Kentlere ve uygarlık birikimlerine pazarlamacı ruhu ile bakan guruların, sadık müritleri, ekonomi ve medya çevreleri ile sınırlı kalsa önemsemeyebilirdik. Ancak vapurda traş bıçağı, limon sıkacağı satan çığırtkanlar gibi sabah akşam ‘marka şehir’ nakaratını tekrarlayanların etkinliği tüm kentlerimizi tehdit eder hale geldi.
Anlamak mümkün değil bir kent neden markalaşsın? Kentin pazarlanması amaçlanıyorsa buna neden gerek duyulsun? Avrupa kentlerinin en az çeyrek yüzyıl önce geride bıraktığı, marka şehir saçmalığını bizlere yeni fikir gibi dayatanlara gülüp geçelim, ama marka şehir projelerini yere göğe sığmayarak parlatan belediye başkanlarına ne demeli?
Piyasa terminolojisi ile kent kimliği yaratılmaz

Kentte yaşanan insana dair ne varsa yüzyılların arasından süzülerek günümüz sokaklarına rengini, tonunu verir. Kent kimliğini, kent belleğini, pazarlama terminolojisi ile anlatamaz, pazarlayamazsınız. Eğer amacınız kent rantlarını motive etmek ise buyurun, markalaştırın şehrinizi.
Müteahhitlerinizi gönendirmek istiyorsanız her gün yeni bir marka şehir hikayesi peşinde koşunuz. Ancak n’olur kentlerden ve uygarlık birikiminden elinizi çekin.
Adına konferanslar, paneller, fuarlar düzenlenen markalaşma saçmalıklarını uygulayacağınız yerler bulursunuz, ama en genci 3-5 bin yıllık tarihe sahip Anadolu, özellikle de Ege kentlerinden uzak durun.
Biliyoruz ki siz kentleri markalaştırdıkça bizleri sınırlıyorsunuz. Daha düne kadar gezip, sokaklarında kaybolduğumuz Bodrum’u, Çeşme’yi, Alaçatı’yı bize dar ettiniz. Markalaştırdığınız kentlerin sokaklarından ruhlarını söküp atarak sevimsiz markalarınız ile doldurdunuz. Markalaşma ideolojinizin adı konmamış koşulları bizleri uzak tutuyor kendi kentlerimizden. Markalaştırdığınız şehirlerin maliyetleri altında eziliyoruz. Anlıyoruz, sizin marka şehirleriniz, markalı konfeksiyon, mobilya ürünleri gibi dar bir kitlenin kullanımına sunuluyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.