Tarık Dursun K’nın izlerini sürdük

İzmir’i en güzel anlatan yazar Tarık Dursun K.’nın çocukluğunun geçtiği Basmane’de, Ali Reis Mahallesi’nde dolaştık saatler boyu. İzmir’in tarihi semti Basmane’nin bakımsız, terk edilmiş görüntüsü üzdü bizleri.

Dokuz Eylül Rotary Kulübü’nün “Yazarlarıyla İzmir’in semtlerini geziyoruz” projesi kapsamında geçen hafta Basmane semtini dolaştık. 2011 yılında Heyamola Yayınları’nın “41 Yazar 41 Semt” kitapları arasında yayımlanan “İzmir Ah! Tarık Dursun K.’nın Semtleri” kitabımın izinden gittik. Ayavukla Kilisesi’nde başladığımız gezi Çankaya’da, Aykut Yenice’nin lokantasında sona erdi. Gezimiz boyunca 1270, 1277, 1279, 1031, 976, 970, 971, 1304 sokaklardan geçtik.

Gezi sırasında yok olan sinagogların, kaybolmaya yüz tutmuş İzmir evlerindeki aşkların bugünlere kadar gelebilen öykülerini dinledik. Ünlü heykeltraş Şadi Çalık’ın İzmir’in simge heykellerinden “At Başları” heykelinin alçı ve çamur kalıplarının döküldüğü Bayraktar Camisi’nin önünde durakladık, Kültürpark’ın yapımı sırasında çalıştırılan ve can veren atların öyküsünü dinledik. İzmir’i en güzel anlatan yazarlardan birisi olan Tarık Dursun K.’nın çocukluğunun geçtiği Ali Reis Mahallesi’nde soluklandık, yazarı saygıyla andık.

Sessiz sokaklar, dik yokuşlar

Basmane gezisinin Dokuz Eylül Rotary Kulübü’nün İzmir’in semtlerini anlatan kitapların izinde gerçekleştirdiği onbirinci gezi olduğunu öğrendik. İzmir’in saklı kalmış cevheri Basmane konusunda hepimizde bir farkındalık oluşturan Orhan Beşikçi’nin rehberliğinde, İzmir’in unutulmuş, yorgun, hüzünlü, sessiz sakin sokaklarını dolaştık, kimisi merdivenli dik yokuşlarını çıktık İzmir sevdalılarıyla.

Ali Reis Mahallesi’nde soluklanıp akmayan çeşmeleri, mahalleye adını veren ama bugün bir kapısından ve 1923’de onarıldığı yazan alınlığından başka birşeyi kalmamış, adı kayıtlarda bile bulunmayan Ali Reis Camisi’nin kalıntısını gördük. Sahipleri göçmüş, terk edilmiş, kahkaha sesleri, çocuk gülüşleri yok olup gitmiş, kimi yanmış, öyküleri unutulmuş eski İzmir evlerini izledik. Neden bunca ihmalkarlık, anlayamadık…

Bugün başka coğrafyalardan kopup gelen insanlara yuva olmaya çalışan o zarif evlerin, pencere demirlerine asılmış ya da kapı önüne çekilivermiş çamaşır iplerine serilmiş “yoksulluğun bayrağı” gibi sıralanmış giysilerinin önünden geçtik başımızı eğip. Zarif ferforje işçiliğiyle süslü, çatısız, duvarsız kalmış ve artık bir eve açılmayan kapılarının neden hala zincirlerle kilitlerle sarıldığına şaşırdık.

Basmane elimizden kayıp gidiyor

2012 yılında düzenlenen Basmane Günleri kapsamında saatlerce dolaşmıştık Basmane’yi. Yazar Tarık Dursun K.’nın deyişiyle, İzmir’in “zengin bir aşure görümünümdeki” bu tarihi semti daha da yıpranmış geldi gözüme altı yıl aradan sonra. Turizm projelerinin merkezi olarak dile getirilen Basmane sanki kaderine terk edilmiş.

2008 yılında Atina’daki Akropolis ören yeri örnek alınarak planlanan Altınpark’taki Arkeopark Projesi de bu terk edilmişlikten payını almış. Osmanlı ve Roma dönemine ait eserlerin çıkarıldığı Altınpark projesi bütçe yetersizliği gerekçesiyle rafa kaldırılmış gibi duruyor. Alanda çıkartılan eserler üstünü kaplayan otlar nedeniyle görülmekte bile zorlanıyor bugün.

Daracık sokaklardan geçerken, eskiliğine, yorgun ve yaşlı yüzlerine karşın zerafetini korumayı başarmış, alınlıklarda solmuş da olsa nazarlıkları kalmış yapılar göz kırpıyor. “Kim bilir hangi İzmirli ailenin eviydi, kimler oturdu bu kapısında binek taşı bulunan avlulu evlerde?” diye soruyorsunuz kendinize.

Çaldığımız kimi kapılardaki avlularda bir kale duvarı ya da köşeyi döndüğümüz bir sokakta tarihi bir kemer çıkıyor karşımıza. Öte yandan Tarık Dursun’un “Laz müteahhitlerin işi” diye tanımladığı öyle evler görüyoruz ki; “Yaşlılar hastalar nasıl çıkar bu dik, demir merdivenleri?” diye şaşırıyoruz.

Zamana teslim olan yapılar

Tarık Dursun K.’nın çocukluğunun geçtiği, evlerinin taraçasından Karşıyaka’nın en güzel şekilde görüldüğünü söylediği, o eski ve ünlü Ali Reis Mahallesi yok elbette bugün. Mahalleye giderken geçtiğimiz dik, merdivenli yokuşlarda, daracık, iç içe sokaklarda kapı önlerinde çekirdek çitleyen kadınlar çoktan gitmiş buralardan. Avlulu evlerin bahçelerinde limon ağaçları, yasemin, hanımeli çiçekleri var mı, emin değilim.

Görkemli eski İzmir evlerinden ünlü Kapanizade Konağı çoktan zamana teslim olmuş; terk edilmiş, tavan süslemeleri, süs havuzları çalınmış evlerin arasına girmiş.

Ali Reis Mahallesi’nin sokaklarında da adı kalmış ama kendi gitmiş sokak çeşmeleri çıkıyor yine karşımıza. Birinin adının “Kızlar Mektebi Çeşmesi” olduğunu öğreniyoruz Orhan Beşikçi’den. Akmayan, çevresini otlar bürümüş çeşmelerinden çocukluğunda Osman Ağa sularının aktığını söylüyor karşılaştığımız yaşlı bir mahalleli kadın.

Tarih dolu sokaklar

İzmir’in zenginliği Afro Türkler’in “Dana Bayramları”nda ziyaret edip mum yaktığı, Hayıt Dede’nin mezarı olduğu düşünülen kalıntıyı geçip, tarihi Roma Tiyatrosu’nun son durumunu görüyoruz. Kamulaştırmalarla boşalan alanda kazılar tamamlandığında nasıl bir alan ortaya çıkacak hayal etmeye çalışıyoruz.

Ali Reis Mahallesi’nin yokuşlarından inip Namazgah’a doğru yol alırken çöp toplama araçlarının sanki hiç girmediğini düşündüren sokaklar görüyoruz. Evlerin yıpranmış, perişan hali, “Hangi İzmir benim İzmir’im?” diye sorgulatıyor.

Yavudhaneyi ziyaret

Namazgah’taki Kurşunlu Camisi’nde yardımlaşma kültürünün önemli unsurlarından biri olan sadaka taşlarına bir selam verip Cevahirci İşhanı tabelasının asılı olduğu daracık bir girişin ardından İzmir’de sayıları bir elin parmakları kadar kalan bir Yavudhane ile tanıştırıyor bizi Orhan Beşikçi. Bugün yoksul ve kimsesiz kişiler kalıyor burada. Bir dönem 125 odanın olduğu bu alanda bir dönem yoksul yahudilerin güvenle yaşadığını, birbirlerine dayanışma gösterdiklerini dinliyoruz Beşikçi’den. “Burası bir Kortejo Müzesi olsa, evlerden duyduğumuz kötü kokular yerine Sefarad Mutfağı’nın mis kokulu yemek kokuları gelse burnumuza, bir müzik eşliğinde mekanlar, açılacak sergiler gezilse,yaşanılan anılar kayıt altına alınıp dinlense” diye aklımızdan geçen ortak bir düşü paylaşıyoruz birlikte.

Dilini bilmediğimiz, kültürü, yaşam tarzı, alışkanlıkları bizim kültürümüzden farklı, ülkesindeki savaştan göçüp gelen Suriyeli vatandaşlar var şimdi Basmane sokaklarında. Yemek saati sokakta karnını doyurmaya çalışan çoğu yabancı erkek işçiler, doğup büyüdüğüm, uzun yıllar akrabalarımızın oturduğu, sık sık gidip geldiğimiz bu semti yabancı hissettiriyor bana.

Tarık Dursun’un kitabının izinde yaptığımız gezinin ardından, yazarın zayıf ve titrek sesi kulaklarımda çınlıyor: “İzmir, ah!”

İletişim Fakültesi’ne konuk olmak

Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden 1989 yılında mezun oldum. Dönem arkadaşlarım arasında aynı okulda akademik kariyer yapan, profesör ünvanı alan, öğretim üyesi ya da bölüm başkanı olarak görev yapanlar da var. EÜ İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mine Saran da onlardan biri. Önceki gün, sevgili arkadaşımızın davetiyle okuluma gittim. Bölümün “Mesleki örgütlenmeler” dersine konuk oldum. Üçüncü sınıfta öğrenim gören genç arkadaşlarla deneyimlerimizi paylaşma olanağı buldum.

Önümüzdeki yıl otuzuncu mezuniyet yılımızı kutlayacağımız okulumuz baştan sona yenilenmiş, gözlediğim değişime inanamadığımı söylemeliyim.

Halkla İlişkiler Bölümü öğrencileri, söyleşimiz sırasında öğrenim gördükleri alanda staj yeri ve iş bulma konusunda yaşadıkları sıkıntılardan söz etti. İzmir’de istidam edilebilecekleri, kurumsal ilişkiler bölümleri bulunan şirketlerin azlığından yakındı. İzmir’de halkla ilişkiler alanında etkin ve ufuk açacak bir dernek kurulması için hocalarının önderlik etmesini istedi.

Tüm kardeşlerimize İzmir’de emeklerinin karşılığını alabilecekleri, severek çalışacakları bir iş yaşamı diliyorum.






Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın