İzmir Enternasyonal Fuarı Cumhuriyet Dönemi’nin “ilk uluslararası fuarı” mıdır?

Bu yazının başlıca gayesinin Türkiye’de sergicilik ve fuarcılık tarihi ile ilgili bir takım değerlendirmeler yapılırken doğru referans noktalarından hareket etmenin önemine dikkat çekmek olduğunu ilk başta söylemeliyim.

Yazımın çıkış noktasını, sergicilik ve fuarcılık tarihimiz üzerine tekrar yoğunlaştığım şu günlerde rastladığım, M. Fatih Sansar, Ahmet Karataş imzalı “Cumhuriyet’in İlk Uluslararası Fuarı 1924 Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi” adlı kitap oluşturuyor. Yazıyı kaleme almaya karar verişimin nedeni ise kitabın birinci bölümünde yer alan şu satırlar: 

“Cumhuriyet döneminde ilk uluslararası fuarın İzmir’de yapıldığı bilgisi, herkes tarafından kabul görmüştür. Fakat elinizdeki bu kitaptan anlaşılacağı üzere, bu bilgi yanlıştır ve düzeltilmeyi beklemektedir. Türkiye ve Dünya fuarcılık tarihinde adından pek bahsedilmeyen, unutulan ve 90 yıldır hatırlanmayı bekleyen bu fuar, gün yüzüne çıkmıştır. Artık gönül rahatlığı ile söylenebilir ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uluslararası fuarı, 1924 yılında Adana’da yapılmıştır: 1924 ADANA BEYNELMİLEL ZİRAAT SERGİSİ.” (Bold ve büyük harf kullanarak yapılan vurgular bana ait değildir.)

Söz konusu iddia ile ilgili itirazlarımı dile getirmeden önce, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin sergicilik deneyimlerine kısaca değinmek istiyorum. 

19. yüzyılda Avrupa’da Sanayi Devrimi ile yaşanan üretim patlaması, hammadde gereksinimini artırırken yeni pazar arayışlarını da zorunlu kılmıştı. Ürünlerin tanıtımında klasik panayır ya da ulusal sergilerin yeterli olamayacağının anlaşılması yüzyıl ortalarında uluslararası sergileri gündeme getirmişti. Sanayi Devrimi’nin kaçınılmaz sonucu olan bu sergilerin ilki 1851 yılında Londra’da düzenlendi. 1851 Londra Uluslararası Sergisi’ne Osmanlı İmparatorluğu da katıldı. Osmanlı Devleti, 19. yüzyıla damgasını vuran ve Avrupa dışında Amerika’da da açılan bu uluslararası sergilerin önemli bir kısmında yer aldı ve sergilenen ürünler ile madalyalar aldı. Hatta 1867 Paris Evrensel Sergisi’ni Sultan Abdülaziz, kendisine eşlik eden şehzade Murat ve Abdülhamit ile birlikte ziyaret de etti. Osmanlı Devleti’nin uluslararası sergilere katılım konusundaki dikkatinin başlıca nedeni hâlâ bir dünya gücü olduğunu gösterme arzusu kadar küresel ticaretin dinamiklerine eklemlenme çabasıydı.

Bu uluslararası sergilere katılım ile oluşan görgü ve deneyim Bab-ı Âli’yi İstanbul’da bir sergi düzenleme konusunda cesaretlendirmişti. Nitekim Sultan Abdülaziz döneminde, 1863 yılında “Sergi-i Umumî-i Osmanî” adıyla bir sergi düzenlenmesindeki amaç, Osmanlı ekonomisini içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak ve rekabet gücü kazandırmak, sorunları tespit etmek, yerli üretim ve sanayiyi teşvik ederek, başarılı olanları ödüllendirmekti. Sergide imparatorluğun değişik bölgelerinden olmak üzere on binin üzerinde farklı çeşit ürün sergilendi.  Başlangıçta yerel olması düşünülen sergide, sonradan alınan bir karar ile yabancı ülkelerden gelen makine ve aletlere de yer verildi.

1851 Londra Sergisi ile başlayan uluslararası sergilere katılım serüveni gerek edebi metinlerde gerekse sergicilik literatüründe de yerini almıştı. Uluslararası sergi izlenimlerini kaleme alan edebiyatçılar arasında Ahmet Mithat Efendi, Halid Ziya gibi önemli isimler bulunurken sergilere ulusal basın ya da süreli yayınlar hiçbir zaman kayıtsız kalmamıştı.

İlerleyen yıllarda, en görkemlisi 1909 Bursa Sergisi olmak üzere, Konya, Halep, Diyarbakır, Trabzon ve Edirne’de de değişik içeriklerde sergiler düzenlendi. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine denk gelen bu ulusal ve uluslararası sergicilik görgü ve deneyimleri doğal olarak Cumhuriyet dönemine aktarıldı ve devam ettirildi.

İzmir İktisat Kongresi ve “Numune Meşheri”

Cumhuriyet dönemi sergilerine deneyim değil, ancak ruh olarak ilham kaynağı kabul edilen “Numune Meşheri”, 17 Şubat 1923 – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresi kapsamında düzenlenmişti. Savaş sonrasının tüm olumsuz koşullarına karşın beklenenin üzerinde katılımın gerçekleştiği bu sergi oldukça başarılı bulunmuştu. Zafer sonrasının heyecanı da dikkate alındığında bu son derece doğaldı. 

İktisat Vekili Mahmut Esat ( Bozkurt ) bir beyanatında, serginin “şimdilik İzmir’deki ufak mikyasta iptidaî ve tecrübevî bir numune sergisi” olduğunu ve İzmir’deki asıl meşherin gelecek yıl düzenleneceğini dile getiriyordu. Kongre ertesinde kendisi ile yapılan bir röportajda ise sergiyi “fevk’alâde” bulduğunu söylüyor ve yeni sergiler ile ilgili yöneltilen soruya şöyle cevap veriyordu: “Bu sene Bursa ve Adana’da biri sınaî diğeri ziraî olmak üzere iki büyük satış sergisinin tertibi ile meşgulüz. Hattâ, bunlara beynelmilel bir mahiyet de vereceğiz ve memleketimizin iktisadiyatını hariçle temasa getireceğiz.” Vekil’in Bursa’da düzenleneceğini belirttiği, “1923 Bursa Sergisi”nin 11 Eylül’de açılmak üzere hazırlıklarının yapıldığı biliniyor. Ancak hayata geçirilip geçirilemediği konusunda farklı görüşler bulunmaktaysa da bu sergi açılmıştır. Nitekim, İzmir’in ünlü şekercilerinden Ali Galip bu sergide ürünleri ile altın madalya ile takdirname almıştır. Mahmut Esat Bey’in açılacağını dile getirdiği ve yazımızın da konusunu oluşturan  “Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi” ise 10 Mayıs 1924’te açılmıştır.

İzmir Enternasyonal Fuarı’nın Milâdı 9 Eylül Sergileri

İktisat Vekili Mahmut Esat Bey’in İktisat Kongresi sırasında İzmir’de asıl meşherin bir yıl sonra açılacağını belirtmesine karşın böyle bir sergi açılamamıştı.

İzmir’de, Numune Meşheri’nden sonraki ilk sergi Vali Kazım Dirik önderliğinde, İzmir Ticaret ve Sanayii Odası tarafından 4 Eylül 1927 – 25 Eylül 1927 tarihinde “İzmir 9 Eylül Sergisi” adı altında, Mithatpaşa Sanat Mektebi’nde düzenlendi. 

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki İzmir Enternasyonal Fuarı’nın başlangıcı olarak kabul edilen bu serginin ilk yılında ’ulusal’ kalmasına karar verilmiş, daha sonraki yıllarda uluslararası düzenlenmesi planlanmıştır. 

Bununla birlikte yabancı firmaların sergide yer almak istemeleri halinde katılımlarının kabul edilmesi de uygun görülmüştür. Nitekim bu sergide başta Polonya ve Almanya olmak üzere Rusya, Amerika, İngiltere ve İtalya’dan olma üzere çok sayıda yabancı firma ürünleri ile yer almıştır. İzmir 9 Eylül Sergi’sinin ikincisi yine aynı yerde 4 Eylül – 20 Eylül tarihleri arasında düzenlenir.  İkinci sergiye de yabancı firmalar katılmıştır ve bu kez katılım daha da yüksektir. 1929 yılında, bütün dünyayı sarsan Büyük Buhran’ın yarattığı olumsuz ekonomik koşullar nedeniyle 9 Eylül Sergileri’ne ara verilmiş, bilindiği üzere sergiler 1933, 1934 ve 1935 yıllarında 9 Eylül Panayırları olarak devam ettirilmiştir.

‘Uluslararası’ Olmak Meselesi

Cumhuriyet’in ilk uluslararası fuarının nerede açıldığı konusuna geçmeden önce, bir sergi ya da fuarı ‘uluslararası’ kılan şeyin ne olduğu konusuna açıklık getirmekte fayda görüyorum. 

Cumhuriyet dönemi sergilerini bu açıdan incelediğimizde, 1924 Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi ya da 1927 ve 1928 İzmir 9 Eylül Sergileri’nin tamamında yabancı ürünlerin sergilendiğini görmekteyiz. Bu üç sergide de yabancı ürünlerin yer alışının üç şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün:

  • Yabancı firmaların bizzat kendilerinin katılımı, 
  • Yabancı ürünlerin söz konusu firmaların Türkiye temsilcilerinin ya da bayilerinin aracılığı ile sergilenmesi (ki o dönemin sergilerinde yabancı ürünlerin büyük bir kısmı bu yolla sergilenebilmiştir.)
  • Ülkelerin resmi ticari temsilcilikleri aracılığı ( 9 Eylül Sergileri’ndeki Rusya örneği ) ya da konsolosluk ve ticaret odalarının işbirlikleri ile katılım. ( İkinci 9 Eylül Sergisi’ndeki İtalya katılımı bu şekildedir. İtalyan firmaları bu sergiye İtalyan Hükümeti’nin de onayı ile Banco di Roma aracılığı ile katılmıştır.)

Görüldüğü üzere adı geçen üç sergiyi de ‘beynelmilel’ kılan ortak nokta yabancı firmaların katılımıdır. Uluslararası katılım, firmalar ya da resmi kurumlar aracılığı ile gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki sergilere yabancı ülkelerin ‘devlet’ düzeyinde iştirakleri henüz yoktur. Cumhuriyet döneminin bu anlamdaki ilk uluslararası sergisi Gazi Heykeli’nin arkasında (Bugünkü Swissotel’in bulunduğu alanda) açılan ve İzmir Belediyesi tarafından 1934 yılında düzenlenen,“Dördüncü Beynelmilel 9 Eylül Panayırı”dır. Nitekim Panayır’a Rusya ve Irak ‘devlet’ olarak katılmıştır.

Tekrar altını çizmek gerekirse, 1924 Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi’nde de yabancı ürünlerin yer alabilmesi, ülkelerin ‘devlet’ olarak iştiraki ile değil yabancı firmaların kendilerinin başvurarak katılması ile olmuştur. Tıpkı 9 Eylül Sergileri’nde olduğu gibi. Dolayısı ile Cumhuriyet döneminin bu ilk üç sergisi, yabancı firmaların yer almış olması da dikkate alındığında ‘uluslararası’ olarak nitelendirilebilir.

Kitabın çıkış noktasını oluşturan ilk fuar olma iddiasına devam etmeden önce, 9 Eylül Sergileri’nin ilerleyen süreçte, ‘panayır’ olarak adlandırılması konusuna da değinmeyi gerekli görüyorum. Zira söz konusu kitabın “Türkiye Cumhuriyeti’nde Fuarcılık” başlıklı bölümünde, 9 Eylül Panayırları değerlendirilirken şöyle bir ifadeye yer verilmiş olması bunu zorunlu kılıyor: 

“Uluslararası sergi ya da fuar deyimi yerine “panayır”ın öne çıktığı 1933, 1934 ve 1935 yıllarından sonra “fuar” nitelemesi yeniden kullanılır.”  

Öncelikle altını çizmek gerekir ki, söz konusu dönemde ‘uluslararası’ kelimesi henüz yoktur. Dolayısı ile o dönemde sergiler ya da panayır ve fuarlar betimlenirken önceleri ‘beynelmilel’ sonrasında da kısa bir süre ‘arsıulusal’ kelimeleri kullanılmıştır. Organizasyonları düzenleyenlerin o yıllarda var olmayan bir kelimeyi kullanmalarını beklemek herhalde mümkün değildir.

‘Fuar’ nitelemesine gelince, İzmir’deki panayırları düzenleyenler, serginin adı için en başından itibaren ‘fuar’ kelimesini kullanmayı arzu etmişlerse de bu tanımlamanın daha büyük ve kapsamlı organizasyon beklentileri doğuracağını düşünerek bundan özellikle kaçınmışlardır. ‘Fuar’ olarak nitelendirme ise, sergilerin Kültürpark’ta açılmaya başlamasından sonra gündeme gelecektir. Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta da 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediye Kanunu’nudur. Bu kanunun 15. Maddesi’nin 63. Fıkrası’na göre,  “İktisat Vekaleti’nin müsaadesi alındıktan sonra mahsulat ve masnuat sergi ve panayır yerleri ve müzeleri kurmak ve işletmek” görevi belediyelere verilmiştir. Dolayısı ile İzmir Belediyesi düzenlediği sergilere ‘panayır’ adını vermeyi bir bakıma uygun da bulmuştur. Buradaki bir başka önemli ve hassas nokta da şudur. İkinci 9 Eylül Sergisi düzenlenirken sergi nizamnâmesinde şöyle bir maddeye yer verilmişti: “İzmir Dokuz Eylül Sergisi yahut muhtasarca “İ.D.E.S” harfleriyle gösterilen unvan münhasıran İzmir Ticaret ve Sanayii Odasına âid olub her hangi bir suretle ferdî veya hükmî bir şahıs tarafından ve Türkiye’nin hiçbir yerinde bu nâm ile başka bir sergi te’sis edilemez.”  Bu madde nedeniyle belki de “İzmir 9 Eylül Sergisi” adı bir daha kullanılmamış, süreç bu kez Belediye’nin yönetiminde panayırlar ile devam ettirilmiştir. Bununla birlikte, dört yıl aradan sonra, 1933 yılında açılan “9 Eylül Panayırı”, farklı ad taşısa da, 9 Eylül Sergileri’nin devamı ve üçüncü sergi olarak kabul edilmiştir. Bu durum dönemin ticari rehberleri başta olmak üzere diğer yayınlarında da görülmektedir. 

Fuar, Genel Fuar ve İhtisas Fuarı nedir?

Yukarıda sırasıyla Cumhuriyet dönemi sergilerinin ‘uluslararası’ olma nitelikleri ve İzmir’de düzenlenen sergilere neden farklı isimler verildiği gibi konulara açıklık getirmeye çalıştım. Şimdi ise, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın miladı olarak kabul edilen ve 1927 yılında açılan 9 Eylül Sergisi’nin ‘ilk uluslararası fuar’ olma iddiası konusuna geçmek istiyorum. Ancak önce tanımlar üzerinde biraz durmak gerek zira sorunun cevabı tam da burada yatıyor.

Fuar adı verilen etkinliklerin dar ya da kapsamlı çok sayıda tanımına, konu ile ilgili literatürde rastlamak mümkün. Özet bir tanım yapmak gerekirse fuarlar, ticari ürün ve hizmetlerin belirli zamanlarda ve bu tip faaliyetler için özel olarak hazırlanmış mekânlarda sergilendiği, arz ve talep taraflarını buluşturan, periyodik olarak gerçekleşen pazarlama iletişimi faaliyetleridir. 

Fuarları içerik ya da coğrafi kapsam olarak da kendi içinde sınıflandırmak mümkün. Genel fuarlar, ihtisas fuarları ya da ulusal ve uluslararası gibi.

Genel fuarların başlangıcı yukarıda da değinmiş olduğum 1851 Londra Uluslararası Sergisi’ne kadar uzanıyor. Bu tip fuarların en önemli özelliği tarım ve sanayi ürünlerine ayrım yapılmaksızın yer verilmesi. Ayrıca tarımsal ve sınaî ürünlerin yanı sıra bu fuarlarda sanat eserlerinin sergilendiğini de eklemek gerek. İhtisas fuarları ise adından da anlaşılabileceği üzere bir ya da birkaç sektöre ait ürünlerin sergilendiği etkinlikler. 

Bu tanımlardan yola çıktığımızda, 1851 yılından itibaren başta Avrupa’da olmak üzere Amerika’da da arka arkaya boy gösteren genel fuarlar örnek alınarak, küçük ölçekli de olsa benzerlerinin Osmanlı döneminde de hayata geçirilme çabalarının olduğundan bahsetmiştik.  Bu sergicilik geleneği doğal olarak Cumhuriyet döneminde de devam ettirilmişti. İlk 9 Eylül Sergisi de kapsam ve içerik bakımından tam da bir ‘genel fuar’ özelliklerine sahip olarak düzenlenmişti. Sergide tarım ürünlerinden, sanayi ürünlerine kadar oldukça geniş bir yelpazede çok sayıda yerli ve yabancı ürün yer almıştı. Sergiye, halıcılık, dokumacılık, dericilik, mobilyacılık, çinicilik, sabunculuk, eczacılık, yiyecek- içecek, tarım ürünleri gibi ana başlıklara ek olarak el sanatları, müzik aletleri,  elektrikli aletler, giyim-kuşam, ıtriyat, fotoğrafçılık gibi başlıklarda 195 yerli, 72 yabancı firma katılmıştı. Sergide ziraat aletleri ve otomobiller de yer almıştı. 9 Eylül Sergileri’nin bu kapsam ve içeriği 9 Eylül Panayırları ile devam ettirilerek ilerleyen yıllarda Kültürpark’da açıla gelen Enternasyonal Fuarlar’da da sürdürüldü. Dile getirmeye çalıştığım tüm bu özellikleri ile İzmir Enternasyonal Fuarı haklı olarak kendini Cumhuriyet döneminin ‘ilk uluslararası fuarı’ olarak konumlandırmakta bir sakınca görmedi. Çünkü o, tohumları 19. yüzyılın ikinci yarısında atılan dünya sergilerinin taşıdığı özelliklerin mütevazı da olsa uygulandığı ilk sergiyi, yani İzmir 9 Eylül Sergisi’ni köken alıyordu.

1924 yılında Adana’da açılan Beynelmilel Ziraat Sergisi ise adından da anlaşılacağı üzere bir ihtisas fuarı olmak üzere planlanmış ve buna uygun olarak düzenlenmişti. Evet, uluslararası bir etkinlikti ama tematik bir sergiydi. Ağırlıklı olarak tarım ürünleri ve tarım aletlerinin yer aldığı bu sergiyi aslında Cumhuriyet’in ‘ilk uluslararası ihtisas fuarı’ olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır ki bu durum söz konusu sergiyi sergicilik ve fuarcılık tarihimiz içerisinde yeterince ayrıcalıklı kılmaktadır. Keşke kitabı hazırlayan araştırmacılar, bu değerli çalışmayı İzmir Enternasyonal Fuarı’nın ilk olmadığını kanıtlama fikri üzerinden değil de Cumhuriyet’in “ilk ihtisas fuarı”nın Adana’da düzenlendiği gibi önemli bir bilginin ışığında kurgulamış olsalardı. 

Yazımın en başında da belirttiğim gibi, fuarcılık ve sergicilik tarihimiz üzerinde çalışırken kullanılacak terminoloji ve referans noktalarına dikkat edilmesi oldukça önemli. Bu noktada konu ile ilgili görüşümü şu şekilde sonlandırmayı uygun buluyorum: 1924 Adana Beynelmilel Sergisi, Cumhuriyet’in ‘ilk uluslararası ihtisas fuarı’dır, ancak günümüzde de devam ettirilen Türkiye’nin ‘ilk ve tek uluslararası genel fuarı’ İzmir Enternasyonal Fuarı’dır.

İzmir Entern . Nitekim Panayır’a Rusya ve Irak ‘devlet’ olarak katılmıştır.

Tekrar altını çizmek gerekirse, 1924 Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi’nde de yabancı ürünlerin yer alabilmesi, ülkelerin ‘devlet’ olarak iştiraki ile değil yabancı firmaların kendilerinin başvurarak katılması ile olmuştur. Tıpkı 9 Eylül Sergileri’nde olduğu gibi. Dolayısı ile Cumhuriyet döneminin bu ilk üç sergisi, yabancı firmaların yer almış olması da dikkate alındığında ‘uluslararası’ olarak nitelendirilebilir.

Kitabın çıkış noktasını oluşturan ilk fuar olma iddiasına devam etmeden önce, 9 Eylül Sergileri’nin ilerleyen süreçte, ‘panayır’ olarak adlandırılması konusuna da değinmeyi gerekli görüyorum. Zira söz konusu kitabın “Türkiye Cumhuriyeti’nde Fuarcılık”başlıklı bölümünde, 9 Eylül Panayırları değerlendirilirken şöyle bir ifadeye yer verilmiş olması bunu zorunlu kılıyor: 

“Uluslararası sergi ya da fuar deyimi yerine “panayır”ın öne çıktığı 1933, 1934 ve 1935 yıllarından sonra “fuar” nitelemesi yeniden kullanılır.” 

Öncelikle altını çizmek gerekir ki, söz konusu dönemde ‘uluslararası’ kelimesi henüz yoktur. Dolayısı ile o dönemde sergiler ya da panayır ve fuarlar betimlenirken önceleri ‘beynelmilel’ sonrasında da kısa bir süre ‘arsıulusal’ kelimeleri kullanılmıştır. Organizasyonları düzenleyenlerin o yıllarda var olmayan bir kelimeyi kullanmalarını beklemek herhalde mümkün değildir.

‘Fuar’ nitelemesine gelince, İzmir’deki panayırları düzenleyenler, serginin adı için en başından itibaren ‘fuar’ kelimesini kullanmayı arzu etmişlerse de bu tanımlamanın daha büyük ve kapsamlı organizasyon beklentileri doğuracağını düşünerek bundan özellikle kaçınmışlardır. ‘Fuar’ olarak nitelendirme ise, sergilerin Kültürpark’ta açılmaya başlamasından sonra gündeme gelecektir. Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta da 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediye Kanunu’nudur. Bu kanunun 15. Maddesi’nin 63. Fıkrası’na göre, “İktisat Vekaleti’nin müsaadesi alındıktan sonra mahsulat ve masnuat sergi ve panayır yerleri ve müzeleri kurmak ve işletmek” görevi belediyelere verilmiştir. Dolayısı ile İzmir Belediyesi düzenlediği sergilere ‘panayır’ adını vermeyi bir bakıma uygun da bulmuştur. Buradaki bir başka önemli ve hassas nokta da şudur. İkinci 9 Eylül Sergisi düzenlenirken sergi nizamnâmesinde şöyle bir maddeye yer verilmişti: “İzmir Dokuz Eylül Sergisi yahut muhtasarca “İ.D.E.S” harfleriyle gösterilen unvan münhasıran İzmir Ticaret ve Sanayii Odasına âid olub her hangi bir suretle ferdî veya hükmî bir şahıs tarafından ve Türkiye’nin hiçbir yerinde bu nâm ile başka bir sergi te’sis edilemez.” [1] Bu madde nedeniyle belki de “İzmir 9 Eylül Sergisi” adı bir daha kullanılmamış, süreç bu kez Belediye’nin yönetiminde panayırlar ile devam ettirilmiştir. Bununla birlikte, dört yıl aradan sonra, 1933 yılında açılan “9 Eylül Panayırı”, farklı ad taşısa da, 9 Eylül Sergileri’nin devamı ve üçüncü sergi olarak kabul edilmiştir. Bu durum dönemin ticari rehberleri başta olmak üzere diğer yayınlarında da görülmektedir. 

Fuar, Genel Fuar ve İhtisas Fuarı nedir?

Yukarıda sırasıyla Cumhuriyet dönemi sergilerinin ‘uluslararası’ olma nitelikleri ve İzmir’de düzenlenen sergilere neden farklı isimler verildiği gibi konulara açıklık getirmeye çalıştım. Şimdi ise, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın miladı olarak kabul edilen ve 1927 yılında açılan 9 Eylül Sergisi’nin ‘ilk uluslararası fuar’ olma iddiası konusuna geçmek istiyorum. Ancak önce tanımlar üzerinde biraz durmak gerek zira sorunun cevabı tam da burada yatıyor.

Fuar adı verilen etkinliklerin dar ya da kapsamlı çok sayıda tanımına, konu ile ilgili literatürde rastlamak mümkün. Özet bir tanım yapmak gerekirse fuarlar, ticari ürün ve hizmetlerin belirli zamanlarda ve bu tip faaliyetler için özel olarak hazırlanmış mekânlarda sergilendiği, arz ve talep taraflarını buluşturan, periyodik olarak gerçekleşen pazarlama iletişimi faaliyetleridir.[2]

Fuarları içerik ya da coğrafi kapsam olarak da kendi içinde sınıflandırmak mümkün. Genel fuarlar, ihtisas fuarları ya da ulusal ve uluslararası gibi.

Genel fuarların başlangıcı yukarıda da değinmiş olduğum 1851 Londra Uluslararası Sergisi’ne kadar uzanıyor. Bu tip fuarların en önemli özelliği tarım ve sanayi ürünlerine ayrım yapılmaksızın yer verilmesi. Ayrıca tarımsal ve sınaî ürünlerin yanı sıra bu fuarlarda sanat eserlerinin sergilendiğini de eklemek gerek. İhtisas fuarları ise adından da anlaşılabileceği üzere bir ya da birkaç sektöre ait ürünlerin sergilendiği etkinlikler. 

Bu tanımlardan yola çıktığımızda, 1851 yılından itibaren başta Avrupa’da olmak üzere Amerika’da da arka arkaya boy gösteren genel fuarlar örnek alınarak, küçük ölçekli de olsa benzerlerinin Osmanlı döneminde de hayata geçirilme çabalarının olduğundan bahsetmiştik. Bu sergicilik geleneği doğal olarak Cumhuriyet döneminde de devam ettirilmişti. İlk 9 Eylül Sergisi de kapsam ve içerik bakımından tam da bir ‘genel fuar’ özelliklerine sahip olarak düzenlenmişti. Sergide tarım ürünlerinden, sanayi ürünlerine kadar oldukça geniş bir yelpazede çok sayıda yerli ve yabancı ürün yer almıştı. Sergiye, halıcılık, dokumacılık, dericilik, mobilyacılık, çinicilik, sabunculuk, eczacılık, yiyecek- içecek, tarım ürünleri gibi ana başlıklara ek olarak el sanatları, müzik aletleri, elektrikli aletler, giyim-kuşam, ıtriyat, fotoğrafçılık gibi başlıklarda 195 yerli, 72 yabancı firma katılmıştı. Sergide ziraat aletleri ve otomobiller de yer almıştı. 9 Eylül Sergileri’nin bu kapsam ve içeriği 9 Eylül Panayırları ile devam ettirilerek ilerleyen yıllarda Kültürpark’da açıla gelen Enternasyonal Fuarlar’da da sürdürüldü. Dile getirmeye çalıştığım tüm bu özellikleri ile İzmir Enternasyonal Fuarı haklı olarak kendini Cumhuriyet döneminin ‘ilk uluslararası fuarı’ olarak konumlandırmakta bir sakınca görmedi. Çünkü o, tohumları 19. yüzyılın ikinci yarısında atılan dünya sergilerinin taşıdığı özelliklerin mütevazı da olsa uygulandığı ilk sergiyi, yani İzmir 9 Eylül Sergisi’ni köken alıyordu.

1924 yılında Adana’da açılan Beynelmilel Ziraat Sergisi ise adından da anlaşılacağı üzere bir ihtisas fuarı olmak üzere planlanmış ve buna uygun olarak düzenlenmişti. Evet, uluslararası bir etkinlikti ama tematik bir sergiydi. Ağırlıklı olarak tarım ürünleri ve tarım aletlerinin yer aldığı bu sergiyi aslında Cumhuriyet’in ‘ilk uluslararası ihtisas fuarı’ olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır ki bu durum söz konusu sergiyi sergicilik ve fuarcılık tarihimiz içerisinde yeterince ayrıcalıklı kılmaktadır. Keşke kitabı hazırlayan araştırmacılar, bu değerli çalışmayı İzmir Enternasyonal Fuarı’nın ilk olmadığını kanıtlama fikri üzerinden değil de Cumhuriyet’in “ilk ihtisas fuarı”nın Adana’da düzenlendiği gibi önemli bir bilginin ışığında kurgulamış olsalardı. 

Yazımın en başında da belirttiğim gibi, fuarcılık ve sergicilik tarihimiz üzerinde çalışırken kullanılacak terminoloji ve referans noktalarına dikkat edilmesi oldukça önemli. Bu noktada konu ile ilgili görüşümü şu şekilde sonlandırmayı uygun buluyorum: 1924 Adana Beynelmilel Sergisi, Cumhuriyet’in ‘ilk uluslararası ihtisas fuarı’dır, ancak günümüzde de devam ettirilen Türkiye’nin ‘ilk ve tek uluslararası genel fuarı’ İzmir Enternasyonal Fuarı’dır. 


[1] İzmir Ticaret Odası Meclis Zabıt Defterleri I-II 1926-1930, Haz. Fikret Yılmaz, İzmir Ticaret Odası Kültür, Sanat ve Tarih Yayınları – 6, İzmir 2008, s:318

[2] Türk Fuarcılık Tarihi, Haz. Aytaç Işıklı, Mümin Balkan, İstanbul Fuar Merkezi Yayınları -1, İstanbul 2007

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler: