İlhan Selçuk giderek iyileşiyor. Kendisini hasta yatağında üzmek istemem. Bu nedenle eleştirilerimi Kongar’a iletmeyi uygun buldum. Cumhuriyet’e hiç yakışmayan öyle “köşe yazıları” var ki insanın içini acıtıyor. Yıllarca çalıştığım gazetenin yöneticilerine sürekli mektuplar yazdım. Emre Kongar’a da.
Geçenlerde Kongar’ın “öfkeli” bir yazısını okuyunca hem kendi kendime güldüm hem de böyle bir yazıya sıvanmayı göze aldım. Okurlarla da paylaşmanın iyi olacağını düşündüm.
Kongar o yazısında aynen şöyle diyordu: “Sevgili okurlarım, bu medya genel olarak, insanları “hasta ediyor” . Yaydıkları “dezenformasyon”, resmen mide bulandırıyor. Bazı yazarlar ise resmen “hasta” , “ruh hastası” : Kin ve nefret kusuyor, yalan haberle besleniyorlar.” (17.4.2008, Cumhuriyet)
Doğru söze ne demeli? Kongar yerden göğe haklıydı. Medyamız gerçekleri alıp kendine göre tanzim ediyor ve bir gerçek onlarca “gerçeğe” dönüşüyordu. Hele hele küfür yazıları.
Cumhuriyet’te çıkan bazı yazılar sanırım Kongar’ın gözünden kaçmıyordur.
İsim belirtmeden hemen bir-iki örnek vermek istiyorum. (İşimiz kişilerle değil)
Bir “yazar” kendisine gelen bir okur mektubunda, çeşitli yazarlara takılan aşağılayıcı sıfatlardan etkilenmiş ve kendisi de bir liste yapmış. İsimlerden bir iki harf değiştirmiş sözüm ona. Ama hakaretlerin kimlere yapıldığı apaçık ortada. Üstelik hakaret edilen yazarların neredeyse yarısına yakını eski Cumhuriyet çalışanı.
Liste Emre Kongar’ın dediği gibi “kin ve nefret” kusuyor:
“Ali Seyranoğlu: Borazancıbaşı. Ethem Mahçupoğlan: Dümbelekçi. Mehmet Çetiner: Şaşkın ördek. Cengiz Çavdar: Fırdöndü. Hasan Kemal: Para sayma makinesi. Şahin Altay: Otomatik döner kapı. Taha Akbol: Sosyologlar prensi. Engin Arkıç: Ağız kokusunu giderme gargarası. Abdurrahman Dilipeltek: Recm için taş imalatçısı. Kürşat Mumin: Yeni Cami’de müezzin. Alper Görmemiş: Hafiye muavini. Yasemin Conikar: Miss America güzeli. Ekrem Dumanaltı: Sümüklü mendil yıkayıcısı. Mustafa Karaabioğlu: Yıkama yağlama servisi işletmecisi. Hadi Uluentel: Brüksel lahanası.” (3.4.2008, Cumhuriyet, Sayfa:17)
Akşamları NTV’de “Yorum Farkı” programını paylaştığı gazeteci arkadaşının, Emre Kongar’a “Ben fırdöndü müyüm” diye sormasını bekledim hep. Sormadı.
Cumhuriyet web sitesinde arşive girip kötü bir sözcük yazdığınızda hemen önünüze aynı isimler geliyor. İşte iki “küçük” örnek:
“Hürriyet gazetesinin Brüksel Lahanası’ Atatürk ve cumhuriyet devrimleri düşmanı yazarı Hadi’ye’ kısa bir yanıt: Otur oturduğun yerde, cehaletin kara yüzünü öp ve kokla. Sana bu yakışır (27.2.2008, Cumhuriyet, sayfa: 5)
“Hepsi birer yağdanlık!.. Kısa adları liboş’ tur. İsterseniz Soros Çocukları’ diyebilirsiniz, sakıncası yok.” (6.2.2008, Cumhuriyet, sayfa:5)
Kişilerin fikirlerini beğenmeyebilirsiniz, hatta nefret bile edebiliriniz, ama okurla bu kişilerle ilgili küfürlerinizi değil, kendi karşıt düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Emre Kongar, yine bir yazısında soruyor: “Yabancı gazeteciler niçin taraflı?” (7.2.2008, Cumhuriyet, Sayfa:3)
Gerçekten yabacı gazetecilerin de bazı durumlarda bizim medyadan aşağı kalır tarafları yok. Taraftarlık ille de gözümüze sokar gibi de olmayabilir. En önemli haberi görmezden gelirsiniz, ya da Citizen Kane filminde gazete yöneticisinin dediği gibi, önemsiz haberi manşete koyarsınız önemli olur.
Cumhuriyet okurusunuz. Gazetenizi elinize adlınız. Etekte yani en altta sağda, “yarım sütun beş santimlik bir haber gördünüz. “Eh günün pek de önemli olmayan haberi” diye okumaya başladınız: “Gürsoy’a gözaltı.” (4.5.2008)
Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, “TTB’nin Dergisi’nde çıkan bir yazısından dolayı 2004 yılında Basın Kanunu’na muhalefetten yargılanması ve ikamet ettiği İstanbul’da dört yıldır bulunamaması üzerine, Ankara Tabip Odası’nın Genel Kurulu’na katılmak için gittiği Ankara’da, sabaha karşı gözaltına alınıyor.
Üşenmedim, bütün gazeteleri tek tek taradım. Haberi en önemsiz bulan gazete Cumhuriyet olmuş. İnanmazsanız arşivlere girip siz de bakın.
Milliyet’te aynı haber, manşetin solunda “İkinci İlhan Selçuk vakası” olarak fotoğraflı verilmiş. Hürriyet sol ortada fotoğraflı. Radikal, “Yine uykuda gözaltı” başlığıyla fotoğraflı ve geniş biçimde. Birgün manşetten, “TTB Başkanına manidar gözaltı”yı uygun görmüş. Evrensel de manşetten kullanmış.
Acaba sayın Gençay Gürsoy’un “önemli bir haber” olması için yaşı mı tutmadı?
Emre Kongar’ın “Medya Notu” yazıları güzel. Ama terzi önce kendi söküğünü dikebilmeli değil mi?
Küfür yazıları, Türkiye’nin siyah beyaz televizyonlu, iletişimin kısıtlı olduğu zamanlarında kaldı. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibiymiş gibi görünmeler o eski zamanlarda anlaşılamayabilirdi.
Televizyonlar haber kaynıyor. Yüzlerce internet sitesi sıcağı sıcağına haber iletiyor. Aradığınız her türlü bilgi bir “tık” mesafede.
İlgili okur ve seyirci, bir gün önce tüm ayrıntılarıyla izlediği haberlerin doğru dürüst yorumunu ya da perde arkasını arıyor bir gün sonra. Küfür yazılarının artık hiçbir kıymeti harbiyesi olmuyor.
Ama ne yazık ki kimileri inadım inat bu köhnemiş tavrı sürdürmekte kararlı.
Hadi, aklımda kaldığı kadarıyla, çoğunluğun bildiği bir söylenceyle noktalayalım:
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyor. Onlara şöyle diyor: “İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında. Bu kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, açgözlülüğü, kibri, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor. Öteki ise; huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde.
Çocuklar dinliyor dinliyor, içlerinden biri, “Hangi kurt kazanacak?” diye, soruyor.
Yanıt kısa ve net:
“İçinizde beslediğiniz.”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.