Her birimiz kendi çiçeğimizi büyütüyoruz

Avatar filmini dünyada milyonlarca çoluk çocuk, büyük küçük herkes izlemişti. Girişte verilen gözlükleri takıp üç boyutlu filmi büyülenerek izlemiştim. Bu milyonlarca izleyicinin bir kısmı gezegenimizin yaşanmaz duruma gelince gidecek yerimizin olmadığına, gezegeni o duruma sokanın biz insanlar olduğunu anlamış olması önemliydi. Avatar bu mesajı verdiğinde tarih 2009 yılının sonuydu. 18 Aralık 2009’da gösterime girmiş, 14 Şubat 2010 itibariyle toplam 2.3 milyar dolar hasılatla dünyada en çok gişe geliri getiren film olmuştu. Farklı okumalara açık film emperyalizm ve küreselleşme karşıtı mesajını veriyor, dünyanın doğayla uyumlu olmasının önemini vurguluyordu.

Film bittiğinde, “Ben orada yaşamak istiyorum” diyerek salondan ayrılacağınız o muhteşem gezegenin muhteşem renklerini, etrafta uçuşan pamuksu ruhların sanki yanağınıza değip sizi kutsayacakmışçasına gerçek görüntülerini yaşamak ve bunu deneyimlemek müthişti. Hele ki küresel ısınma tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz bugünlerde, dünyamızın gün geçtikçe daha dumanlı, daha kirli, daha çirkin bir şeye dönmesine tanık olurken, o günlerde Pandora bize cenneti sunuyordu.

Greta Thunberg bugün tüm dünyanın yakından tanıdığı bir iklim aktivisti. Dünya onu ülkesinin iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını yetersiz bulduğu için her Cuma okul yerine İsveç Parlamentosu’na gitmeye başlamasıyla tandı. Mesajı yalnız ülkesi İsveç’te değil, tüm dünyada ses getirerek “İklim için okul grevi” pankartı ile başlattığı hareket giderek büyüdü, Greta Thunberg iklim krizinin sesi haline geldi. Hele BM İklim Zirvesi’nde yaptığı inanılmaz konuşma tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Ekim 2019 da şöyle seslenmişti:

“Siz boş sözlerinizle benim hayallerimi ve çocukluğumu çaldınız. Yine de, ben şanslı olanlardan biriyim. İnsanlar acı çekiyor, insanlar ölüyor ve koca koca ekosistemler çöküyor. Kitlesel bir yok oluşun eşiğindeyiz. Ve konuştuğunuz tek şey para ve ekonomik büyüme masalları. Bu ne cüret! Bizi yüzüstü bırakıyorsunuz! Umudumuzu kırıyorsunuz. Ama genç insanlar sizin ihanetinizi görmeye başladı! Çizgiyi çizdiğimiz yer işte tam burası. Dünya uyanıyor. Ve değişim geliyor. İster beğenin ister beğenmeyin.”

Her şey Greta on bir yaşındayken bir film izlemesiyle başladı. Film okyanustaki çöp oranıyla ilgiliydi. Meksika’dan daha büyük bir plastik adası vardı ve Güney Pasifik’te dolanıyordu. Greta film boyunca ağladı. Yalnız o değil, sınıf arkadaşları da filmden etkilenmişti. Ancak film izlendikten sonra plastik adası da unutulmuştu. Ama Greta unutmadı. Yavaş yavaş kendini kapattı, piyano çalmayı bıraktı, gülmeyi bıraktı, konuşmayı bıraktı, yemek yemeği bıraktı, kendi içine kapandı… Ta ki ailenin hayatı bir kâbusa dönüşene kadar.
Kendi yaşındaki diğer çocuklar gibi kutupların eridiği, kutup ayılarının yok olduğu ve denizlerin plastik atıklarla zehirlendiğini anlatan belgeseller izlemişti Greta. Ancak diğer çocukların aksine bu görüntüleri unutamamış ve iklim hareketinin aciliyetini daha o yaşlarda fark etmişti. Görüntülerden çok etkilenen ve devamlı bunlar hakkında düşünen Greta etrafına bakıp hiçbir somut hareket göremeyince on bir yaşındayken hastalanıp depresyon girdi. Bu dönem yemek yememeye ve konuşmamaya başladı.
İşte her şey o zaman başladı.

Bu kriz sadece evlerde yaşanmıyordu. Onlar da kriz içindeki bir gezegende yaşıyorlardı, hızla ısınan ve geleceği tehlikede olan gezegende. Greta Thunberg 20 Ağustos 2018’ten itibaren üç hafta boyunca her gün İsveç Parlamentosu önünde oturma eylemi yaparak iklim değişimi ve buna yönelik aktivizm tartışmalarında yeni bir süreç başlattı. “İklim için okul grevi” yazılı pankartıyla Thunberg’in sessiz protestosu, sosyal medya aracılığıyla hızla gündem oluşturdu.

Greta Thunberg Time dergisi tarafından 2018’in en etkili 25 gencinden biri seçildi. Cuma günleri okulu boykot ederek İsveç Parlamentosu önünde yaptığı eylemlerde başlangıçta tek başınaydı Greta. Ancak gün geçtikçe İsveçli akranları okulu kırıp iklim için bir araya gelmeye ve Greta’ya destek olmaya başladı. Zamanla hareket İsveç sınırlarını aştı ve dünyanın 270 şehrinde 70 bin kadar öğrenci Cuma günü gelecek için Cuma eylemlerine katıldı.

Greta Thunberg’in hikâyesi hepimizin hikâyesi.

Dünya Amerikan Devrimi’ni, Fransız Devrimi’ni gördü. İnsanlar geleceklerine dair büyük umutlar, kurtuluş düşleri hayal etti, sonra büyük bir düş kırıklığı… Yalnızlık ve yenilgi. Romantizm kurulu düzene karşı çıktı, Sanayi Devrimi’nin yaratığı tekdüze hayata ve eşitsizliğe meydan okudu; özgürlüğü aradı. Sonra Modern Çağ başladı. Hayatın büsbütün hızlandığı, daha da mekanikleştiği bir döneme girildi. Romantizm doğayı temel simge olarak ele alırken, modern çağda şehir öne çıktı.

Eğlenip güldüğümüz, hafife aldığımız bir tarafı var hayatımızın, ama gölgeler de hüzün de kaygı da uzağımızda değil. Kaybettiklerimizi güzelleştirmek her zaman mümkün. Biz insanlar kendimizi güzellikte teselli edebiliyoruz. Güzellikte yeni bir dil keşfediyoruz. Hayata tutunmak, hayata sevdalanmak işin özü. Çünkü o zaman “nasıl yaşamalı?” sorusunun peşine takılıyor ve yanıtlar üretiyoruz.

Bir çiçeğin, bir günbatımının, bir ağacın önünde dakikalarca kendimizden geçebiliriz. Bir yandan hayata duygulan sevgi hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Hayat öyle cömert bir şey ki en ufak ilgiyi karşılıksız bırakmıyor. Bazen akıl almaz bir coşkuyla mı köpürüp kanatlanıyor ruhunuz? Bilinmeyen bir ışıkla mı aydınlanıyorsunuz? Hepimizin bir çırpıda tanıdığı, kalbinize değen, kendinizi özdeşleştirdiğiniz, kendi yaşanmışlığınıza denk düşen, içinizi titreten şarkılar mı mırıldanıyorsunuz? Elbet daha ileriye, daha güzele giden bir toplum düşlüyorsunuz. Tutku ile sevginin birleştiği, arzunun ve aşkın aydınlattığı günlere doğru yol alacağınızı masal dinleyen bir çocuk gibi hayal edin.

Hayatın öyle anları, öyle deneyimleri, öyle duyguları var ki, orada tüm insanlık birleşiyoruz, aynı oluyoruz. Hayat bu anlar üzerine kurulu. O zaman diyoruz ki, bize verilmiş tek bir hayat var, onu nasıl yaşadığımız önemli. Ve bu da bize bağlı.

Gözlerinizi yumun. Saksıda bir çiçek yaratın. Düşünüzde büyütün çiçeği. Çiçeğin büyüdüğünü görüyor musunuz? Dallanıp budaklandığını, serpilip uzadığını, uzadıkça serpildiğini. Büyüyen bir çiçek. Büyütülen bir çiçek. Hayatlarımız da böyle. Her birimiz kendi çiçeğimizi büyütüyoruz. Öyle değil mi?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler: