Ahlak anlayışı

Ahlak anlayışı ile ilgili bir öykü anlatmak istiyorum ama kimseye yönelik değil. Sadece eskilerde kalmış meslek içi ahlak anlayışını hatırlatmak için yazdım.
Milliyet Gazetesi’nde çalıştığım yıllarda beklemediğim bir teklif aldım. Dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur ile bayram tatilinde Bodrum’da bir otelde karşılaştık. Tesadüf aynı otelde kalıyoruz. Ama ben otele tatil için gitmedim. İstihbarat Şefimiz Önder Özçorlu, benim yoğun bir tempoda çalıştığımı, hem haber yapacağımı hem de dinlenebileceğimi belirterek Bodrum’a gönderdi. Cebime paraları da koydu. Ben hem tatil yaptım hem de birkaç haber.
Otelde bir akşam yemeğinin ardından lobide oturuyorum. Kendime bir kahve ısmarladım. O sırada asansörden Yüksel Çakmur ile eşi Gülay Hanım çıktılar. Bana doğru yöneldiler ve yanımda boş bulunan koltuklara oturdular. Aramızda sıcak bir sohbet başladı. İlerleyen saatlerde Başkan Çakmur, bana birlikte çalışma teklifinde bulundu. Basın danışmanı olarak görev yapmamı istedi. Hem maddi hem de manevi rahat edebileceğimi söyledi. Çakmur, benim göreve başlamamın, dönemin Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Atilla Sertel tarafından da desteklendiğini hatırlattı. Kısa bir süre düşüneceğimi ve konuyu değerlendireceğimi belirtip teşekkür ettim.
İzmir’e döndükten sonra aktif gazeteciliği bırakıp bırakmamak arasında gidip geldim. Milliyet Gazetesi’ni, daha doğrusu çalışma arkadaşlarımı çok seviyordum. Uyum içinde çok keyifli çalışıyorduk. Maaşımız da fena değildi. Bir de en önemlisi sendikalıydık. Gazeteciler Sendikası İzmir Şube Başkanı Hüseyin Aslan kararlı, ayağı yere sağlam basan girişimleriyle basın emekçilerinin haklarını toplu sözleşmelerde çatır çatır alıyordu; iyi koşullar elde ediyorduk.
Ancak belediyede gazeteden aldığımın iki katı maaş cazip geliyordu. Yine de ayrılmamak için bir bahane bulup, bu teklifi geri çevirmek istiyordum. Büro şefimiz Nurettin Tekindor’un yanına giderek bir teklif geldiğini anlattım. Ben Nurettin Ağabeyden beni bırakmayacağını, hatta İstanbul’u arayarak, maaşımı üç beş kuruş arttırarak, Milliyet Gazetesinde kalmamı sağlayacağını umuyordum. Nurettin Ağabey, bana başarılar dileyerek, aktif gazetecilik mesleğimi sona erdirdi; sağ olsun…
Ve danışmanlık yıllarım başladı. Önce kuruluş aşamasında bulunan İzulaş şirketinde işbaşı yaptım. O dönemde Genel Müdürümüz Necdet Özelçinler ile sıcak bir diyalog kurduk. Yeni kurulan ve emekleyen bir şirketi hep birlikte rayına oturttuk.
Bir süre sonra belediyede bir tanım birimi oluşturduk. Bu birimin başına getirildim. Çok değerli arkadaşlar ile birlikte çalıştık. Çok başarılı işlere imza attık. Bu arada şunu öğrendik ki, belediyelerin politik yerler olması nedeniyle her zaman her türlü değişikliklere hazırlıklı olmak gerekiyormuş.
Aynı dönemlerde de Tansaş Genel Müdürü Ahmet Piriştina, Başkan Yüksel Çakmur ile sıkıntılı günler yaşıyordu. İlişkiler pamuk ipliğine bağlı yürüyordu. Çok geçmeden Ahmet Piriştina görevden ayrıldı ve Tansaş’ta yeni bir yönetim işbaşına geldi. Coşkun Süer Genel Müdürlüğe getirildi.
Birkaç gün sonra, Tansaş’da personelden sorumlu genel müdür yardımcısı Hasan İpşiroğlu, beni yanına çağırarak birlikte Tansaş mağazalarını gezeceğimizi söylediğinde işin nereye varacağın kestirmek güç olmadı.
Çakmur, beni Tansaş Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörü olarak atamıştı. Ama canım arkadaşım, eski dostum, işten çıktığımızda hemen her akşam buluşup sohbet ettiğimiz, ailece görüştüğümüz kendisine her zaman “koçum” diye hitap ettiğim sevgili Ünal Ersözlü’nün yerine.
Kabul etmeden önce, ivedilikle sevgili Ünal’ı aradım. Böyle bir teklif yapıldığını ve onay verip vermeyeceğin sordum. Ünal’ın onayını almadan onun görev yaptığı koltuğa gidip oturmak bana çok ahlaksızca geldi. Ünal kardeşim benim o göreve atanmamdan öyle mutlu olmuş ki, tanımadığı birinin gelmesi durumunda üzüleceğini, göreve getirilmemden çok mutlu olduğunu söyledi ve beni sevgiyle kutladı.
Belediyeler politik yerler ya! Hemen her gün bir sürpriz ile karşılaşmak mümkün. Sevgili Atilla Sertel milletvekili adayı olunca, ben bir süre sonra Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı’na getirildim. Bu görevde daha altı-yedi ay geçmeden birlikte çalıştığım arkadaşlarım işten çıkarıldı. Bana da o görevden ayrılmak düştü. Hiç düşünmeden, arkama bile bakmadan istifa ettim.
Birkaç gün sonra beni sevgili meslektaşım ve dostum Seçkin Öner aradı. Büyükşehir Belediyesi’nde göreve başlayacağını ve benim onay verip vermeyeceğimi soruyordu. Ahlak anlayışını düşünebiliyor musunuz? Ben Ünal’ı arıyorum. Seçkin beni arıyor. Birbirimize onay veriyoruz, ne güzel bir duygu, ne güzel bir ahlak anlayışı ve meslek dayanışması.
Şimdi bakıyorum da meslekte neler oluyor neler. Ahlak anlayışı kavram olarak yok olmuş. Duygular, sevgiler, dostluklar, arkadaşlıklar yerini ekonomiye bırakmış. İşte böyle bir hikaye, kıssadan hisse; anlayana…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın