Ege Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk, global krizden en ciddi darbeyi tekstil sektörünün aldığını söyledi.
İhracat pazarlarında perakende sektöründeki satışların yeniden canlanması gerektiğini belirten Ünlütürk, Talep olmadığı sürece esasen alınacak hiçbir tedbir tek başına anlamlı olmayacaktır dedi.
Ekonomik krizden ciddi darbe alan tekstil ve hazır giyim sektöründe birçok firmanın kapandığını ve on binlerce kişinin işsiz kaldığının altını çizen Ünlütürk, dünya ekonomisindeki daralma ve döviz kurlarının seyri dikkate alındığında sektörün 2009 yılı ihracatının bir önceki yıla kıyasla yüzde 30 civarında daralacağını tahmin ettiklerini anlatıyor.
Sektörümüzün sahip olduğu bilgi birikimi ve teknolojik alt yapının yurtdışında doğru bir biçimde tanıtılması, ülkemiz tekstil sektörünün yabancı alıcılarca katma değeri yüksek, güncel trendleri takip eden ve hatta trendleri yaratabilecek bir konuma geldiği algısının yaratılması yönünde yoğun tanıtım faaliyetlerinin düzenlenmesi önem taşımakta diyen Sabri Ünlütürk ile sektörün kriz sonrası geldiği nokta, sektör için yapılması gerekenler ve geleceğine ilişkin konuştuk.
– Sektörünüz açısından yılın genel bir değerlendirmesini yapabilir misiniz?
1980’li yıllardan itibaren yaşanan ekonomik değişimle birlikte, Türkiye’deki tekstil sektörü global tekstil ve konfeksiyon üretim ağının önemli bir parçası haline gelerek, üretim ve dolayısıyla ihracat hacmini önemli ölçüde arttırmıştır. Ancak 1990’lı yıllardan sonra, özellikle 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği anlaşması ve 2005’te Çin üzerindeki kotaların kaldırılmasıyla sektör gün geçtikçe kendisini daha fazla hissettiren global rekabetin baskısı altında girmiştir.
Birçok pazarlarda Uzak Doğudan ithal edilen malların yaygınlaşması ve bu ülkelerin yarattığı olumsuz rekabetin dışında istihdamın üzerinde yer alan yükler, enerji fiyatlarının rekabet ettiğimiz ülkeler seviyesinden çok daha yüksek olması, yüksek faiz ve üşük kur politikası gibi sanayiciyi zora sokan yükler, sanayicinin kendine göre bazı çözümler üretmesine, bu kapsamda Çin, Hindistan ve Mısır gibi maliyetlerin göreceli olarak daha düşük olduğu ülkelere üretimin kaydırılması söz konusu olmuştur.
Tekstil ve hazırgiyim üreticisi firmalarda yaşanan üretim odaklı bu gelişmeler doğaldır ki bazı işletmelerin kapanmasına, istihdamın daralmasına ve hatta başka sektörlere geçişlere neden olmuştur. Uzun yıllardır artan global rekabetin getirdiği baskı ile zaten ciddi bir krizle karşı karşıya olan tekstil sektörü bugün yaşanmakta olan global krizle birlikte daha da fazla buhrana sürüklenmiştir.
Sektöre ilişkin bu sıkıntı, ülkemizde son 10-15 yılda yaşanan ekonomik krizlerin de etkisiyle önemli ölçüde büyümüştür. Tekstil ve hazır giyim sektörünün yaşadığı sıkıntıların özellikle 2008 yılının ikinci yarısından bugüne değin krize yol açacak şekilde giderek büyümesinin ardında yatan en önemli etken, ihracatımızın odaklandığı belli başlı ülkelerde yaşanan finansal krizin de etkisiyle taleplerindeki daralma ve bununla birlikte alıcıların ihracatçılarımıza uyguladığı fiyat baskısıdır. Pazar daralması ve beraberindeki fiyat baskısına ilave olarak Türkiye’de uygulanan mali politikalar; yüksek faiz oranları ve uygulanan düşük kur politikası, başta enerji olmak üzere birçok girdiyi dünyadaki rakiplerimize göre daha yüksek maliyetler ile temin ediyor olmanın rekabette yarattığı dezavantajlar yılın ilk aylarında ihracatta ciddi düşüşlerin yaşanmasına neden olmuştur.
2008 yılında 6.8 milyar dolarlık ihracat rakamıyla yüzde 3.9luk artış gösteren tekstil sektörü tüm çabalarına rağmen 2009 yılına eksi değerler ile girdi. Sektörde geçen yılın son aylarında başlayan düşüş, 2009 yılının ilk aylarında da devam etti. Son birkaç aydır gözlemlenen olumlu gelişmeler ve yurtdışı taleplerdeki artış ve toparlanmaya rağmen, 2009 yılı itibarıyla 2008 yılındaki performansı yakalamanın mümkün olamayacağını şimdiden söylemek mümkün görünmektedir.
Krizin kendisini ciddi bir biçimde hissettirdiği dönemlerde yaşanan olumsuzlukları gidermek üzere çözüm önerilerini ve taleplerini iletmesine rağmen, rekabetçiliğimizin arttırılmasına yönelik talep edilen bazı destekler ne yazık ki verilemedi, verilmeye çalışılan destekler ise ihtiyacı karşılar nitelikte olmadığı için havada kaldı. Örneğin son teşvik paketi ile Anadoluya taşınma özendirilmekle birlikte, finansal açıdan ayakta durmakta zorlanan ve geleceğe yönelik hesaplar yapmaktan endişe eden bir sektörün taşınma maliyetini istese dahi dikkate alamayacağı açıktır. Sektörün talep ettiği bazı desteklerin hayata geçirilememesi nedeniyle de firmalar kendi çabaları ile ayakta kalmayı başararak gelinen noktada yüzde 30-40 civarındaki bir ihracat düşüşünü son dönemde en azından daha makul seviyelere çekmeyi başarabildi.
– Sizce Türkiye 2009 yılında ekonomik kriz sürecini iyi yönetebildi mi?
Ülkemizin ve dolayısıyla sektörümüzün geçmiş yıllarda karşı karşıya kaldığı krizleri dikkate aldığımızda krizlere karşı bir bağışıklığın geliştiğini, işletmelerin nispeten kriz yönetimi konusunda deneyimli olduklarını söylemek mümkündür. Ancak global finansal krizden etkilenen diğer ülkelerde 2008 yılının son aylarından itibaren ardı ardına alınan tedbirler ve özellikle AB ülkeleri ve dış pazarlarda rakibimiz konumunda olan diğer üretici ülkelerin kendi sektörlerine sağladıkları ilave destekler dikkate alındığında, ülkemizde krizin iyi yönetilmiş olduğunu söylemeyi mümkün kılmamaktadır. Özellikle kriz döneminde istihdamda yaşanan kayıplar ve artan işsizliği, kapanan işyeri sayısını, ihracatta belli başlı sektörlerde yaşanan düşüşler artık çok ciddi boyutlara gelmiştir.
Kriz ortamının ülkemiz reel sektörüne ve ekonomisine yaşattığı tüm olumsuzluklara rağmen; döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalara rağmen faiz enstrümanını ve döviz alım-satım ihalelerini doğru bir biçimde kullanmayı başaran Merkez Bankasının aldığı tedbirleri başarılı olarak değerlendirmek mümkündür.
Türkiyedeki siparişlerin artması için kurdaki istikrarsızlığın giderilmesi tek başına yeterli olmayacaktır. Rekabet koşullarının sektörümüz lehine geliştirilmesi ve hepsinden önemlisi belli başlı ihracat pazarlarımızdaki perakende sektöründeki satışların yeniden canlanması gerekmektedir. Talep olmadığı sürece esasen alınacak hiçbir tedbir tek başına anlamlı olmayacaktır.
– Sektörünüzün kriz dönemindeki kaybını değerlendirir misiniz? Kriz sonrasında sektörün aldığı tedbirler nelerdir?
Ekonomik krizden en ciddi darbe alan tekstil ve hazır giyim sektöründe birçok firma kapandı ve on binlerce kişi işsiz kaldı.
2009 yılı ilk 9 aylık ihracat performansına bakıldığında Türkiye geneli tekstil ihracatının 2008 yılına kıyasla 5.4 milyar dolardan 3.9 milyar dolara inerek yüzde 27 dolayında azaldığı, benzer şekilde Bölgemiz tekstil ihracatının da 310 milyon dolardan 211 milyon dolara düşerek yüzde 32 oranında ciddi bir gerileme içerisine girdiği görülecektir.
Benzer şekilde; Bölgemizde yine 2008 yılının ilk 9 aylık döneminde 310 milyon dolarlık ihracatı 486 üyemiz gerçekleştirirken, 2009 yılında 467 üyemiz 211 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmiş, faal üye sayısında 2009 yılının ilk 9 ayında yüzde 4lük bir düşüş gözlemlenmiştir.
Kriz döneminde firmalarımızın birçoğu işçi çıkararak küçülme yoluna gittiler, ekonomik krizin etkilerinin ciddi bir biçimde hissedilmesi ile birlikte Türkiyedeki işsiz sayısı 3 milyon 650ye ulaştı. Kayıt altındaki işsizliği ifade eden bu rakamlara bir de kayıt dışı katıldığında rakamlar çok daha endişe verici boyutlara ulaşmış olacaktır. Ekonomideki karar vericilerin dikkatini mutlaka bu noktaya vermeleri gerekmektedir.
Krizin yarattığı tahribatı asgari düzeye çekebilmek adına birçok işletme işçi çıkararak küçülmenin dışında üretim maliyetlerini düşürücü bir takım önlemler alma ve ar-ge çalışmalarına daha fazla önem vermek yoluyla dış pazarlardaki rekabetçiliğini sürdürme gayreti içerisine girmişlerdir.
– Sektörde krizden ne gibi dersler çıkarıldı?
Dünya genelinde yaşanan kriz ile birlikte gerek iç piyasada ve gerekse dünya genelindeki belli başlı ihraç pazarlarımızda tüketim büyük ölçüde azalmış, üretim düşmüş, yatırımlar azalmış, işsizlik artarak, ekonomi önemli ölçüde gerilemiştir. Böylesi bir ortamda esasen sektörümüzün dışarıdan destek istemek yerine en etkin tedbirleri yine kendi içerisinde almasının doğru olacaktır. Verimliliğimizi arttırıcı çalışmalar öncelikli tercihimiz olmalı, mevcut ve hedef pazarlar ile ilgili çalışmalarımız iletişimimizi kesmeyecek bir biçimde mutlaka sürdürülmeli, pazarlama faaliyetleri devam ettirilmelidir. Kapasite düşürülürken aynı anda verimliliğinde arttırılmasına yönelik tedbirler alınmalı, herkesin yatırım yapmaktan ürktüğü, yatırımların durma noktasına geldiği bir dönemde özellikle bankaların yatırım sürecindeki firmalara yönelik olarak sergilediği olumsuz tavırlar firmalarımızı yeni yatırımlara yönelmek yerine kriz dönemini mevcut yatırımlarındaki verimliliği arttırmaya yönelik tedbirleri almaya ve geliştirmeye yöneltmiştir.
Alınan önlemler arasında yeni ürün geliştirmek, pazarlama faaliyetlerini yeniden oluşturmak, mevcut stokları yeniden gözden geçirmek, daha çok öz sermaye kullanmak, kısılabilecek gider ve harcamaları belirlemek yer almakta olup, kriz ile birlikte birçok işletme bu yöndeki çalışmalara ağırlık vermiştir.
– Sektörün 2010 yılı hedefleri neler? Özellikle ihracat ayağında yapılacak çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Dünya ekonomisindeki daralma ve döviz kurlarının seyri dikkate alındığında sektörümüzün 2009 yılı ihracatının bir önceki yıla kıyasla yüzde 30 civarı bir daralma ile gerçekleşeceğini tahmin etmekteyim. Bu oranın 2010 yılında düzelmesi ve kayıpların en azından telafi edilebilmesi için biz sanayiciler için Türkiyede üretim yapmanın tekrar rekabetçi koşullara kavuşturulabilmesi gerekmektedir.
İhracatımızı arttıracak yeni pazarlara ulaşmamızı kolaylaştıracak yurtdışı fuar katılımlarının, ticaret ve alım heyetlerinin organizasyonu ve desteklenmesi, kısacası sektörümüzün ve ürünlerimizin tanıtımının etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Sektörümüzün sahip olduğu bilgi birikimi ve teknolojik alt yapının yurtdışında doğru bir biçimde tanıtılması, ülkemiz tekstil sektörünün yabancı alıcılarca katma değeri yüksek, güncel trendleri takip eden ve hatta trendleri yaratabilecek bir konuma geldiği algısının yaratılması yönünde yoğun tanıtım faaliyetlerinin düzenlenmesi önem taşımaktadır.
– Sektörün 2010 yılı yatırım programı hakkında bilgi verir misiniz? Sizce önümüzdeki sezon ürün bazında nasıl olacak? İhracata yansımalarını değerlendirir misiniz?
Son günlerde ekonomik krizin olumsuz etkilerinin hafiflemekte olduğu ve belirli bir toparlanma süreci içerisine girildiğine dair gerek iç piyasa ve gerekse dış pazarlarda bazı olumlu sinyaller alınmaktadır. 2009 yılının son çeyreğine girdiğimiz bu günlerde sektörün ihracat performansı da esasen bu tespiti doğrular nitelikte olup, 2009 yılı başından bu yana değin yaşanan önemli düşüşlerin bir nebze de olsa telafi edilmeye başlandığını göstermektedir. 2009 yılı ihracatımızın önceki yıllarında altında kalacağı bir gerçektir ancak krizin etkilerinin giderilmesine yönelik olarak bundan böyle alınabilecek tedbirlerin gerçekçi olması ve geleceğe yönelik beklentilere yanıt verebilmesi halinde 2010 yılının en azından yaraların sarıldığı bir toparlanma yılı olacağını düşünmekteyim. 2010 yılı bu anlamda bir yatırım yılı olmaktan çok, sektörün rekabet gücünü yeniden kazanabilmesine destek verecek iyileştirme yatırımları ve maliyet düşürücü tedbirler ile ilgili yatırımların gerçekleştirileceği bir yıl olacaktır.
***
Tekstil ve hammaddeleri ana ürün grupları
Linter
Yün, Kıl, Yapağı, Tiftik
Yün İpliği
Pamuk
Pamuk İpliği
Pamuklu Mensucat
Örme Mensucat
Sentetik ve Suni Flamentler
Sentetik ve Suni Devamsız Lifler
Birlik ihracat payları
Ege Bölgesi İhracatındaki Payı : yüzde 3,30
Türkiyenin Sektörel İhracatındaki Payı : yüzde 3,9
Türkiyenin Toplam İhracatındaki Payı : yüzde 0,2
(2008 yılı esas alınmıştır)
***
Sektörel sorunlar
Tekstil ve hazır giyim sektörlerimizin ihracat performansına etki eden faktörlerin başında, küresel kriz kaynaklı etkilere bağlı olarak pazarlardaki daralma gelmektedir. Küresel kriz nedeniyle başta AB ülkeleri olmak üzere birçok pazarda daralmalar meydana gelmiştir.
En acil sorunlardan biri de yapısal nitelikte bir değişim olan kamu ve vergi reformlarının yapılmamasıdır. Bu da ihracatçıları bir yandan dolaylı vergilerle arttırılmış girdi maliyetlerine mahkum etmektedir.
Üretim maliyetlerindeki artışlar sektörün ihracat performansını doğrudan etkilemektedir. 2008 yılının başından itibaren asgari ücrette yüzde 16,9, doğalgazda yüzde 73,3 ve elektrikte yüzde 36lara varan artışlar ile yılın 2. ve 3. çeyreklerinde döviz kurundaki ciddi düşüşlerin yaşandığı aylarda sektörün karlılığını eriterek üretim ve ihracatı durma noktasına getirmiş bulunmaktadır. SSK primlerinde, doğalgaz, yakıt ve elektrik fiyatlarından acilen indirim yapılmadır. Enerji maliyetleri rakip ülkeler seviyesine çekilmeli ve ülke içinde bölgesel farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Tekstil ve Hazır giyim sektörlerinde bayan çalışan oranı diğer sektörlere oranla çok daha fazladır. Başka mevzuatlarımıza girmiş olan bayanlara yönelik pozitif ayırımcılığın bayan çalışanları üzerindeki vergi ve SSK yükünün yarıya indirilmesi şeklinde uygulanması halinde Avrupa standartlarına göre çok altında olan ülke genelinde bayan çalışan sayısı yükselmekle birlikte sektörün rekabet gücüne önemli bir katkı sağlayacaktır.
Tekstil yatırımları yüksek maliyetli olmakla beraber fiziki olarak başka bir bölgeye taşınması da maliyetli olmaktadır. Ayrıca tekstil ve hazır giyim sektörünün rekabetçi üstünlüğü hızlı ve esnek üretimden gelmektedir. Bunu korumakta mevcut oluşmuş tekstil ve konfeksiyon sanayilerin bulunduğu bölgelerde desteklenmesini gerektirmektedir. Daha önce önerilen güneydoğu gibi bölgesel teşviklerden ancak Uzakdoğu ile rekabet etmek üzere kurulacak firmaların yararlanması mümkündür. Ancak sektör dinamizmini hızlı servis ve katma değerli ürünlerden sağlamaktadır. Bu durumda da sektörün mevcut bölgelerinde desteklenmesi gerekmektedir. Kaldı ki taşınmayı özendiren düzenlemeler ülke ekonomisine yarar sağlamadığı gibi istihdama hiç bir katkı sağlamamaktadır.
Ar-ge yasasında 50 kişi kısıtlaması bulunduğundan tekstil ve konfeksiyon sektörlerinde ağırlıklı olarak orta ölçekli firma olduğu göz önünde bulundurularak sektörün rekabetçiliği ancak tasarım ve arge faaliyetlerinin artırılması ile mümkün olacağından mevcut arge merkezi yasasındaki çalışan sayısı yerine tekstil ve konfeksiyon sektöründe 100 kişiden fazla işçi çalıştıran müesseseler için personelin yüzde 5inin arge personeli sayılması ile arge merkezi yasasındaki avantajlarından yararlandırılması.
İhracatçı düşük kur, değerli Türk Lirası arasında sıkışıp kalmaktadır. Rekabet gücü, üretim ve ihracat için Türk parasının istikrarlı olması gerekmektedir. Küresel talebin daraldığı bugünlerde doların 1,50 nin altında seyretmesi bizi yeniden ithalatçı haline getirecektir. Hem sektörlerin hem de ülkenin rekabetçiliğini sürdürülmesi için gerçekçi bir kur politikasının belirlenmesine bağlıdır.
Dış pazarlardaki daralmayı aşmak ve hedef pazarlarda tekstil ve hazırgiyim ürünlerimiz için yeni ihracat potansiyelleri oluşturabilmek adına Dış Ticaret Müsteşarlığımız koordinasyonu ve İhracatçı Birlikleri organizasyonunda düzenlenen Ticaret Heyeti organizasyonlarının sektörel bazda düzenlenmesine devam edilmelidir. Sektörel Ticaret Heyeti organizasyonlarının etkinliğinin arttırılabilmesini teminen hem organizatör İhracatçı Birlikleri hem de katılımcı firmalar için DFİFten kaynak aktarılması sağlanmalıdır.
“Bilgi birikimi ve teknolojik alt yapımız yurtdışında doğru tanıtılmalı”
yazarı:
Etiketler:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.