18. Yüzyıl’a ait tuğla, taş, ahşap, karkas ve demir gergi sistemiyle dönemin özelliklerini gösterdiği idda edilen bu metruk evin 22 yıl önce fotoğrafını çekmeye gittiğimde az kalsın canımdan oluyordum!
Çalıştığım gazetedeki müdürümün görevlendirmesiyle önce İzmir Musevi Cemaati Başkanı Josef Özel’in Çankaya Azim Han’daki bürosuna, oradan da bu metruk evin fotoğrafını çekmeye gitmiştim. Metruk evin yakınlarındaki bir evden daha iki sene öncesinde Hatay semtine taşınmıştım. Dolayısıyla gönderildiğim mahalleyi çok iyi biliyordum.
Çocukluğum, ilk gençlik yıllarım bu tarihi Agora semtinde geçmişti. Akşamın alaca karanlığında metruk evin sokağına girdiğimde yedi tinerci, şarapçı çevremi sardı. Bana, “Ekmek ve şarap parası istiyoruz” dediler, “Yoksa sana bu evin fotoğrafını çektirmeyiz” diye bağırdı. Üzerime gelenlerin niyeti kötüydü. “Bende para ne arasın?” dedimse de dinlemediler. Üzerime atlayıp kollarımı, ayaklarımı bağlamaya başladılar.
Onlarla var gücümle mücadele ederken sokağın başında kırmızı Vespa motorsikletiyle magazin muhabiri rahmeti Tarık Sarı belirdi. Hızla gelerek boğuşmadan beni çekip çıkardı ve motosikletiyle sokaktan ve tehlikeden uzaklaştırdı.
10 Eylül 2006 günü Çeşme’den görev dönüşü trafik kazasına şehit verdiğimiz Tarık Sarı Ağabey’in Agora’daki Karer Pasajı’nda fotoğrafçı dükkanı vardı. İşte tam bu dükkanın karşısındaki metruk evlerde mekansız sokak insanları, gayri meşru işler yapıp sığınanlar bulunuyordu.
Sokağa girerken iyi ki Tarık Ağabey’e haber vermişim. Tarık Ağabey ben tinercilerle boğuşur, karşı koymaya çalışırken yardımıma koşmuş, beni falçata darbelerinden, adeta ölümden kurtarmıştı.
O henagamede o metruk evin fotoğrafını çekmiş ve çalıştığım gazetenin haber müdürüne teslim etmiştim. Ancak her nedense çektiğim o fotoğraf gazetede haber olarak yayımlanmadı. Bu anımı yine Kent-Yaşam’da yayınlanan “İzmir’de tarihe kaygı…” başlıklı yazımda değerli okurlarla paylaşmıştım.
İşte günümüzde Agora’da önce “Kazı evi “sonra da “Müze evi olarak restore ediyoruz” diye haberleri yayımlanan ev 18. Yüzyıl’da Osmanlı’ya isyan eden ünlü İzmirli Musevi Sabetay Sevi’nin doğduğu ev olduğu idda edilen binadır.
Büyükşehir Belediyesi yetkili ve ilgililerine o semtte 25 yıl ikamet etmiş bir gazeteci olarak önerilerim olacak. Bu metruk evin 17. Yüzyıl’dan ve Sabetay Sevi’nin doğduğu ev olması bir eski fotoğraf okunmaya çalışılarak öne sürülmektedir. Sabatay Sevi’nin evi olması bir ihtimaldir. Bir
Bu metruk evin güney karşı köşesinde bir tarihi Osmanlı hamamının bacasından hala dumanlar tütmektedir. İçinde 18. Yüzyıl barok süsleme izlerini görüyoruz. Şimdiki ismi “Yeni Şark Hamamı” olsa da gerçek adı “Saçmacı Hamamı”dır. İzmir eşrafından Seyyit Saçmacızade’lerin İzmir’e hatıralarıdır. İzmir’de bir gazeteci olarak, “Hani” diyorum, “Bu hamam da aslına uygun restore edilse… Agora açık hava müzesini gezen turistler Osmanlı Türk hamamını da işler ve bacası tüter vaziyette görme imkanına kavuşsa”…
Sonra, yine bu metruk eve 75 metre uzaklıkta, İkiçeşmelik yokuşunun sağ tarafındaki Natırzade Camisi’ni de gözden geçirsek. İçinde 18. Yüzyıl barok süslemeleri ve dış cephesini ve minaresini cami imamı kendi elleriyle badana yapmasa da Büyükşehir Belediyemizin uzman personelince restore edilse… Tıpkı İzmirli sözde mesih Sabetay Sevi’nin metruk evine yapıldığı gibi…
Ege’nin ünlü efesi Çakıcı Efe’nin 1901 senesinde oduncu, kömürcü kılığında gelip Natırzade Camisi’nde bir bayram namazı kıldığını, cami imamına 25 altın bağışladığını, bu altınların caminin tamirinde kullanıldığını biliyor muydunuz? Ve yine bu cami bahçesinde kabri bulunan Natırzade’nin bir duasıyla İzmir’in akrep ve yılanlardan da korunduğunu!..
İşte böylesi zengin bir tarihi olan Agora semtinde masraflar sadece Museviler’e ait yapılara değil Müslüman halkın kültür varlıklarına da yapılması gerekir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.