Reklâm uğruna birbirini hırpalayan İzmir basını mı? Yoksa “reklâm verenin de hatalarını affetmeyen” kent geleceği için ortak hareket eden onurlu gazetecilik, televizyonculuk mu?
Tarık Sarı hangi gazetenin çalışanıydı? Yeni Asır değil mi?
Ama cenaze namazını kılan saflarda sadece Yeni Asır’cılar yoktu. İzmir’in tüm gazete, televizyon ve dergilerinin temsilci, yönetici ve çalışanlarıyla; basın meslek örgütlerinin başkanları hep birlikte saf tuttu.
Bu “önemsiz” bir şey mi?
Allahaşkına bir düşünün. “her şerden bir hayır doğar” felsefesiyle yola çıksak, kimseyle kavgası olmayan, her kesimden sadece dost edinmiş, mütevazı hayatıyla örnek olmuş bir gazetecinin anısı “birliktelikle” açılacak bir beyaz sayfadan başka neyle yaşatılabilir ki?
İzmir Basını’nın görünen ve “görünmeyen” sorunları çok. Gazeteci olmayan “gazetecilerle” bu işin yürümeyeceğini artık anlamamız ve çocuklarımıza gazeteciliğin “onurlu bir kamu görevi” olduğunu anlatmamız gerekmez mi?
İçimizde rakip olalım. Ama birbirimizin kuyusunu kazmayalım. Kimin ne zaman, nerede, ne olacağı belli mi olur? Tarık Sarı ve şoför Hamdi bir hafta önce “aramızdaydı”, ama şimdi kabirlerinde yatıyorlar. Yarın kimin, nasıl öleceği belli mi sanki? O halde önemli olan gazetecilik mesleğinde bile “iyi günde kötü günde birliktelik” olduğunu yaşatmak değil midir?
Bu cenazelerin, İzmir’de artık sadece konjonktürel birliktelik içinde olan basının, insani birlikteliği için de vesile olması gerekir. Başta İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erol Akıncılar olmak üzere tüm gazeteci büyüklerimizin önder olup, kırgınlıkları, küskünlükleri, gizli ya da açık düşmanlıkları, fitne fesat ve dedikoduyu ortadan kaldırmak adına çalışmaya başlamalarını diliyorum yürekten. Bugün bir meslektaşına kötülük edenin, yarınlarda kötülük görmeyeceğinin kanıtı mı vardır?
Tarık Sarı da, şoför Hamdi de çok zengin değillerdi. Ama Tarık ağabeyimiz herkesin yüreğinde taht kurmuştu. Cenazelere gösterdiğimiz ilgi eğer sahte değilse “beyaz sayfa” açarız; yoksa….
Neyse ben umutluyum!
Gazilerin feryadı
Adı bende şimdilik saklı bir Kore Gazisi’nden bir yazı aldım. Bakın okuyun da, belki içinizde bazı yetkililerin yüreği sızlar:
“Sayın Yetkili, 1930 doğumlu Kore Gazisi’yim. Yıllarca bizim katıldığımız savaş sonucu ülkemizin dış politikasında en büyük hareket alanı oluşturan NATO üyeliğimiz kazanılmışken ve hala bu miras yenilirken; bugün biz gazilerin sağlık hakları neden gasp ediliyor? Saplıkta tasarruf, soysal güvenlik kurumlarını birleştiren kanunlar neden bize dezavantaj olarak dönüyor? Bugüne kadar hiçbir problem yaşamadan TSK bünyesindeki Askerlik Şubeleri’nden ve Asker Hastaneleri’nden, hiçbir yerde görmediğimiz saygıyı ve muameleyi görerek hem sağlığımız hem moralimiz düzeliyordu. Ancak bu düzenlemelerle bizleri bu yaşlı halimizle mağduriyete düşürdüğünüzü üzülerek dile getiriyoruz. Gün geçtikçe herkese yeni haklar, yaşantılarında daha iyi şartlar kazandırılırken bizim gibi yaşlı gazilerin maaşlarında artış olması beklenirken elimizdeki en rahat imkânımız olan ve buna da şükür dediğimiz TSK sağlık hakkı elimizden alınıyor. Bizim tek istediğimiz tüm sosyal güvenlik kuruluşlarına bağlı gazilerin eskisi gibi TSK’den faydalanmalarıdır. Bu isteğimize yediğiniz miras için saygı gösterin ve geri verin. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nda savaşarak Kıbrıs Gazisi unvanını alanların da ellerinden TSK sağlık hakları alındı.”
Bu satırlar yorum gerektirmez. Ama çok kaygılıyım.
IMF’nin “dümen suyunda” olup “muhafazakârız” ya da “Allah’tan korkarız” diyen ama canlarını, kanlarını “pazarlık” yapmadan verenlerin haklarıyla oynayan siyasetçileri Allah ıslah etsin!
Ticaret Odası’na ayıp etmeyin
9 Eylül nedeniyle İzmir Ticaret Odası’nın yaptırıp İzmir’de dağıttığı “Ay yıldızlı Atatürk” flamalar herkes tarafından takdir gördü. Zaten görmeseydi, hayatında balkonuna bir bayrak asmamış yurttaşlar bile bunları asmazlardı. Ama acayip rahatsız edici huyları olan bir toplum olduk galiba. Ekrem Demirtaş’ı sevip sevmemek önemli değildir. Ama Demirtaş’ın bu çalışmasının yansımalarını görmemek, her şeyden önce saygısızlıktır. Hele hele, İstiklal Marşı’nı, reklâm filmine “fon müziği” yapanlara, korkusundan “çıt” çıkarmayanların Demirtaş’ı eleştirmelerinden sadece tiksinmek lazım. Hele bana telefon eden bazı “densizlerin” lakırdılarını yazınca, inşallah İTO, İzmir’de bu flamaların olmadığı ev bırakmaz. Yeter ve ayıp yahu!
Batur’un acısı
Hastanede bir gün bile yalnız bırakmadı anacığını. Kim bilir belki de helalleşmek bile nasip olmuştur anacığıyla. “Sevgili Başkan” olduğunu biliyordum, şimdi ise “sevgili evlat” olduğunu da öğrendim. Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, anacığını kaybetti. Allah Batur ailesine sabır versin, merhumeden de rahmetini esirgemesin!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.