Ödemeyeceğiz!

Başlıkta ne diyorsam o!
Enerji Bakanlığı, sanki uzaylıların bakanlığıymış gibi bir “kazık” atmaya daha kalkıyor. Üstelik “yasal düzenlemeyle”!
Anayasasıyla bu kadar çelişen kaç ülke var yahu?
Enerji Bakanı kimdir?
Enerji Bakanlığı’nda çalışan, bu uyduruk düzenlemeyi akıl eden sivri zekâlı kimdir?
Peki, Enerji Bakanlığı’nın düzenlediği “kazık taslağını” görüşecek milletvekilleri kimlerdir?
Veeee bu muhteremleri “kazık” atacağı bizler kimiz?
Haydi, birlikte yanıtlayalım şimdi.
Enerji Bakanı, Bakanlıkta çalışanlar, elektrik idarelerinin muhterem projecileri, milletvekilleri tümden “milletin hizmetkârıdır”!
Son sorudaki “kazık atılacak” bizler ise milletiz! Tarihte hizmet edilene kazık atan hizmetkârlar ne olmuştur acaba?
Şimdi yazacaklarımdan dolayı “suç” işleyeceksem, cezaya da razıyım. Ama o “kazık taslak” yaşama geçirilecek olursa Ö-DE-ME-YE-CE-ĞİM!
Dün sabah YENİGÜN’ün başlığıyla duyurduğum bu haberden sonra yaptığım “sessiz kalmayın millet” çağrıma da bir saatte yüze yakın destek geldi. Bunu sürdüreceğim. Taşeron şirketlerin terörüne karşı bizi korumayan TEDAŞGİLLER familyasına da hodri meydan diyorum. Enerji Bakanlığı’nın beyaz yakalılarına da “aklınızı başınıza alın” diye haykırıyorum. AKP Hükümeti artık iyice tuhaflaştı. Başbakanla karşılaşsam “mağrur olmayın sayın hükümet sizden büyük millet var” diye “bağıracağım”!
Kendi öz kaynaklarımızı kullanmayı beceremeyen Enerji Bakanlığı’nın, doğalgazdan itibaren bizi el âleme muhtaç etmek için uğraşması yetmiyormuş gibi; şimdi de başka bir beceriksizliğinin faturasını millete çıkarmaya çalışıyor.
Ben ve bana destek veren yurttaşlar bu taslak yasalaşırsa ödeme yapmayacağız. Bunu için milleti de koruyan bir yasa elbet vardır.
Askere gidiyoruz.
Vergi ödüyoruz.
Saygı gösteriyoruz.
Ama bunlar “aptal” ve “enayi” olduğumuzu göstermez değil mi? Bu köşeden de çağrı yapıyorum. Lütfen ses çıkarın, size aptal ve yolunacak kaz muamelesi yapanlara karşı çıkın. Yapılacak bir demokrat karşı çıkmaya destek verecek yurttaşların, isim soyadı, adresi ve telefonunu bildirmelerini istiyorum. Çünkü demokrasi sadece “beş yılda bir” uygulanan sistem değildir!

“Sesimi duyan ve utanan” var mı?

1999’un 17 Ağustosu’ndan bu yana “doğum günü” kutlamıyorum. İnanmayacaksınız belki ama o felaket gecesinden bu yana, her gece ne kadar yorgun olursam olayım, bir saatte mutlaka uyanıyorum.
Deprem felaketi unutulur mu hiç?
Tabii ki unutulmaz. Hele depremde yavrusunu, eşini, annesini, babasını kaybedenler nasıl unutabilir ki?
Ama gelin görün ki “unutmaması” gereken “birileri” bal gibi de “unuttular” ve “unutturmaya” uğraşıyorlar sanki. Çünkü 1999’dan bu yana Türkiye’de özellikle son bir yıldır da İzmir’de, şöyle “geneli” kapsayan bir “depremsellik bilinç seferberliği” yapılmadı. Sadece kâğıt üzerinde “dilek ve temenni” ile gerçeklerle örtüşmeyen “projeler” yapıldı. Yapıldığı iddia edilen bazı çalışmalarsa, nedense hep “deprem sonrasına” yönelikti. Yani yurttaşa “kafana kolon yıkılsın, kirişin altında kal. Eğer ölmezsen köpeklerimizle seni kurtarırız” şeklindeydi.
Hele İzmir! Söyler misiniz, bugün İzmir’deki tüm okullar için, hastaneler, köprüler, yollar, yurtlar, kamu binaları, kooperatifler, mahalleler, siteler için “yüzde yüz sağlam” raporu verilebilir mi?
Peki, “hayır” diyorsak, 1999 yılından bu yana İzmir’de elle tutulur, gözle görülür ne yapıldı? Depremi bile “sigorta” üzerinden ranta havale edip, “deprem dedeyi de” aktör yapmadık mı?
Bina güvenliği ile ilgili yapılması gereken çalışmalarında maliyet hesabı ile yurttaş canı arasında, utanmadan kıyaslamaya gitmedik mi?
Devletlûlarımız ekranlara çıkıp, deprem korkusundan sokaklarda yaşayan millete “okullar, hastaneler elden geçirilecek, kansızlara aman verilmeyecek” diyeceklerine “evini sigortalamayana destek olmayız” demedi mi?
Yaptığı evlerde malzemeden çalıp yurttaşların kanına girenler, söyler misiniz ne kadar ceza aldılar?
Okullarda deprem öncesi ve sonrası ile ilgili dişe dokunur ne eğitim verildi?
Belediyeler deprem ile ilgili hangi “güvenceyi” verdi?
İstanbul depreme maddi manevi güçlü destekler bulurken, İzmir geçen yıl yaşadığı korkuya rağmen, depreme karşı kaç para bulabildi? Hangi milletvekili, sivil toplum örgütü mücadele verdi? Meslek odalarının, bilim insanlarının uyarı ve önerilerinin yüzde kaçı hayata geçirildi?
Ve İzmir’de herkese soruyorum: Allah korusun ama bir kış günü hafta içi İzmir de olabilecek yüksek şiddetli bir depremde neler olur?
Bunun yanıtını, içimiz rahat verdiğimiz gün depreme hazırız diyebileceğiz!
Tabii bir de insan hayatının “her şeyden” üstün olduğu gerçeğini “yaşam biçimimiz” haline getirdiğimizde.

Naldöken’de oturanlar “Romalı köle” mi?

Bir haftadır Naldöken’li yurttaşlar hop oturup hop kalkıyor. Naldöken’deki bir çimento tesisi, yurttaşları sıkıntıya soktu. Ama bu kadar yurttaş tepkisine bir kamu görevlisinin, bir milletvekilinin yurttaşlarla ilgilendiğini görmemek son derece dikkat çekici doğrusu. Oysa yurttaşlar sadece bir “ilgi” bekliyorlar. Çimento tesisinin tavrı da o kadar acayip ki. Yurttaşın sorularına yanıt vermenin, yurttaşın sorunlarına çözüm bulmanın bu kadar güçleştiği bir kente “demokrasinin beşiği” demek demokrasiye hakaret olmuyor mu acaba? Bunu “şimdilik” sadece soruyorum!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın