Herkes için bayramlar büyük bir mutluluktur. Hele çocuklar için bayram ayrı bir heyecandır. Bayram yaklaşırken yeni elbiseler alınır ya da dikilir, bayramlık elbiselere eşlik etmesi için en güzel ayakkabılar geceden temizlenir, parlatılır. Hele bir de yeni ayakkabılar alındıysa çocukların heyecanı ikiye katlanırdı.
Giysilerden söz açmışken, insanoğlunun medeniyet çizgisinde giysilerin değişimi de önemli bir yere sahip. Giysilerin dili olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl ki, on dokuzuncu yüzyılın giysileri, onları giyenlerin dünyalarını, kendilerinden oynamaları beklenen rolü gösteriyorsa bugünkü giysilerimiz de yaşadığımız çağın kültürünü, dünyamızı, duygularımızı yansıtır.
Yasta olan kişi matemini siyah ve abartısız bir giyim tarzı ile ifade eder, bir öğretmen özenli giyimiyle öğrencilere örnek olur. Tenis kıyafeti ve askeri üniforma asla birbiri ile karıştırılamaz. İnsanların evlendiklerini, ölülerini gömdüklerini, askerlik yaptıklarını giysileri üzerinden anlarız.
Modanın tarihi çok eskilere dayanır. Giysilerin anlamı yüzyıllar boyunca değişim göstermiştir. Giysi aynı zamanda kişinin sosyal statüsünün bir temsili olarak kendini ifade eder. On dokuzuncu yüzyılın giysilerine bakacak olursak, erkeklerin oynadığı role göre uyum içindeydi. O zamanlar aristokrasi, diz kısa pantolonlar iken, işçi sınıfının fakir insanlarının pantolonları uzundu. Giysilerin sert çizgileri ve net olarak çizilmiş bir stili vardı. Bir doktor, bir iş adamı, bir bankacı ağırbaşlı giyinirdi. Bankaya giren kişiler de giyimlerine aynı özeni gösterirlerdi.
On dokuzuncu yüzyılın kadınları için de belirli kurallar geçerliydi. Ev işlerinde rahat hareket edecek giysiler seçilirken, dış giyimde açık pastel renkler, kurdeleler, danteller ve fiyonklar kullanılır, giysilerin fazla gösterişli olmamasına dikkat edilirdi. Viktorya dönemi kadınının giyim kuşamı, yalnızca mesaj taşımakla kalmadı; aynı zamanda kadının davranışının kalıba sokulması amacına da hizmet etti. O günün kadınları üzerine yapılan incelemeler 1879 yıllarının İngiliz kadının giysilerinin dizlerine dolandığını, çektikleri sıkıntıları bir kat artırdığını ve hareket yeteneklerini ortadan kaldırdığını göstermiştir. Dar bluzlar ve dar yenler, kabarık etekler, ayak bileklerine kadar uzanan giysiler ve yerlere değen uzun kadın külotları… Bunların hepsi kadının hareket yeteneğini sınırlamaktaydı.
On dokuzuncu yüzyıl boyunca tüm İngiltere ve Amerika’da evrensel boyutta denebilecek yaygınlıkta giyilen, bağlarla sımsıkı oturtulan “sıkı bağlı korseler” in o günün kadınlarının sıkışmışlığını yansıtması bakımından ilginçtir. Şeritli sıkı korselerin savunucuları, “disiplin”, “boyun eğme”, “bağlılık” gibi şeylerden söz ediyorlardı. Bu korselere karşı çıkanlar, onu Çinlilerin ayak bağlama uygulamasına benzettiler ve deformasyona yol açtığı görüşünde direttiler; belin, yumuşak, kemiksiz bölgelerindeki yaşamsal organları sıkıştırmasından, kaburgaları yerinden oynatmasından ve genel olarak zayıflığa, bitkinliğe, halsizliğe yol açmasından kaygı duydular.
Günümüzde iş görüşmesine giden bir erkeğin giysi seçimi evrensel kalıplarla belirlenmiştir: gömlek, ceket, kumaş pantolon ve kravat. Kumaş pantolon yerine jean pantolon seçiminin yapılması işveren tarafından saygısızlık veya umarsızlık olarak algılanır. Erkek bir Hippi’nin uzun saçları kendi çevresinde cinsiyet rollerinden bağımsız olma, bunları aşmış olma anlamı taşırken, muhafazakâr biri için bu tip saç şekli sapkınlığı ifade eder.
Çağımızda gençlerin giyimlerinde kullandıkları çengelli iğneler onların Punk kültürünü benimsemiş olmalarının bir ifadesi. Çengelli iğne, tek başına bir nesne olarak, kıyafetin dikim ve tadilatında belli durumlarda kullanılan işlevsel bir üründür. Bir gösteren olarak çengelli iğnenin gösterileni, üzerinde durduğu kumaşta iki parçanın birbirine henüz dikili olmadığıdır. Öte yandan Punk giyim kültüründe ise çengelli iğne, işlevi dışında, rastgele ve ihtiyaç dışında, aksesuar gibi kullanılması, gençlerin tabusuz özgür toplum idealinin dışavurumunun sembolik ifadesine dönüşmüştür.
On dokuzuncu yüzyıldan sonra moda; geçmişteki normları reddederek demokratikleşme çabası içinde gelişimine devam etti. Bunun en önemli nedeni bu dönemde kadının özgürlük arayışı içinde olmasıydı. Fransız tasarımcı Paul Poiret terzilik mesleğine yeni bir bakış açısı getirerek kumaş ve tasarımlardaki görsel zevki en üst noktalara taşımıştır. Kıyafetler artık bir statü belirleyicisi değil kişisel kimlik anlamı taşımaya başlamıştı. Onun için bir asır önce korseleri ve balon eteklerden oluşan kadın stilini yıkıp yerine modernist bir anlayışla giyimde sadeliği ve drapeleri getiren devrimci bir tasarımcı olarak görülür. İlk kadın pantolonunu, ilk imzalı parfümü ve daha birçok yenilikle adını moda tarihine yazdırmış kişidir. Paul Poiret’in bu alışılagelmişin dışında, bol kalıplı tunik elbiseleri ortaya çıkarmasından sonra kadın hazır giyimi dev bir sektör olma yolunda ilk adımını attı.
1871 de Amerikan kültürünün yaratığı “Jeans” pantolon Atlantik’i aşarak kitlelere ulaşarak “yeryüzü kıyafeti” haline geldi; eşitlik ütopyasının simgesine dönüştü. Türkiye’ye ise l050’lerin sonlarına doğru girdi. İlk bakışta zengini yoksulu, köylüyü kentliyi birleştirmiş gibi görünse de bazı markalar çok yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Tüm dünya tarafından benimsenen Blue Jean’ler modern giyimin simgesi olarak rahatlığı dolayısıyla modası hiç geçmeyen ürün olarak moda dünyasındaki yerini koruyor.
1900lü yıllara gelindiğinde ise kadınlar fabrikalarda, demiryollarında ve her tür işte aktif olarak çalışmaya başlamışlardı. Dolayısıyla daha erkeksi ve işlevselliği ön planda olan giysiler giymeye başlamışlardı.1940 yılı itibariyle kot pantolonlar modaya sert bir giriş yaptı. Bu dönem itibariyle giyimde salaş ve rahat parçalar tercih edilmeye başlandı. Bu anlayış 1950’lerin sonundan itibaren Bohem ve Hippi tarzı dünya modasını etkisi altına almayı başarmıştı. Bu moda anlayışında konfora önem veren bol ve salaş giysiler tercih edildi. Rahatlığa düşkün olan yeni nesil birkaç büyük beden giysileri moda oldu. Dolayısıyla 1980 sonrasında özgürlüğe dönük giyim anlayışı da ön plana çıkmış oldu.
Bu yıllar itibariyle artık belirli bir moda çizgisi kalmamıştı. Özgürlük anlayışının getirdiği rahat giyim, pratik kıyafetleri gündemde tuttu. 90’lı yıllarda giyim anlayışında gerçek bir sadelik benimsendi. Çevreye duyarlılığın artması ile gerçek deri ve kürklerin kullanımında görünür bir azalma yaşandı. Bu bağlamda hayvan hakları dernekleri yaptıkları çalışmalarla insanları bilinçlendirmeye çalıştılar. Derneklerin bu çalışmaları modacılar tarafından da desteklendi.
Çağdaş kadının iş hayatına girmesi ile kadın sadece giysiden ibaret olmadığını, sahip olduğu en değerli varlığın kişiliği olduğunu biliyor. Güçlü kadın her koşulda kendi imajını yaratmaya özen gösteriyor.