1950’li yıllara kadar, ülkemizin diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de bakabilecek gücü olanlar binek olarak at beslerlerdi. At sahibi olmak bir gurur vesilesiydi. Konak’taki Guraba-i Müslimin Hastanesi’nin alt katları doktor ve diğer personelin atlarına ayrılmıştı. Kent yöneticilerinden, Levantenlere ve sıradan insanlara kadar ata binen kişilerin fazla olması kentin birçok yerine “Binek taşları” konmasını gerektirmişti. Atın yeminden, koşumuna, nalının çakılmasından, hastalıklarının sağaltımına kadar büyük bir sektör iş başındaydı.
Türklerde rahvan atçılık
Tüm Türk topluluklarında at kutlu bir varlıktır. Sütünden çeşitli içecekler ve yiyecekler yapıldığı gibi, sunulacak en önemli kurban olarak da bilinir. Manisa Dağı çevresinde yerleşmiş “Sancaklı yörükleri” bir direğe oturtulmuş at kurukafasını bağ ve bahçelerine koyarak, nazardan korunduklarını düşünürler. At nalı asmak da aynı anlamı taşır. Eski Türk takviminde “At yılı” (Yund) vardır. Manisa’nın Soma ve Kırkağaç ile İzmir’in Menemen, Bergama ve Kınık ilçeleri arasında yer alan dağlar da “Yunt” (At) adını taşır.
Rahvan Türk atının yükünü ve binicisini en kısa sürede, en uzak mesafeye, en az enerji ile yormadan ulaştırması savaşların kazanılmasında önemli bir etkendir. Türkler, tarih boyunca barış zamanlarında da çeşitli at yarışları düzenleyerek biniciliklerini geliştirirlerdi. At üzerindeki oyuncuların değnek fırlatarak oynadıkları “cirit” veya “cıda” aslında bir savaş oyunudur.
Türkler yarışlarda da rahvan koşan atları tercih etmişlerdir. At rahvan koşarken bir yanındaki iki bacağını aynı anda ileri atar. Binici için en rahat ve sarsmayan koşma biçimidir. “Rahvan koşan atın üzerinde kahve içsen dökülmez” derler. Türkler bu atlarla kıtalar aşmışlardır. Atı rahvan yürür hale getirmenin özel bir çaba gerektirdiği söylenir. Tay bir yaşını geçince arka ayaklarına yirmişer dirhem (65 gram) ağırlığında kurşunlar takılırsa, 2-3 ay sonra at rahvan yürümeye başlarmış. Günümüzde yapılan “Rahvan at” yarışlarına sadece yerli ırklar katılır ve oldukça ilgi görür. Diğer at yarışlarına göre kazanılan ödül miktarı az olmasına rağmen, sevilerek yapılan töresel yarışlardır. Ödül alanlara al bayrağımızın verilmesi de bu yarışların güzel bir geleneğidir.
İngiliz yarış atları
Modern yarışlarda dörtnal koşan atlar tercih edilir. Dörtnal koşan İngiliz atının atası Byerley Turk, White Turk ve Yellow Turk adındaki Türk rahvan atlardır. İngiliz “Thoroughbred” ırkının temel üç aygırından birincisi olan Byerley Türk, atlarda cesaret ve hızın sembolü olarak haklı bir şöhret kazanmıştı. Byerley Türk, hayatının ilk 8-10 yılı savaş meydanlarında geçmişti. Bu at, bir Osmanlı subayı olan sahibi ile 1683 yılında II. Viyana kuşatmasına katılmış, esir düşen seyisi ile birlikte, Yüzbaşı Robert Byerley tarafından alınıp, İngiltere’ye götürülmüştü. Byerley Turk, yeni sahibi ile Kral III. William’ın İrlanda seferine ve Boyne Meydan Savaşı’na da katılmış, cesareti ve dayanıklılığı ile sahibinin başarılı olmasında önemli rol oynamıştı. 10-12 yaşındaki Byerley Turk, ilk olarak 1690 yılında yarış koşmaya başlamış, İngiliz soyluları ve zenginlerinin, eşleriyle birlikte katıldığı yarışlarda şampiyonluklar kazanmıştı.
İzmir’de modern at yarışları
Levanten (Doğulu) adı verilen azınlıklar İzmir’in sosyal ve kültürel yaşamını önemli ölçüde etkilemişlerdi. Onların düzenlediği at yarışları alafranga yaşamın göstergelerinden biriydi. 1849 yılında İzmir – Aydın demiryolu yapımı sırasında imalatın Şef Direktörü Monseur Pionche atı ile gezerken; Buca’da bugünkü Hipodrom’un bulunduğu alanı keşfetmiş ve “Bu alanda çok iyi at yarıştırılır” düşüncesini İngiliz elçisi Mr. Patterson ile paylaşmıştı. Levantenlerin at meraklıları ve Mr. Patterson, yarışlar için İngiltere’den atlar ve jokeyler getirmiş, yarış atları için Buca’da ahırlar kurmuş ve yarışlar düzenlemişlerdi. At yarışları çok ilgi görmüş, çevre il ve ilçelerden gelen meraklılar atlarını yarıştırmışlardı. Hipodromun bulunduğu alana, önceleri “Paradiso” (Cennet) denirken, daha sonra “Kızılçullu Mesire Yeri” ve nihayetinde “Şirinyer Hipodromu” ismi verilmiştir.
Türkiye’de ilk düzenli at yarışları 23 Eylül 1856’da İzmir’de başlamıştır. Bu yarışlar sadece İzmir gazetelerinde değil, İstanbul gazetelerinde de büyük ilgi görmüştür. 6 Temmuz 2012 tarihli The Washington Post Gazetesi’nde “Andrew Beyer”, Atatürk’ün “At yarışı modern toplumlar için sosyal bir ihtiyaçtır” sözünü hatırlatarak Türkiye’deki devlet kontrolündeki at yarışlarını tüm dünyaya örnek göstermektedir. Atatürk’ün bu sözü hemen her at yarışı organizasyonunda bir giriş sloganı olarak yer almaktadır.
19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal, Bandırma vapuruyla Samsun’a doğru yola çıkarken yanında on sekiz arkadaşı vardır. Bandırma vapurunda binek olarak iki at da bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında da büyük görevler üstlenmiş olan atlar, Atatürk’ün göz bebeğiydi. Bu nedenle de atına “Sakarya” adını vermişti. Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde bile at yarışlarının düzenlenmesine öncülük etmiş, 1920’de Ankara Tren İstasyonu yanındaki 1600 metrelik bir alanda at yarışları düzenletmişti. İngiltere yarışçılığında “Derby” ne ise, 1927 yılından bu yana “Gazi Koşusu” da Türk yarışçılığının en büyüğü ve en önemlisidir. Gazi Koşusu’nun armağanı, Atatürk’ün at üzerindeki gümüş heykelidir.
At üretimi ve hipodrom
At, herkes tarafından çok sevilen, zeki ve sadık bir can yoldaşıdır. Ata binme tecrübesini yaşamış, atın başını bir kez okşamış olan kişi; bu hayvanın asaletine ve duygulu davranışlarına hayran kalır. At sevgisi çoğumuzun yüreğine çocuk yaşlarda düşmüştür. Hangimiz bir çomağı at yaparak mahalle aralarında koşuşturmadık? Hangimiz lunaparka gittiğimizde en önce atlıkarıncaya binip, atların sırtında uzaklara uçup gitmedik?
At üretimi özel bir çalışma alanı haline gelmiştir. Üretim, anne adayı “kısrak” ile uygun baba adayı “aygır” seçimiyle başlar. Çiftleşme işlemine yardımcı olan kişiye “kıyakçı” adı verilirken, iş; “kıyakçılık yapmak” olarak adlandırılır. “Aşım” denen çiftleşme işleminin gerçekleşmesini takip eden yaklaşık 11 aylık gebelik süresinde yapılacak titiz veterinerlik takipleri sonucunda dünyaya gelen tay, artık bir “yarış atı” adayıdır. Safkan Arap atı 3 yaşında, İngiliz atı ise 2 yaşındayken 6-8 ay sürecek bir eğitime başlanır. Bu güzel yaratığın doğumundan “start alabilme” (koşmaya başlama)” düzeyine kadar geçen süreçte bakımı çok özen gerektirir. At doğumundan seyircisiyle tanışmasına kadar yıllar geçer.
Atları sevenler, ailece güzel bir hafta sonu geçirmek isteyenler, “Şirinyer Hipodromu” alanı içersinde seçkin atların yarışlarını seyrederken, çam koruluğunda piknik yapma olanağı da bulurlar. Dostluklarının pekişmesini sağlayan buluşmalar her hafta sonu tekrarlanır. İzmir de at yarışlarına ilgi; tarihsel geçmişine uygun olarak çok yoğundur. Özellikle hafta sonları İzmirli yarış severler hipodromu doldururken, ailelerinin küçük bireyleri de atla tanışmanın ve ata binmenin keyfini sürerler.
İzmir Şirinyer Hipodromu, 485 bin metrekare alanı içerisinde kum ve çim yarış pistleriyle, 5 bin kişilik modern tribün ve salonları, bahçesindeki ve salonlarındaki büfe ve restoranları, çam ağaçları ile çeşitli bitki örtüsüne sahip bahçe ve piknik alanları, otoparkı, trenle ulaşım kolaylığı bulunan tesisi ile hizmet vermektedir. Hipodroma gelen kişiler, günün yaklaşık 3-4 saatinde koşuları keyifle izlerler veya tribünle, padok (at gezdirmeliği) arasında birkaç kilometre yürüyüş yaparlar, asırlık çam ağaçlarının kapladığı alanda ciğerlerini temiz havayla doldururlar. Yarış severler tabiatın içerisinde keyifli ve belki de kazançlı bir gün geçirmenin mutluluğunu yaşarlar.
Ülkemizde ilk olarak İzmir’de başlayan modern at yarışları, vergi kaynağı olması yanında; bilime, eğitime, kültüre, üretime, yatırıma, dinlenceye ve hizmet alanlarına da önemli bir getiri sağlamakta, verimli bir iş kolu oluşturmaktadır.
İzmir’de binek taşları ve modern at yarışları
yazarı:
Etiketler:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.