Ne olursa olsun yazmak!

Bu yazı biraz duygusal olacak bunu baştan belirtmek istiyorum.

Yazmak istiyorum, ne olursa olsun.

Belki de inadına yazmak diyebilirim, şu andaki ruh halim için.

8 Nisan 2005 tarihinde MS hastalığına yakalandım. Kent-Yaşam yazarlarının birçoğu ve editörüm bu zorlu sürecime hem destek hem de tanık oldular. Benim gibi doktora asla gitmeyen ve hasta olduğunu kabul etmeyen biri olarak; hasta olduğuma ve mutlaka hastalığımın ne olduğunu bulup çözmem gerektiğine artık sol elimin doğru tuşlara gitmediğinde karar verdim.

Yani yazamıyordum.

Ve bütün şartları zorlayarak, doğru doktoru buldum.

Doç. Dr. Muhteşem Gedizlioğlu; gerçek bir doktor. Akademisyenliği, doktorluğunun önüne geçmeyen ama bunu bir enstrüman olarak kullanan; kriz anını muhteşem yöneten bir orkestra şefi o.

Dün yeni çıktım hastaneden ve hala sol elim doğru tuşlara gitmekte zorlanıyor. Ama yine de yazabiliyorum. Ne mutlu bana…

Editörüme ve siz Kent-Yaşam okurlarına bir özür borçluyum. Zamanında yazılarımı yetiştirmekte zorluk çekiyorum. Ama yeniden bir kez daha sizlere seslenmekten nasıl mutluyum ve duygu yüklüyüm; aslında tam anlatamıyorum.

Çocukluğumda sanıyorum 8 yaşındaydım; bir piyano hayal ederdim ve muhteşem çaldığımı…

İlkokul öğretmenime bile baskı yapıyordum. Annem ve babamın bana piyano alması için konuşmasını istiyordum. Konuştu gerçekten ama annemin verdiği cevap çok ilginçti.

“Evde yer yok.”

Ama benim kalbimde piyanonun yeri her zaman vardı. Sonra babamın daktilosuna gözümü diktim.

İlkokul mezunu babam; bir başka muhteşem insan. Öğrenme duygusu hiç bitmeyen; hukuk, ticaret, inşaat vb. gibi konularda sınırsız bilgisi ve araştırmacı ruhuyla; aslında sakin yapısı altında enerjisini bir volkan gibi dışarı püskürten ve bunları; kazandıkları, yaptıklarıyla ortaya koyan eşsiz bir başyapıt, o.

Hiçbir zaman gerçekleşmedi, piyano serüvenim ama İletişim Fakültesi’nde Daktilo dersi, beni inanılmaz zorlayınca; tabii ki pratik yapmam gerekiyordu.

Babamın takip ettiği iş yazışmalarını titizlikle hazırladığı daktilo bir gün benim olmalıydı.

Oldu da. Sonraları nerede çalışırsam o daktiloyu taşıdım. Onun tuşlarındaki ahenkli sesleri çıkarabilmek için ayrıca kursa gittim. Dakikada kaç saniye yazdığımızın belirlenmesi için sürekli yarış içinde olduğumuz bir sınıfta çıkan o sesler, aslında kimseye piyanonun verdiği duyguyu vermez ama benim için farklıydı.

Hastalığımda ilk önce çift gördüm. Araştırmaya başladık. Ama çok da önemsemedim. Sonra var ya…

Sol elim artık doğru tuşlara gitmeyince işi ciddiye aldım açıkçası.

Ve bir yıl içinde üçüncü kez doktorların deyimiyle “Atak” geçirdim. Neyse ki, artık hastalığın gelişinden anlıyorum ve daha kısa sürede tedavi gerçekleştiriliyor.

Aslında bütün organlarımız büyük bir orkestra ama var ya…sol elime çok ihtiyacım var.

Yeniden yazabilmek,
Ne olursa olsun yazmak,
İnadına yazmak için.

Varlığımı bütünüyle hissettiğim bu şanslı yeri bana ayırdıkları için Hüseyin ve Saadet Erciyas’a şükranlarımı sunuyorum.

Ve benimle bu satırları paylaştığınız için sizlere…

Kabul eder misiniz?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın