıştık. Şimdi ikinci proje gündemde Büyükşehir Belediyesi merhum Başkan Piriştina döneminde sayısı hayli artan üniversiteli gençlere burs veriyor. Kocaoğlu daha fazla gence ulaşmakla birlikte; çok isabetli bir kararla bu gençleri gelir durumu iyi olmayan ailelerin 6 ve 7. sınıfa giden çocuklarına eğitim verdirerek “Ağabey – Abla – Kardeş” projesini hayata geçirmeye başladı.

***

Bu gençler yalnızca çocukların ödevlerinde yardımcı olmakla kalmayıp, başarı ve nitelikli insan olma yolunda onlar için de yol gösterici olacaklar. Muhtarlıklar yoluyla bulunacak ailelerin evlerine gidecek gönüllü gençler çocukları sinema, tiyatro gibi sosyal aktivitelere de yönlendirecekler. Ciddi çaba gerektirmesine karşın bence bir belediyenin yapabileceği en güzel çalışmalardan birisi bu olacak. Epi topu birkaç saat değip geçmemek lazım. Onlar ki; hayatlarında özel okulun ne anlama geldiğini bilmeyen, dersane olanağı olmayan, yaşamına yön vermek ne demek onu bile bilmeyen çocuklar için bu proje çok önemli. Yeter ki yetkililer azimli olsun, çocuklara ailelere doğru taktiklerle doğru şekilde ulaşılabilsin…

***

Oldukça mütevazi, sakin bir insan olarak görülen Kocaoğlu’nu tüm bu özelliklerine bakıp da kolay lokma sananlar bence fena halde yanılıyor. O sessiz ve derin yoluna devam ederken, kendisine kimsenin karşı çıkamayacağını zannedenleri şaşırtmaya zaten başlayan Kocaoğlu bence bu iki projeyle de hayli yol alacaktır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın