Yalan bir dünyada yalanlarla yaşıyoruz. Kendi uydurduğumuz yalanı önce kendimize kabul ettiriyoruz ‘işin doğrusu bu’ diyerek. Yalanlarla kurguladığımız hayatı doğru-muş gibi yaşıyoruz. Aydın gibi, insan hakları, eşitlik özgürlük, adalet timsali bir kişi gibi, akıllı gibi, dürüst gibi, becerikli gibi, cesur gibi, hassas, duyarlı, nazik gibi, ailesine, akrabalarına, arkadaşlarına saygılı, sevgili, vefalı, dayanışmaya hazır gibi…
Sevmediğimiz, beğenmediğimiz insanları, yalandan onaylıyoruz, ses çıkarmıyoruz, yanlışını görmezden geliyoruz, sahte içtenlik, samimiyet, takdir etme davranışları gösteriyoruz. Yakınmışız gibi, yanındaymışız gibi, fikirlerini yaptıklarını beğeniyor gibi yalandan hallere giriyoruz. Sosyal medya ortamı da bu hallerimizi daha çoğaltma işlevi gösteriyor ne yazık ki!Birbirimize baka baka aynı yalanı sürdürmeye teşvik edici suç ortaklığı yaşıyoruz bir bakıma!
Niye “miş” gibi yaşıyoruz acaba? Doğduğumuz andan vardığımız yaşa kadar kim varsa çevremizde herkes; aile, akraba, arkadaş, arkadaşların arkadaşları, iş çevresi, mahalle çevresi, dost çevresi, edebiyat çevresi, ilgi, hobi alanlarımızdakiler, hiç karşılaşmadığımız, belki de hiç karşılaşmayacağımız sosyal medya çevresinde saygın bir yere sahip olmak için mi bütün bu çaba?
Beni sevsinler, beni saysınlar, beni beğensinler, önemsesinler, takdir etsinler… Giyim kuşamımız, yapıp ettiklerimiz, düşüncelerimiz, davranışlarımız, yiyip içtiklerimiz, yatak odalarımıza kadar ev dekorlarımız, eşyalarımız, arabamız, oturduğumuz semt, yaşam stillerimiz, gittiğimiz geziler, lokantalar hatta, mesleki göstergelerimiz, hobilerimiz, yeteneklerimiz hep sahnede…
Annemizin, babamızın, eşimizin, evladımızın, arkadaş çevremizin kişilikleri, mal varlıkları, kariyerleri, hayatları bile sermaye, gösterme envanterimiz içinde ayrıcalık ve değer kriterlerimizi arttıran “nesne” olmakta.
Nedir ama bizim gerçeğimiz? Niye bu satış, sahneye koyma, yapay, sahte, yalan imajla insanın kendisini de nesneye döndürme hali? İlle de bir yere ait olmak için mi bu kabuk?
Hangi adalet tartısı insanın değerini parasına, mal varlığına, inancına, diline, ırkına göre, iyi-kötü hallerine, cesaretine, korkaklığına göre tartıp çöpe atacak veya zirveye taşıyacak!
İnsanın kendisi olarak yalansız yaşaması neden bu kadar zor?
Denebilir ki yalan söylemek olmasa da adı, görünenin altındaki yaşadığı hayatın ve duyguların gizlenmesi de yalana dahil mi?
O da görüntünün ardındaki kara kutu halidir ki, açılmadıkça içinden ne çıkacağı belli olmaz. Görüntü ile gerçeğin anlaşılması ancak gizlenen ile barışmaya, yüzleşmeye bağlı.
Aslına bakarsanız yalan bir can yeleği aynı zamanda! Bütün iktidarlarları gizleyen süslü, yaldızlı bir kaftan.
“Kral çıplak ” demeye kim cesaret eder? Ya da “Ye kürküm ye dünyasında” kim cesaret eder kendi sırtındaki kaftanı atmaya?
Altına gizlendiğimiz kat kat yalanlardan soyunmaya başladığımız bir yıl olsun dilerim.