Cumhuriyet’in “Mustafa”sı…

İyi ki “Mustafa” filmini çekmiş Can Dündar. İyi ki çekmiş. Film, iyidir, kötüdür, eksiği, fazlası, eğrisi büğrüsü vardır. Konu bu değil. Bu film bize, gazeteciliğimizi, demokrasimizi, hukukumuzu, içtenliğimizi bir kez daha sorgulama fırsatı yarattı. Az şey mi?

Sinema okudum.

Doğal olarak ilgiliyim.

Ama bir film eleştirisinin iki günü manşetten, geri kalan günleri de yine birinci sayfadan anonslarla 14 gün boyunca sürdürülmesine ilk kez tanık oldum.

Abartmıyorum, bu bir rekordu.

Oysa filmle ilgili herkes eteğindeki taşları dökmüş, “Çılgın Türkler”in yazarı da Can Dündar’la birlikte Mehmet Ali Birand’ın  yönettiği oturumda geç saatlere kadar eleştirilerini dillendirmişti.

Cumhuriyet’i yönetenler, son zamanlarda düşen satış rakamını yükseltmeyi amaçlamış olabilirler. En doğal haklarıdır.

Turgut Özakman, “Çılgın Türkler”le satış rekorları kırmıştı. “Mustafa” yazı dizisiyle Cumhuriyet,  satış rakamını artırabilirdi.

Tam tersi olmuş.

Dizi öncesi hafta  64 bin 768 olan satış, dizinin muhteşem anonsları ve beş bölümünün yayımlandığı 8-14 Aralık tarihlerinde 62 bin 730’a düşmüş.

“Mustafa” hakkında okuru bilgilendirmeyi amaçlamış gibi görünseler de, o da olmamış.

Bunu ben söylemiyorum.

Hakkında yapılan suç duyuruları nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade veren Can Dündar söylüyor.

Telefondaki sesi hüzünlüydü. Şaşkındı. Üzgündü. Bana söylediklerine benzer şeyleri köşe yazısına da taşımıştı:

“Filmde Atatürk’e ‘kadın düşkünü’ dediğiniz söyleniyor’ diyor Savcı…
Oysa filmde böyle bir şey yok; şikâyet dilekçesinde de bu tabir kullanılmamış.
Anlaşılıyor ki, ifade verdiğim günkü Cumhuriyet’te Turgut Özakman’ın yazdıkları doğru zannedilmiş. ‘Kadın düşkünü’ deyiminin Atatürk belgeselinde ne işi var? diye soruyordu Özakman…  
Yok zaten!
Ama böyle bir asılsız suçlamanın, bir eleştiri yazısında ve Cumhuriyet gibi bir gazetenin birinci sayfasında yer alması bu sonucu yaratabiliyor işte…
Geçen pazar günkü Cumhuriyet’te de eski Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan ‘Mustafa’ya gitmedim. Filmin ne olduğu danışmanından belli’ diyordu.
Film için Turgut Özakman dururken Atatürk’ü aşağılayan Atilla Yayla’yı seçmişim. ‘Bu önbilgi yeter’miş, ‘filme gitmeye gerek yok’muş.
Atilla Yayla’yı, bırakın filme danışman yapmayı, hiç tanımadım bile…” (20 Aralık 2008, Milliyet)

Orson Welles’in Citizen Kane’deki  o meşhur tümcesi, hayatta her zaman tam karşılığını bulamayabiliyor. Sür manşetlere çekilenler her zaman, aynı alkışı alamayabiliyor.

Cumhuriyet’ten bir “ağabey”,  biraz da başkalarına bakmamı ve yazmamı önermişti.

En kolayı, ötekileri eleştirmek.

Cumhuriyet yöneticilerinin de, yazarlarının da, okurlarının da şapkalarını önlerine koyma zamanıdır.

Hiçbir şey eskisi gibi değildir.

Bir Alevi dizisi “patlatıp” tiraj alma modası eskilerde kalmıştır.

Google’a “Alevi” yazdığınızda önünüze 1 milyon 920 bin sayfa geliyor.

Mustafa filmi etrafında koparılan fırtınadan geriye, gazeteciliğimiz, demokrasimiz, içtenliğimiz adına yapabileceklerimizin, eksikliklerimizin, görmezden geldiklerimizin uzun bir listesi kaldı.

Tabii anlamak isteyene…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın