Türkiye’nin ilk ve tek sokak asansörü İzmir’dedir

Sanıyorum 1992 yılının Eylül ayıydı. Yeni Asır Gazetesi’nin acar muhabirlerindendim. Gazetemizin kültür-sanat sayfası editörü ve köşe yazarı Yaşar Aksoy bana seslendi:

“Alaattin, Karataş Musevi Hastanesi’nden bir kaç resim çekiverir misin? İki muhabir arkadaşımızı gönderdim, ama hastane içinde, koridordaki Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun büstünün resmini çekememişler. Büst mermerden, arkadaki duvarda mermer olunca fotoğraf makinalarıyla çekim ayarlarını tutturamamışlar…”

“Tamam Yaşar Ağabey… Niçin o büstün fotoğrafını ısrarla çektiriyorsun? Nasıl olsa gazete sayfasında pütürlü çıkar, idare edemezmisin” dedim. “Hayır, olmaz Alaattin. ‘Asansör ve Dario Moreno anıları’ isimli kitap yazıyorum. Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun sayfada muhakak resmi olması lazım” kaşılığını verdi.

“Yahu, ağabey” dedim, “Mermer büst yerine adamın doğru dürüst çekilmiş fotoğrafını bulup kitap sayfasına koysan daha iyi olmaz mı?” diye ekledim. “Olmaaaz” diye haykırdı, “Çünkü şu ana kadar Nesim Levi Bayraklıoğlu’nun elimize geçmiş fotoğrafı yok. Hastane koridorundaki o beyaz mermerden portre büstü ise adamın tek gerçek görüntüsü…”

Yaşar Ağabey, Tarihi Asansör Kulesi’nin kitabını yazdığını söyledi, “Kuleyi kim yaptırmış biliyor musun?” diye sordu. Bilmiyordum, “Kim?” dedim, “İşte o hastane koridorunda mermer büstü olan Nesim Levi isimli İzmirli Musevi Osmanlı vatandaşı… O yaptırmış” yanıtı verdi.

Anladım, konu da böyle bir görevi yapmak da önemliydi ve demek ki bana nasip olacaktı. Karataş Hastanesi’ne gidip koridordaki Nesim Levi’nin mermer büstünün fotoğraflarını çektim. Sonra başba başka birkaç görüntü de aldım. Karataş Hastanesi’nin eski giriş kapısı demirlerine yine demir çubuklarla tutturulmuş Türk Bayrağı’nı simgeleyen ay-yıldız dikkatimi çekti. Yıldızlar bizim bayrağımızdaki gibi beş köşeli değil, altı köşeliydi…

Hastaneden sonra Tarihi Asansör’ün de değişik görüntülerini çekip iş yerine döndüm. Bu arada, o tarihte Tarihi Asansör Kulesi’nin üst taraındaki 280 Sokak’ta oturuyordum. Yani o muhitin sakiniydim…

Çektiğim fotoğraflar Yaşar Aksoy Ağabey’in kitabının sayfalarını süsledi… Sonra İzmir Musevi Cemati Başkanı Jozef Özel ile Moris Bencuya, 500. yıl etkinliklerine gösterdiği yakın ilgi, Tarihi Asansör Kulesi’nin İzmir kentinin hizmetine yeniden armağan edilmesi ve Karataş semti 302 Sokak’a İzmirli Musevi Dario Moreno isminin verilmesi nedeniyle eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarımızdan Sayın Yüksel Çakmur’a şükran plaketi verdi. Plaketi Sayın Çakmur’a sunarlarken otoğrafları hep ben çektim.

Ülkemizde her kentin simge olmuş yapı ve anıtları vardır. Bazı şehirlerin ise birden çoktur. Tıpkı güzel İzmir’imizde olduğu gibi. Bildiğiniz üzere İzmir’in en çok kullanılan simgesi 1901 yılında İkinci Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılan, Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi’dir.

Bir ikinci simge de uzun yıllar unutulduktan sonra hatırlanıp onarılan Karataş semtindeki Asansör de Mithatpaşa Caddesi’nden 50 metre yükseklikte Halilrıfatpaşa Caddesi’ne çıkan Asansör’dür. İzmirli Musevi Nesim Levi Bayraklıoğlu tarafından 1907 yılından yaptırılmıştır.

1930’lu yıllarda Asansör’ün alt katı kumarhane, orta katı fotoğrafçı, üst katı sinemaymış. Bir ara mutfak olmuş. Düğünler, balolar, nişanlar, eğlenceler yapılırmış…Yine Gençler Birliği isimli spor kulübünün de merkezliğini yapmış… Asansör’ün son sahibi Şerif Remzi Reyent’miş. Sonra yeğeni Ayla Ökmen’e intikal etmiş. Ayla Hanım ise 1977 yılında İzmir Belediyesi’ne bağışlamış.

Ben de 1988 yılından 2002 yılına kadar Asansör’ün üst mahallesi olan Kılıç Reis’de oturdum. Asansör’den aşağı ve yukarı çok indim çıktım. Şimdi yine akıyor mudur bilmiyorum, ama ben o mahalledeyken Asansör kulesinin doğu tarafında ağaç koruluğunun içinde küçük bir şelale akardı. Ve kaynağını da göremezdim. Kendikendime “Hayret” derdim, “İzmir Konak Saat Kulesi’ne 15 dakikalık uzaklıkta doğal bir şelale var ve bunu kimseler bilmiyor. Belediye yetkilileri bu doğal zenginliği İzmirliler’in yararlanmasına sunmuyor”…

Geçtiğimiz 7 Ağustos Cuma akşam üzeri, 20.00 – 20.30 saatleri arası Asansör Kulesi’ne gittim. Amacım, Asansör Kulesi’nin doğu tartafındaki şelale hala akıyorsa bir güzel fotoğrafını çekip dostlarıma göstermekti. Baktım, şelale akmıyor, ama suyun akış izi hala duruyor. Belli ki kış ve ilkbaharda aktı, ama kimseler görmedi… Çünkü burası da İzmir’in unutulan yüzlerinden biri. Burası da fark edilmeyi bekliyor…

O muhitte oturduğum için Tarihi Asansör’ün en iyi görüntüsünün nereden alınacağını en iyi bilenler ve görenlerdenim… Asansör Kulesi’ne çıktım… Batan güneşi çekmek istedim… Burayı işleten belediye şirketinin yetkilileri fotoğraf çekmem için izin vermediler!… Bana, “Saat 18.30’dan önce gel. Şimdi müşterilerimizi rahatsız ettirmeyiz” dediler…

Vay be… Ben devletin verdiği sarı basın kartının bir İzmir fotoğrafı çekmek için işe yaramadığını burada bir kez daha gördüm. Belediye şirketi yetkilileri belediye başkanı ya da yardımcılarından “gazeteciler buradan fotoğraf çekemez” diye talimat mı aldılar?

Böyle bir şey olabilirmi? Şehrinin tanıtım fotoğrafını çektirmek istemeyen belediye yetkilisi kim olabilir ki?.. Eğer bilirsek ayağımızı ona göre sürükleriz…

Evet, İzmir yareni olarak tanık olduklarımı, anılarımı anlatmaya devam edeceğim…
Sağlıcakla kalın…


Kaynaklar:

1) Asansör ve Dario Moreno anıları – Yaşar Aksoy-1993,
2) İzmir, Kazım Çavdar – 1986 ,
3) İzmir Yahudileri tarihi, Siren Bora – 1995,
4) Ne demek İzmir; ne demek Buca, niye Buca!? Önder Şenyapılı – 2005

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın