Bizans Kraliçesi Çiçek Hanım ve İzmir’de Karamanlı Ortodoks Türkler

1970’li yıllarda Kocakapı Mahallesi’ndeki evimizin karşı köşesindeki iki katlı evi İzmir’e Kayseri’den göç etmiş bir aile satın almıştı. Bir süre sonra evin alt katını dükkan haline getirmişlerdi. Ailenin babası “Kayserili Bakkal” olarak anılmaya başlamıştı. Bakkal bazı günler mahallenin çocuklarını çevresine toplar, doğduğu köyü anlatırdı. 1924’deki Mübadele öncesinde civar köylerde sadece Türkçe konuşan, mezar taşlarını Yunan alfabesiyle yazan Hıristiyanlar varmış. Hepsi Müslüman komşuları gibi giyinir, aynı örf ve adetlere göre yaşarlarmış. “Karamanlı denen bu insanlar Yunanistan’a gitmişler” derdi.

Karamanlılar bugün Yunanistan’da yaşamlarını sürdürmektedir. Atina’da Bayraktaris, Karamanlidika gibi restoranlarda Kapadokyalı Katina Farasopulu’nun “Konyalım yürü” şarkısına eşlik ederken, Karamanlılar çevrenizi sarmaktadır. Bizans Kraliçesi Çiçek Hanım ve Bizans İmparatoru oğlu Hazarlı Leon’u gururla anlatmaktadırlar.

İzmir Evangelik Rum Okulu ve Karamanlı Evangelinos Misailidis

1924 öncesinde İzmir’deki Rum okullarına İzmir ve çevresinden, ayrıca Kayseri, Ürgüp gibi yerlerden öğrenciler gelmekteydi. Anadili Türkçe olan Karamanlı Eğitimci Evangelinos Misailidis de İzmir’de öğrenime başlamıştı. Iordan I. Limnidis tarafından 1914’te yayımlanan Salname’de verilen bilgilere göre, “Evangelinos Misailidis (Mikail oğlu) 25 Mart 1820’de doğmuş, İzmir’deki Rum okulunda başladığı eğitimine, Atina Edebiyat Fakültesi’nde (Ethnikon Panepistimion) devam etmiş, Alaşehir, İskenderiye Isparta’dan sonra İzmir’de Türkçe öğretmenliği yapmıştı”. Evangelinos Misailidis’in babası Kula’nın saygın tüccarlarından Hacı Misail (Pappasoğlu veya Theologosoğlu)” idi.

Misailidis, 1708’de Rum Ortodoks Patrikhanesi tarafından kurulan Evangelik Rum Okulunun öğrencisi, daha sonraki yıllarda ise öğretmeni olmuştu. Bu okulun kuruluş amacı o dönemdeki Katolik misyonerlerin faaliyetlerine karşı Rum Ortodoks kilisesine bağlılığı pekiştirmekti. Asıl bina 1922’de yanmış olsa da 1909’da inşa edilen İzmir Namık Kemal Lisesi’nin binası da bu okula aitti. Anadili Türkçe olan birçok öğrenci de İncili (Evangelium) öğretme ve anlatma yetileri kazanmak için buraya geliyordu. Kayıtlarda Rum okullarında okuyan öğrenci sayısı bilinmesine karşın, kaçının anadilinin Misailidis gibi Türkçe olduğu veya başka bir söylemle “Karamanlı” oldukları belirsizdir.

Karamanlı

“Karamanlı” Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyanlarına verilen bir ad olup, ilk defa 1553-1555 yıllarında İstanbul ve Anadolu’da seyahat eden Hans Dernschwam’ın seyahatnamesinde “Caramanos” şeklinde geçmektedir. “Bizans” diye bildiğimiz devlet kendini “Roma imparatorluğu” olarak tanımlamış, vatandaşlarına da “Romalı” demişti. Osmanlı ise Anadolu’da yaşayanları etnik kökenlerini göz önüne almadan, “Rum-Rumi (Romalı)” şeklinde adlandırmıştı. Türkçe konuşan (Türkofon), Yunan alfabesiyle yazan Ortodoksları da “Rum” olarak nitelendirmişti. Bu durum Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Erzen-i Rum (Erzurum) gibi kişi ve yer isimlerine de yansımıştı.

Türkopol (Türk kökenli) Misailidis kendini ve hitap ettiği kitleyi Rum veya Karamanlı olarak değil de “Anadolulu” veya “Hıristiyan” olarak ifade etmişti. 1896’da yayınlanan “Kayseria Mitropolitleri ve Malumat-ı Mütenevvia” isimli şiir kitabında yer alan bir dörtlük, Karamanlılar’ın bu karmaşık yapısını çok güzel anlatmıştı. Bugünkü Türkçeyle söylersek,

“Rum isek de, Rumca bilmez, Türkçe söyleriz.
Ne Türkçe yazar okuruz, ne de Rumca söyleriz.
Öyle bir karışık yolumuz vardır ki,
Yazımız Yunanice, Türkçe meram eyleriz.”


Anadili Türkçe olan Elia Kazan, Papa Eftim ve Hacı Ana Kadinko

Zeynep Oral, 2 Eylül 2003 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında Kayserili Elia Kazan’ın ölüm haberini kaleme almıştı. “Dünya tiyatro ve sinemasına eşsiz oyuncular armağan etmiş, sinema tarihinin başeserlerini yaratmış, sinema ve tiyatro yönetmeni, oyunculuk eğitmeni, yazar Elia Kazan (Elias Kazancıoğlu), önceki gün 94 yaşında New York’daki evinde yaşamdan ayrıldı. ‘Ben Kadıköylüyüm. Ben Anadoluluyum. Benim ailem Anadolulu…’ son yıllarda, ağzından düşürmediği tümcelerdi”.

“Doğduğu Kadıköy’den ayrılıp, ailesiyle birlikte ABD’ye göç ettiklerinde 4 yaşındaydı. Onu ilk tanıdığımda (1974), Türkçe bilmiyor gibiydi. Oysa son yıllarda Türkiye’de ya da Newyork’ta her karşılaşmamızda benimle yalnız Türkçe konuşur olmuştu. “Çok yaşlanmak, çocukluğa geri dönmek gibi” diyordu. Ve kendi de şaşıyordu, Türkçeyi bunca çok anımsamasına. Büyükannesinin, ABD’de yaşadığı uzun yıllar boyunca da Türkçeden başka her hangi bir dili konuşmayı ret ettiğini anlatıp duruyordu”. 

Atatürk’ün Kurtuluş savaşında “Bize bir ordu kadar faydası oldu” diye anlattığı Papa Eftim (Pavlos Karahisaridis – Zeki Erenerol) İstanbul’daki Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin basın sözcüsü Sevgi Erenerol’un dedesiydi. “Ben Türk dostu değil, Türkoğlu Türk Eftim’im” diye haykırmıştı. 1884 Yozgat Akmağdeni doğumlu Papa Eftim, Karamanlıların yurtlarında kalması için çok çaba göstermesine karşın, sadece İstanbul’dakiler mübadeleye tabi olmamışlardı. Yunanistan’a gönderilenler Türkçeden başka dil bilmediklerinden orada “Türk tohumu” olarak karşılanmışlardı.

Angelos Oz’un 98 yaşındaki Hacı Ana Kadinko ile 2015’de yaptığı internetteki video söyleşiler çok şey anlatmaktadır. Niğdeli Hacı Ana 4 yaşındayken mübadeleye tabi olmuş, aile büyükleri Türkçe dışında tek kelime bilmeden yaşamış, o ise Yunancayı okulda öğrenmiş. Doğduğu toprakları ve komşularını görmenin arzusuyla yanarken, “Alayınızı öperim. Gelicem, gelicem sizi görmeye” demektedir.

Karamanlıların Türkçe ad ve soyadları

“Karamanlılar zorlama ile Türkçe konuşmuş, Türk isimleri almışlardı” şeklindeki açıklamalar, yetersiz kalmaktadır. Bu iddianın sahiplerinden biri olan Theodotos Hüdaverdioğlu’nun soyadı da Karamanlı olduğunu çağrıştırmaktadır.

Osmanlı ve Selçuklu’da cizye ve haraç devletin önemli gelirlerinden olduğundan, Hıristiyanların Müslümanlığa döndürülmesi, isminin değiştirilmesi istenen bir şey değildi. Halka din ve dil konusunda tam bir serbestlik tanınmıştı. Fakat kilise İncil’e uygun isimler alınması ve Yunanca konuşulması konusunda ısrarcıydı. Anadolu’da Türkçe konuşan Karamanlıların yaşadıkları bölgede Yunanca, Ermenice, Arapça konuşan Ortodoks Hıristiyanlar da vardı. Karamanlılar bugün bile Yunanistan’da “Anadolu lisanı” dedikleri Türkçeyi konuşmaktadırlar.

Karamanlılar Yunan devletinin 1830’da ilanından sonra kilisenin vaftiz etmeme baskısıyla İncil’den isimler almaya başlasalar da soyadları aynı kalmıştır. Bir kişinin Karamanlı olup-olmadığı soyadından anlaşılmaktadır. Hüdaverdioğlu, Papazoğlu, Kaplanoğlu, Çakıroğulları, Çınaroğulları, Aslanoğulları gibi “Oğlu” ile biten soyadlıları onların büyük olasılıkla Karamanlı kökenine işaret etmektedir. Yonca Anzerlioğlu’nun tespitlerine göre, Orta Anadolu şehirlerindeki Şer’iye Sicilleri ve Tapu Tahrir Defterlerinde de büyük bir çoğunluğu, Bulgar veled-i Sevundük, Musa veled-i Bulgar, Uğurlu veled-i Karaman, Tursun bin Turmuş, Timur, Melikşah, Karagöz, Arslan, Kaplan, Yağmur, Aydoğdu, Tanrıvermiş, Bahadır gibi Türkçe adlarla kayıtlıdır.

Bizans kraliçesi Çiçek Hanım ve İmparator Hazarlı Leon

Bizans döneminde Anadolu’ya girişi önleyen Çin seddine benzer bir yapı yoktu. Tam tersine Bizans’ın askerlere ve vergi alabileceği topluluklara ihtiyacı vardı. Türkleri de topraklarına yerleştiriyor, uyruklarına katıyordu. Bizans temelde bir din devletiydi. Katolikleri ve diğer Ortodoks kiliselerini bile sapkın olarak görüyordu. Türk kökenlilerin de Rum Ortodoks kilisesine bağlanmalarını istiyordu. Selçuklu taht kavgasından kaçan Keykavus ordusuyla birlikte Bizans’a sığınmış, ailesine “Soultanos Palaiologos” adı verilmişti. Keykavus’la birlikte olanlar Hıristiyanlığı kabul edip “Gagavuz” adını alırken, Moldova’da bugün bile Türkçe konuşmaya devam etmektedirler.

Bizans yöneticileri Hazar, Selçuklu ve Osmanlı ile her düzeyde akrabalık ilişkileri kurmuştu. Hazarlı prenseslerden ikisi kraliçe olmuş, İrene olarak adlandırılan Çiçek Hanım’ın oğlu “Hazarlı 4. Leon” olarak tahta çıkmıştı. Bizans iyi savaştıkları ve güvenilir oldukları için tamamı Türklerden oluşan “Türkopol” (Türk kökenli) ordular oluşturmuştu. Hatta bir dönem Bizans’ta o kadar çok Hazarlı vardı ki, Türk giyim tarzı moda haline gelmişti.

Yunan alfabesiyle Türkçe yazmak

Türkler geçmişte birçok dini kabul etmişler ve o dinin kitabının yazıldığı alfabeyi de kullanmışlardı. Yunan harfleriyle Türkçe yazan Ortodoks Türkler gibi Ermeni, İbrani, Arap harfleriyle Türkçe yazan Türkler vardı. 1437 yılında doğu kilisesinin durumunu görüşmek üzere toplanan Bazel Konsili’nin raporunda Anadolu’nun birçok yerinde ruhban sınıfı da dahil olmak üzere “İnançsız Türklerin dilini” konuştuklarından yakınılmaktadır. 15. Yüzyıl’da Gian Maria Angiolello, Meram’da oturan Rumlar’ın sadece Türkçe konuştuklarını ve dua kitaplarının da Arap harfleriyle ve Türkçe yazıldığını anlatmaktadır. Evliya Çelebi de ünlü eseri Seyahatname’de Alanya’dan bahsederken, “Urum lisanı bilmeyüp batıl Türk lisanı bilürler” diyerek güney Anadolu’da yaşayan Karamanlılar’a işaret eder.

Yakup Aygil “Hıristiyan Türklerin Tarihi” isimli araştırmasında, “Üniversite yıllarındaydım. Ders konumuz Karaman yöresinde bulunan Binbir Kilise yapılarıydı. Birkaç kilise yapısı incelendikten sonra, yeni bir yapı gelmişti ekrana. Hocamız bunun Türkler tarafından yapıldığını söyleyince, bir uğultu koptu. Bu bir yanlışlık değildi, gerçekti. Kiliseyi yapanlar Hıristiyan Türklerdi” demektedir.

Yunan alfabesiyle Türkçe yazılmış mezar taşları da buna şahitlik etmektedir. Bu taşlardan birinde, “Bu mezarda sakin Niğde Karyesinden İlosonlu (Küçükköylü) meyhaneci Sava zevcesi H.Vidlem yatıyor. 1897.Temmuz. 21. Allah Rahmet Eylesin” sözleri kazınmıştır.

1943 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine Niğde milletvekili olarak giren, Yahudi kökenli Profesör Avram Galanti, Antalya Rum halkı 1870 yılına kadar Yunanca bilmezdi” demektedir. Galanti, yazısını, “Rodos’ta bana Yunanca ders veren Nikolaidis, Antalya’da ilk Yunanca ders veren kişi olduğunu, Antalya’ya geldiğinde Rumların Yunancadan tek bir harf bilmediklerini söyledi” diye sürdürür.

İzmir’e Yunanca ve Türkçe konuşan Ortodoksların göçü

1770 Yunan isyanı sonrası Mora’dan onbinlerce Yunanca konuşan Ortodoks İzmir ve çevresine sürgün edilmiş, buna geçim sıkıntısı çekenlerin de eklenmesiyle sayı sürekli artmıştı. 19.yüzyılda Mersin, İzmir, İstanbul ve bunların çevresinde deniz ticareti gelişmişti. Ekonomik bir merkez olan İzmir, İstanbul ile kıyaslandığı zaman farklı ticari imkanlarıyla Kapadokyalılar için daha çekici hale gelmişti. Bu tarihten önce İzmir’de yaşayan veya sonradan gelen Kapadokyalıların sayısı bilinmemektedir. 1908 İzmir Vilayeti Salnamesi’ne (yıllığa) göre : “..Ayasuluğ (Selçuk) nahiyesinin merkezi Çirkince (Şirince) karyesidir. Bini mütecaviz haneyi cami olan karye-i merkume sekenesi kamilen Rum olup, lisan-ı Türkçe olmakla, bu lisanla ve şiveyi Karamani ile tekellüm ederler” kaydının düşülmüş olması, sadece Şirince’de yaklaşık 4 bin Ortodoks Hıristiyan’ın Türkçe konuştuğu anlamına gelmektedir.

Karamanlılar 1584-1922 yılları arasında Yunan alfabesiyle Türkçe olarak zengin bir edebiyat oluşturmuşlardı. Evangelinos Misailidis tüm Tanzimat dönemi yazarları gibi kendi toplumunu eğitmeyi hedeflemişti. “1871-1872 yıllarında dört ciltlik Temaşa-i Dünya ve Cefakar u Cefakeş” adlı romanını Yunan harfleriyle ve dönemin Türkçesiyle yayınlamıştı. Romanında Türkçe konuşan Hıristiyan Karamanlıların gözüyle Osmanlı İmparatorluğunu ve Avrupa’yı bize tanıtmakta, o dönemin olayları, sorunları, dönemin yaşantısı ve kültürüyle ilgili birçok bilgiyi aktarmaktaydı. Temaşa-i Dünya, zengin içeriğiyle Tanzimat dönemi Osmanlı edebiyatının önemli eserlerindendir. Bu eseri Vedat Günyol ve Robert Anhegger 1988’de günümüz Türkçesine “Seyreyle Dünyayı” adıyla kazandırmışlardır.

S. Hüdaverdioğlu-Theodotos 1930’da Karamanlıca bir kaynakça hazırlamış, 54 eser tanıtmıştı. 1454’de Fatih Sultan Mehmet’e sunulan “Gennadios İtikatnamesi” 1584’te Basel’de Yunan alfabeli Osmanlıca el yazması olarak kopyalanmıştı. 113 kitaptan oluşan “Karamanlidika” 1718’de Karamanlıların Müslüman veya Katolik olmasını engellemek amacıyla Yunan alfabesiyle Türkçe olarak hazırlanmıştı. İzmir, İstanbul, Trabzon, Kıbrıs, Venedik, Bükreş, Atina, Amsterdam ve Viyana’da basılan Karamanlıca kitapların büyük bir kısmı dini yayınlardı. Ayrıca edebiyat, felsefe, bilim, tıp, ticaret, hukuk, dilbilgisi kitapları, sözlükler, Asya, Avrupa, Amerika ve Okyanusya haritaları basılmıştı. Misailidis gibi Karamanlı yazarların kitaplarının, gazetelerinin sayısının fazla olması, okur-yazar Karamanlıların da fazla olduğunun göstergesidir. Buna eğitimsiz daha büyük bir kitleyi eklersek, karşımıza hiç de azımsanmayacak bir Karamanlı nüfusu çıkacaktır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın