Konfüçyüs
Yaşamım boyunca iyi bir müzik dinleyicisi olmaya çalıştım. Müzik bilgilerim okullarda öğrendiğim müzik eğitimi, flüt ve mandolin çalma gayretiyle sınırlı kaldı. İlgimin asıl nedeni annemin evde sürekli radyo dinlemesidir. Böylece kulağım şarkı ve türkülerle doldu. İlk gençlik yıllarımda popüler müzik dinlemeye yöneldimse de geleneksel müzikler gönlümde yerini hep korudu.
1980’li yıllarda Anadolu folk, özgün ve protest müzik kasetlerini Almanya’dan gelmiş kasetçalarımızda ailecek dinlerdik. Ekonomik özgürlüğe kavuşunca albümler almaya başladım. Konserleri izledim. Müzikle ilgili her bilgiye özel ilgi gösterdim.

Bir toplumun karakteri, yaşam kültürü, geleneği, ilişkide olduğu diğer kültürler, ürettiği müziğe olduğu gibi yansır. Her müzik yapıtının bir öyküsü vardır. İnsana bir şey anlatır. İnsan da müzikle bir şey anlatır. Bu nedenle müziğin edebiyatla gizli bir yakınlığı olduğunu düşünüyorum.
Neden Fado? Fado’yu ilk kez dinlediğimde çok etkilendim. Adeta çarpıldım. Bir gün Portekiz’e gitmeyi ve bu müziği doğduğu ülkede dinlemeyi hep düşledim. Düşümü gerçekleştirdim. Portekiz dönüşü klasik bir gezi yazısı yerine Fado ile ilgili bir yazı yazmak istedim.

Fado’da en çok melankoli, sıla özlemi, seferden geri dönemeyen denizci eşlere yakılan ağıtlar, yalnızlık gibi temalar işlenir. Toplumun yoksul yerleşimlerinde yaşayan halkın yazgıcılık ve hayal kırıklığı içeren öyküleri anlatılır.
Çok sayıda araştırmacı Fado’nun kökenine ilişkin gizemi keşfedememişlerdir. Kimileri bu özlemli ve derinlikli şarkıların 7. Yüzyıl’dan önce Arapların Lizbon’un San Jorge Kalesi’nde yaşadığı dönemde doğduğunu söyler. Fado’nun günlük yaşamı yansıtması ve acılı ezgileri açısından Kuzey Afrika halk müziğine benzediğini ileri sürenler de vardır. Kimileri 17. Yüzyıl’da büyük kentlerin varoşlarında doğduğunu ileri sürmektedir. Fado, sadece halk kültüründen değil, Luis Vas de Camoes, Fernando Pessoa gibi ünlü Portekizli ozanlardan da beslenerek güçlendi.
Fado, Kasım 2011’de UNESCO tarafından İnsanlığın Kültürel Mirası Listesi’ne alındıktan sonra turistik bir etkinliğe dönüşmüş, yüksek sosyal sınıfların salonlarında yer bulmuş ve yeniden doğmuştur.
Fado, Salazar Diktatörlüğü ve Amalia Rodrıgues
Fado, ününü onu en iyi yorumlayan olarak görülen Amalia Rodrigues’e (1920-1999) borçludur. Kırık sesinin rengi ve tınısı onu üne taşıdı. Tüm dünya onu “Fado’nun Kraliçesi” olarak gördü.
Fado, Salazar’ın diktatörlüğü (1926-1974) ile özdeşleşmiş olan 3F’den biridir. Diğerleri futbol ve Fatima (Meryem ananın hayaletinin görüldüğü iddia edilen Portekiz’de bir köy). Salazar’ın bu 3F ile beslenen diktatörlüğü döneminde, Fado’ya sansür uygulandı. Fado, Portekiz halkının şarkısıydı ve ister istemez güçlü toplumsal değerler içeriyordu. Fado’da Salazarcılık, kahraman ırk, güçlü gençlik gibi söylemler öne çıkarıldı. Nostalji, acı, melankoli söylemleri yasaklandı. Karanfil Devrimi’nden sonra (24 Nisan 1974) Fado yine eski günlerine geri döndü.
Fado evleri

Biz Portekiz gezimizde Coimbra kentinde eski bir şapelde erkek yorumcu tarafından söylenen Fado dinledik. Coimbra, çok eski bir üniversite kentidir. Bu nedenle Fado müziği öğrenci hakları ve protest söylemleri içeriyor. Böylece her kentin kendi ruhunu ve yaşam biçimini anlatan farklı Fado söylemlerinin varlığını öğrenmiş olduk. Ayrıca akustiği olan eski bir şapelde mikrofonsuz müzik dinlemek çok güzel bir deneyimdi.
Fado Müzesi

Her yerde Fado

Fado, hem Portekizlilerin sahiplendiği, dinlediği ve geliştirdiği bir müzik türü, hem de turizmin en önemli etkinliklerinden biri olmuş. Bu duruma hayran olmamak elde değil. Ülkemizde köklü ve zengin müzik geleneği var. Türkülerimiz şarkılarımız niçin Fado gibi olmasın?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.