Sözleştiğimiz yere, Southgate metro çıkışına vaktinden önce geldim. Burası Londra’nın kuzey doğusundaki Enfield ile Barnet ilçelerinin ortasında, orta halli ve varlıklı Kıbrıslılar’la Türkiyeliler’in yoğun olarak yaşadığı bir bölge. Oturup sakince konuşabileceğimiz, yaş itibariyle de misafirimi yormayacak, buluşma yerine uzak olmayan bir mesafede uygun bir kafe arıyorum.
5 Mayıs 2022. Hava da nasıl güzel. Çarşı boyunca bütün kafelere girip çıkıyorum. Hepsi dolu. Eskiden böyle kapı önlerine masa çıkarma adeti yoktu Londra’da. Şimdi, iklim değişiminden mi, yoksa popülasyonun ihtiyacına binaen mi nedir, Fransız bulvar kafeleri gibi tıklım tıklım dolu kafe önleri…
Sol şerit kafeleri taradıktan sonra sağdan tekrar metroya doğru kafelere göz atarak yol alırken tam da metronun karşısına düşen yerde içerisi oldukça sakin, şirin mi şirin görünüşlü bir kafe buldum.
Duvar boyu raflarda kitaplarla ekolojik duyurular tahtası, seramik el yapımı çaydanlık ve fincanlarıyla, özel üretim elde kavrulmuş kahveleriyle ünlü bu rustik kafe meğer iddialı bir kahve markasıymış aynı zamanda: Harris & Hoole. Hemen girdim ve bir masaya kuruldum.
Yazlık sinamalarda yer kapmak için önden biz çocuklar gider, kilimleri sererdik tahta sandalyelere. Oradan bir deneyimim var; sanki dört kişi gelecek gibi hemen bir sandalyeye sırt çantamı, diğerine hırkamı, karşımdaki sandalyenin önüne masaya kitaplarımı koyup bir çaydanlık da çay söyledim.
Kafamda bir sürü soru uçuşuyor: Aşk, siyaset, feminizm, Kürt sorunu, sosyalizm, mültecilik…
Telefon çaldı, hemen kapıya çıktım, metronun önünde bakınan Latife Fegan’ı gördüm, el salladım. O da erken gelmişti. Ne de olsa ikimizde de örgüt disiplini var hala.
Latife Fegan ile bu ilk karşılaşmamız. O Stockholm’de yaşıyor. Pandemi olmasaydı, mutlaka Stockholm’de karşılaşmış, tanışmış olacaktık. Kısmet Londra imiş. Londra’ya kısa bir ziyaret için geldiğini öğreniyorum. Hemen arıyorum, buluşma teklifimi memnuniyetle karşılıyor.
“Yazmasaydım Olmazdı” (Belge yayınları, 2020) adlı anı kitabını okuyunca çok etkilenmiştim. Nasıl güzel bir Türkçe, nasıl içten bir dil. Sanırsınız onlarca kitap yazmış, sadelik ve içtenlikli dilin gücünü yaza yaza kazanmış olgun bir yazar.
İlk karşılaşma ilk şoke olma hali: Seksen bir yaşındaki yazarımızı yormayayım diye haldır haldır yürüme mesafesi yakın ve uygun kafe boşuna aramışım. Gayet sağlıklı, fit, dinamik, yaş rakamından oldukça genç, bakımlı bir kadınla karşılaşıyorum. Üstelik kitap kapağındaki mor renkli, self portresinin sert ve mesafeli fotoğrafına kıyasla neşeli, candan, sempatik…
Kaba olmayı göze alarak kitabı kendi başına yazıp yazmadığını soruyorum. Öyle ya, bazı siyasi kişiler nehir söyleşisi bahanesiyle başkasına yazdırıyorlar anılarını! Latife Fegan’ın kişiliği ile birebir uyum içinde yazdıkları. Siyasi değişimlerini süslemeden özeleştiri ile açıklamada cesur, özel hayatını, evlilik ve aşk hakkında yaşadıklarını yasaksız anlatmada özgür, siyasi örgüt ve kişileri eleştirmede insaflı…
Bunca uzun girişten sonra kitabın içeriğini duymakta sabırsızlandığınızı biliyorum. Biraz daha müsaade lütfen! Kitapta çok sayıdaki temadan hangisi daha çok ilginizi çeker acaba diye düşünüyorum? Değişik ilgilere sahip, kadın veya erkek, devrimci veya demokrat, muhafazakar ya da ileri görüşlü… Ama illa ki yeni şeyler öğrenilecek bir kitaptan bahsediyoruz.
Seksene bir kala anılarını yazma cesareti ve hatırlama kabiliyeti, 50-60 yıl öncesinin Türkiye sol hareketine tanıklık, 68 kuşağı sosyalist harekette kadın militan olmak, Hikmet Kıvılcımlı gibi dönemin ünlü tarihsel siyasi kişisi ile yakın dostluk, mücadele arkadaşlığı, Kıvılcımlı’nın karşılıksız yasak aşk serüveni, sosyalist harekette kadın erkek ilişkileri, evlilik ve aşk zihniyeti, Stalinizm ve SBKP’ ye göbekten bağlı TKP, AKEL ve yöneticilerinin entrikaları, Partizan Yolu ve Sarp Kuray pratiğinde sol örgüt içi diktatörlük, İsveç’te yarım asırlık mültecilik, örgütsüz ve kocasız yaşam, Stalinistlik’ten Troçkizm’e geçiş, kadın hareketi ve feminist yaşam, Kürt hareketi ile bağlaşıklık…
“Aşkın egemenlik ilişkilerini aşmaya yetmediğini bana feminizm öğretti”
“Fuat’la 60’lı yılların hareketli havasında deyim yerindeyse barikatlarda aşık olduk birbirimize. Ama pratikte cinsiyete dayalı iş bölümünün sınırlarını aşamadık. Ev, çocuk ve ekonomik sorumluluk hep benim payıma düştü. Devrim için çalışmak da Fuat’a!” diyen Latife, kendisinin sadece Kıvılcımlı’ya ve onun eserlerinin derlenmesi ve basımı için uğraşan kocası Fuat’a yardımcı (!) pozisyonunda görüldüğünü anlatıyor. Ancak yurt dışında okuduğu kitaplar ve başka türlü de yaşanabileceğini öğrendikten sonra kendini özgür hissettiğini söylüyor.
Evliliğin kadınları gerilettiğini çok sonraları öğrendiğini belirten Fegan, o gençlik zamanlarında kocasını sevdiğini, ama “devrimci görevler” nedeniyle başka türlü bir yaşamın şimdilik mümkün olmadığı ve kadın sorununlarının sosyalist devrimle çözüleceği anlayışı ile yaşamlarını sürdürdüklerini belirtiyor. 68 kuşağı içindeki devrimci kadınların, devrimci kocalarına, yoldaşlarına sosyalizm mücadelesinde yardımcı kuvvet olma ve aynı zamanda ailenin eviçi geri hizmetlerini de sürdürme görevi yüklediğini belirtiyor.
“78 ve 80 ve 90 ve 2000’li yılların devrimci kadınlarının da devrimci olmalarına rağmen mevcut düzenin aynı erkek egemen zihniyeti ile toplumsal cinsiyet görevlerine atandıklarını (!) söylemek hiç de abartı olmayacak” fikrini paylaşıyoruz Latife Fegan’la. Erkekler öyle düşüne dursun ama kadın cephesinde bir fark var artık. 80 sonrası gelişen kadın hareketi artık davalarını devrim sonrasına erteleme zihniyetini çoktan aştılar. Fegan, son yıllarda her vesile ile meydanları dolduran cesur, yürekli, feminist kadın hareketlerini örnek gösteriyor. İşçi sınıfı ve sol örgütlerin çok ötesinde bir yığınsallıkla kadınların haklarına sahip çıktığına şahit her kesim.
Tabulara hayır!
Sol hareket içindeki kadın erkek, evlilik ve aşk ilişkilerindeki tutuculuk, kadına toplumsal cinsiyetçi bakış elbette sohbet konumuzda baş köşedeydi. Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın hapisane arkadaşı olan ilk kadın sosyalistlerden Fatma Nudiye Yalçı yerine, siyasi çalışmadan uzak, kişisel ihtiyaçlarını karşılayacak fedakar ev kadını olan ve onun sayesinde devrimcilik yapacak ve kitaplarıyla çalışmasını sağlayacak Emine Hanım’ı eş seçmesindeki zihniyetinin yakından izleyicisi olmuş Latife Fegan. Ayrıca “DoktorculardanΩ ve sol cepheden gelecek bütün tepkileri göğüslemeye hazır olarak kitabında konuşulması yasak olan konulara değiniyor. Kıvılcımlı’nın en yakın yoldaşı AKEL üyesi Fuat Fegan’ın karısına; yani kendisine aşık olduğunu ve ilgisini sürdürmeye devam edince, bu karşılıksız yasak aşkı kocasına söylediği için Kıvılcımlı’nın tepkisini abartısız ama tabuları yıka yıka anlatıyor.
Feministlerin “Özel olan politiktir” sözü ile sol harekette tabu sayılan isimlerle, yakın dönemde edebiyat alanında ünlülerin çok renkli özel (!) yaşamlarına değiniyoruz. Bu arada tabii daha büyük dokunulmaz tabular olan Karl Marx’ın çocuklarının bakıcısı ile yaşadığı yasak ilişkiden bir çocuğu olmasına, Nazım Hikmet’in karısından gizlediği sevgilisi Vera’ya kadar, özel yaşam diye diye gizlenen, sol cenahta egemen erkek bakış açısına değinmeden geçemedik!
Siyasi bir kişilik olarak Latife’nin 60’lı yıllardan günümüze Türkiye sol hareketi içinde, özellikle Kıvılcımlı siyasi çizgisinde belgesel nitelikte olan bu anı kitabı, bir çok farklı siyasi araştırmacıya ve aktivistlere bilgi sağlayacak nitelikte. 1970’li yıllarda dünya komünist hareketinin enternasyonal birliğine inanç, real sosyalizme ve onun kurucusu SBKP’ye umutla, diğer bir çok siyasi grup gibi, Doktorcuların da TKP’ye katılma ve onu içerden devrimcileştirme mücadelelerine tanık oluyoruz.
Stalinist alışkanlıklarını sürdüren Partizan Yolu ve başındaki kişi Sarp Kuray ile birlikte olduğu siyasi hatta despotik devrimciliği sakınmasız tarihsel örnekleri ile açıklayan Latife Fegan, bir bakıma kendisinin de içinde bulunduğu haraketin eleştiri ve özeleştirisini de yapıyor. 12 Mart’tan sonra Kıvılcımlı’nın kanserli hasta haliyle ülkeden çıkma ve sığınma talepleri SBKP başta olmak üzere, onun çizgisine bağlı, AKEL, BKP’nin ve bu işte parmağı olan TKP’nin duruma ilgisiz kalmalarını esefle öğreniyoruz.
1983 yılı 1 Mayıs’ını Türkiyeli devrimciler Kürtler’le birlikte Almanya’nın Köln şehrinde büyük bir mitingle kutlayacakları için Stockholm’den 50 kişilik bir grupla katılıyor Latife, eşi Fuat Fegan ve sekiz yaşındaki oğulları Ali. Grup dönüyor Stockholm’e. AKEL üyesi, Kıvılcımlı’nın eserlerinin sadık derleyicisi ve kitap haline getiren emektar devrimci Fuat Fegan o günden beri kayıp. Ne olduğu, öldü mü, öldürüldü mü, kendi isteği ile bilinmeyen başka bir hayat mı yaşıyor, bugün hala sır! Bunu konuşuyoruz.
Latife, soğuk kanlılıkla, yıllarca dönmesini beklemiş kocasının. Her ihtimali mantıkla anlamaya çalışmış ama sonuçta mağdur bir kadın olmak yerine hayata dört elle tutunmuş. Bugün İsveç’in ünlü bir televizyon program yapımcısı olan oğlunu büyütmüş, canı gbi düşkün olduğu üç torununun babaannesi.
Feminist devrimciyi benirsin ya da öfke duyarsın!
Örgütsüz ve kocasız geçirdiği yılların kendisine çok şey öğrettiğin söyleyen Latife Fegan hiç sakınmasız lafını esirgemeden, evlilik kurumunun kadınları gerileten aşkla süslenmiş bir hapishane olduğunu söylüyor. O nedenle, kocası Fuat’ı çok sevmesine ve tuhaf bir şekilde kaybolmasından çok acı duymasına rağmen zamanla despotik örgütlerden ve kocadan uzak geçirdiği yıllarda omuzlarından yük kalktığını ve kendini devrimci hareket içinde bağımsız düşünce ve kişiliğinle daha aktif hissettiğini söylüyor. Bu arada sırtlarında devrimci görevleri ağır olan Kürt kadınlarının her şeye rağmen feminist duruşlarını takdir ettiğini belirtiyor.
Kitapta Türkiye sol hareketini izlemekle beraber, İsveç demokrasi ve sosyalistleri ile ortak çalışmalarına, Kürt hareketi için yaptığı çalışmalara yer veren Latife Fegan, kendisini “Troçkist, feminist ve Kürt hareketini destekleyen bağımsız bir aktivist” olarak tanımlıyor. Yazarımız Latife Fegan, seksen yaşına bir kala kaleme aldığı anılarını yazmaya neden gerek duyduğunu şöyle anlatıyor.
“50- 60 yıl önce yaşadığım olayları, niçin ve kim için yazıyorum? Anı yazmak bu günün perspektifiyle yeniden anlatmak değilse nedir? Böyle bir talep mi var, yok! Ama Vedat Türkali ve bazı dostlarım çok istedi yazmamı. Sonunda, Karadeniz kıyılarından Stockholm’e uzanan ve Türkiye sol hareketi içinde bir döneme ve kuşağa tanıklık eden bir yaşamın söyleyeceği şeyler olabileceği kanısına vardım. O nedenle yazmasaydım olmazdı!”
Aslında çerden çöpten bazı olaylar ve daha doğrusu bazı kişilerin yaşlı hissettiren hadsiz tavırları nedeniyle yaş rakamlarına arada bir kafam takılmıyor değildi. Hele iki yıldan fazla süren pandemi boyunca altmış yaş üstü yaşlılarımızı koruma önlemleri (!) tam bir yaşlı tasfiyesi, ayrımcılığıydı! Yaş rakamına rağmen dinamizmi, kişiliği ve yazdığı kitabı ile bu vesveselerden kurtulmamı sağladı Latife Fegan.
Kitap okumak kıstırılıp kaldığımız yaşam sınırlarını genişletir, bunu bir kez daha yaşadım. İyi bir kitap farklı kişililere farklı ufuklar açar. Size nasıl bir ufuk açar, ya da öfkenizi kabartır bilemem ama bana iyi geldi. İyi ki yazdın sevgili Latife!