Nur içinde yatsın.
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum?
Daha düne kadar ona söylemediğini bırakmayanlar, bugün adeta günah çıkardı.
Öyle ki; adını ağızlarına almayanlar, onun için ‘bir bölen’ diyenler, bir fotoğrafına bile tahammül edemeyip, genel başkanlığını yaptığı partisinin duvarlarından indirenler, bugünlerde timsah gözyaş-ları döküyor.
Onun, tertemiz bir yaşamı vardı. Bakanlığı ve başbakanlığı döneminde adı ne bir yolsuzluğa ne bir rüşvet iddiasına, ne de bir hortumlamaya karıştı. Diğer liderler gibi ne kendi ne de bir yakını dolar milyoneri oldu.
Haddinden fazla dürüsttü, temizdi ve nazikti. O kadar nazikti ki; kendisini izleyen gazeteciler sigara dumanından rahatsız olmasın diye otobüsün arkasında özel ‘gaz odası’ bile yaptırmıştı.
Nitekim; 1991 ve 1995 genel seçimleri öncesinde İzmir’e geldiği zaman Milliyet muhabiri olarak takip etmiştim.
Meydanlarda yapacağı konuşmanın metnini sabahın erken saatinde, yola çıkmadan bizlere dağıtırdı.
Halimizi, hatırımızı sorardı.
Rahşan Hanım ile birlikte otobüsün en önüne oturan Bülent Bey, sigara içmek istediği zaman aracın en arkasındaki kapalı özel bölmeye geçer ve sigarasını burada içerdi. Bülent Bey, sigara içmeyince, gazeteciler ve diğer partililer de otobüste içmezler, özel bölmeye geçerlerdi.
Meslektaşlarının (çünkü o hep ben önce gazeteciyim derdi) otobüste ve seçim meydanlarında rahat çalışmaları için her türlü olanağı sağlardı.
Hitap ettiği kişinin isminin önüne hep ‘Sayın’ sözcüğünü koyardı.
Meslek yaşamım boyunca pek çok lider takip ettim.
En yakınında bulundum.
Örneğin; Demirel, Özal, Baykal, Türkeş, Erbakan, Çiller, Yılmaz, İnönü, Karayalçın ve izlediğim diğer liderler, gazetecileri pek düşünmezdi.
Çalışma koşullarımız onları hiç ilgilendirmezdi.
Tam tersine kimi lider, zorluk bile çıkartırdı.
Fotoğraf çekmemiz engellenirdi.
Oysa Ecevit, her yerde, her zaman gazetecileri el üstünde tutardı. Bize yardımcı olurdu.
Örneğin; Mesut Yılmaz seçim otobüsünde fosur fosur sigara içerdi. Mesut Bey sigara içince, yanındakiler de içerdi. Otobüs adeta kahveye döner, herkes dumanaltı olurdu. Otobüs tıklım tıklım dolduğu için gazeteciler rahat çalışamazdı.
Aynı şekilde Demirel veya Çiller’in seçim otobüsü de Kemeraltı Çarşısı’ndan farksız olurdu. Partili milletvekilleri, il, ilçe ve kadın kolları yöneticileri, kim varsa hepsi otobüse binerdi. Gazetecilere yer kalmazdı.
Nefes alamazdık.
* * *
O, mavi gömlekli, siyah kasketli, omzunda beyaz güverciniyle halkın Karaoğlanı’ydı.
O, barışın güvercini, savaşın kartalıydı.
O, maviye tutkundu.
Mavi ise denizdi, gökyüzüydü…
Mavi, aynı zamanda huzurdu, umuttu ve sonsuzluktu…
O şimdi gökyüzüne, denizlere karıştı.
Huzura ve sonsuzluğa erişti.
O, hep yüreği sevgi dolu, dürüst, temiz Türk insanlarının kalbinde yaşayacak.
Halkın başbakanı
ECEVİT’İN ölümünün ardından dikkatinizi çekti mi bilmiyorum?
Ben gazetelerde Ecevit’in vefat ilanlarına pek rastlamadım. Sadece CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve bazı sendika ve sivil toplum örgütlerinin verdiği ilanları gördüm.
Oysa bizim anlı şanlı holdinglerimiz, sanayicilerimiz, işadamlarımız iş ilişkisinde bulunduğu birisi yaşamını yitirince gazetelere boy boy ilan verirler, baş sağlığı dilerler.
Ecevit için ilan vermediklerine göre bence şu anlam çıkıyor:
Demek ki Ecevit, holdinglerin, işadamlarının, sanayicilerin değil, halkın başbakanıydı. Bu nedenle gazetelere boy boy ilanlar verilmedi.
Ama… Binlerce vatandaş, onu son yolcuğuna uğurladı.
Adeta sel olup aktı.
Herkes ‘Halkçı Ecevit’ diye haykırdı.
Milli Eğitim “teslim bayrağı” mı çekti?
İZMİR’DE Milli Eğitim ile Sağlık Müdürlüğü ortak bir çalışmaya imza attı.
Temiz sahillere verilen “Mavi bayrak” gibi okullara da “Beyaz bayrak” vermeye başladı.
Ancak…
Eğitimciler, asıl bayrağın okulların yerine İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün burçlarına dikilmesi gerektiğini belirtiyor ve şunları söylüyor:
“Çünkü İzmir son yıllarda ÖSS ile OKS’de başarılı olamıyor. İzmir artık dereceye giremiyor. Şu anda pek çok okul, vekaletle yönetiliyor. Yine pek çok eğitim kurumunda yöneticiler diken üstünde, her an bir yer değişikliği bekliyor.
İzmir, tarihinin en başarısız dönemlerinden birini yaşıyor. Bu nedenle nasıl savaşta başarısız olan, yenilen ordular teslim bayrağını çekerse, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü de aynı şekilde ‘teslim bayrağı’nı çekmiş durumda. Bu okullara asılan beyaz bayraklar temizliğin değil, teslimiyetin simgesidir.”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.