Milli Eğitim’e “Elimi” Uzatıyorum!

Ülkemin okulları bu yıl hep huzursuzdu. Huzurlu olanları da biz duymadık, ilgilenmedik. Tüm “kanlılığına” rağmen, örneğin Genç Mucitler, “istendiğinde”, nelerin başarılabileceğine, çocuklarımızın o benzersiz potansiyeline en büyük kanıttı.
İnönü Lisesi öğrencisi Cennet ile Mustafa Kemal Lisesi “baskınlarını” ve diğer “okul olaylarını” hep “birinci haber” olarak okuduk da; Cankut’un, Yunanistan’daki büyük başarısı, biraz da “zorlamayla” hak ettiği ilgiyi gördü.
Yamanlar, Fatih, Başarı Okulları’nın “başarıları” üzerinde “durmadık” ama okullarda “sistem bozukluğu” ile “aile yozlaşması” ve “medya iğrençlikleri nedeniyle kurulan çocuk çetelerini, canları yanan öğrenci ve öğretmenleri hep öğrendik.
Ülkemin medyası kirli!
Ülkemin eğitim sistemi yanlış!
Ülkemin temel direği aile birliği tehlikede!
Madde’nin, “manayı” vahşice, kalleşçe işgali ise sürüyor!
Ama her şeye rağmen ülkemin çocukları, ülkemin fedakâr eğitimcileri “fırsat” bulunca, “olanak” yaratılınca, “madde” işgalini yırtıp güneş gibi parlıyorlar.
Hem de “her şeye rağmen”!
Umarım ve dilerim ki, başta Milli Eğitim Bakanı Çelik olmak üzere, İçişleri Bakanlığı, Televizyon Patronları, RTÜK, reklâm verenler ve belki de en önemlisi anne ve babalar üç aylık yaz tatilinde ciddi bir özeleştiri yaparlar. Ve okullar yeniden açıldığında, “güneşlerimizin” aydınlığı tüm eğitim dünyasını kaplar.
Bu satırların yazarı, üzerine düşeni yapmaya hazır.
Yeter ki Milli Eğitimciler de her türlü önyargıdan uzak, sadece o güzel o masum çocuklarımızın, yarınlarda mezarlarımıza tükürmemeleri adına, kendilerine uzatılan “destek” ellerini görürler.
Var mısınız Milli Eğitimciler, özel ya da devlet ama “az sayıdaki” muhteşem örneklerimizi yaygınlaştırmak için “birlikte” mücadeleye var mısınız?

Türkçem “gücünü” gösterdi

Cumartesi gecesi, hayatımın bugüne kadar ki bölümünde yaşamadığım kadar büyük bir duygu yoğunluğu yaşadım. Çevremdeki herkes gözyaşı dökerken ben nedendir bilmem ama gözyaşlarıma hâkim olmak için saçma bir çaba gösterdim.
İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’nde yapılan 4.Uluslararası TÜRKÇE Olimpiyatı final gecesine katıldım. İzmir’den pek çok değerli ve saygın insan da oradaydı. Siyasal düşünceleri “aynı” olmasa da, Türkçenin o duygusal ve kutsal birleştiriciliği, içi boş ve cıvık siyasetin kara gölgesini kaldırdı birkaç saatte olsa. AKP, CHP, DYP, BBP, ANAP, MHP mensup veya yöneticileri sadece Türkçeyi alkışladı. Yan yana oturduğumuz Taha Aksoy ile “aynı dakikalarda” duygusallaştık, “aynı anları” alkışladık. Farklı bakış açılarımıza rağmen ikimiz de gecedeki “amacı” ve 84 ülkenin 400 çocuğunun kalbinden geçenleri hissettik.
Ön sırada oturan CHP İzmir milletvekili Muharrem Toprak ve ailesinin, Sevgili Işılay Saygın’ın heyecanları ile farklı bir heyecana sahip değildim.
Final gecesinin gerçekleştiği yerin sahibi, bu organizasyondan etkilenerek, yabancı olan mekân adını Türkçeye çevirdiği için, Türk Dil Kurumu Başkanı’ndan ödül aldığı an, gözlerim ön koltukta oturan İzmir Esnaf Birliği Başkanı Mehmet Ali Susam’a takıldı!
Kim bilir, belki Susam Başkan, bugünden itibaren İzmir esnafı arasında “Türkçe mekân adı” kampanyası açar! Bence bunu yapar, çünkü “Türkçe heyecanı” Susam’ın yüzünde okunuyordu! Ben de “yine” ama “sessizce” yanında olurum Susam’ın!
Dünyanın 80 küsur ülkesinde Türkçenin “öğreniliyor” oluşu, her gün İstiklal Marşı’nın Türkçe okunuyor olması, o sevimli çocukların yüreklerine kardeşlik, hoşgörü, paylaşma, dayanışma ve birliktelik duygularının girmesi ve 400 yabacı çocuğun Türkçe konuşup, yazıp, şarkı söylemesi size umut ve heyecan vermiyor mu?
Bunları düşünüp uygulayanlara, boş oturmayıp çalışanlara, bunca yozlaşma içinde, bunca yabancılaşma içinde, para denen kirli kağıdın amaç, insanlık erdemlerinin ise “nostaljik masallar” görünümüne sokulmak istendiği, kapitalizmin en vahşi düzeyinin “manayı” anlamsız kılmak için uğraştığı bu süreçte “şükran” duymak neden yanlış olsun ki?
Onlar dertlenmeden çalışırken, oturup sadece yakınanlara neden saygı duyayım ki?
Bence bu organizasyon gelecek yıl İzmir’de yapılmalı ve o çocuklar hepimizin evine konuk olmalı. Benim başımın üzerinde yerleri var. Düzenleyenlere de, katılanlara da!
Mananın, yeniden egemen; insanlığın bayrağının da özgürce dalgalandığı günlerin umudunu hissettim yeniden!

Şu rakı meselesi

Alkolle aram iyi değil, sevmiyorum. Ama Türkiye’nin “milli içkisinin” Amerikalılara satılmasını kabul edemediğimi, özelleştirme zihniyetinden hoşlanmadığımı, Sümerbank gibi Türkiye’nin tüm kazanımlarının “çar çur” edilmesine beddua ettiğimi herkes biliyor. Ve dün Yenigün’de okuduğum “Rakı fabrikası kapatılıyor” haberi beni kahretti. Rakı Amerikalılara “yakışmadığı” gibi, sosyal dengeleri bozmaya da hakları olmadığını “birileri” söylemeli. “Viskileşen” rakının, Türkiye sofralarındaki “yeri” akşamcılar tarafından sanırım “sorgulanacaktır”!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın