31 Ekim 2019’da Milliyet Gazetesi’nde “Başkan Tunç Soyer’le eski İzmir sokakları” başlıklı bir yazı vardı. Orhan Beşikçi, 30 Ekim 2019 günü Kent-Yaşam’da “Hadi, her şey bir adımla” başlığıyla yayınlanan yazısında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Basmane ve çevresinde yaptığı geziyi anlatıyordu. Orhan Beşikçi’yle görüştüğümde, doğduğum mahalleye ismini veren Kocakapı’nın üniversiteler tarafından incelenip, kemerinin aslına uygun olarak restore edilmesini de konuştuklarını söylemişti. Bir haber de İzmir tarihi yazarı İlhan Pınar’dan geldi. “Bir üniversiteden arandığını, Kocakapı ile ilgili bilgisine başvurulduğunu” söyleyince, Orhan Beşikçi’nin benim mahallem ile ilgili çabalarının da sonuç vermeye başladığını, Belediye Başkanı Tunç Soyer’in konuyla ilgilendiğini duymak sevindirici olmuştu.
“Kocakapı” İzmir’in eski Türk mahallelerinden biridir. Dedelerimiz burayı “Karakapı” olarak bilirdi. Karakapı, şimdi okulların olduğu eski mezarlık alanından gelebilecek eşkıya saldırılarından korunmak için geceleri kapatılırmış. Burada bir zamanlar bir kara kapı olduğu söylense de, elimizdeki 1830 tarihli fotoğrafta bile bu kapı görülmez. Bu yerin ismi tarihi kartpostallarda ve Yunan kaynaklarında da “Karakapı” olarak yazılmaktadır. Bu mahalle bir zamanlar “Gerenlik” (Sulak yer) veya sineği bol olduğundan “Sinekli” olarak anılırken, 1906’da Sultan Aziz’e öykünerek “Aziziye”, 1937’de ise 954 Sokak üzerindeki kocaman kapı geçişinden dolayı “Kocakapı” ismini almıştı.
Birçok gezginin “Karakapı” ile ilgili anlatıları vardır. Fakat bu anlatıların tümü acaba “Kocakapı” ile mi ilgilidir? İlhan Pınar’ın “Gezginlerin gözüyle İzmir” isimli kitabında, 1752-1753 yıllarında İzmir’i ziyaret eden M. Stephan Schulz Buca’dan İzmir’e gelişi, “Buca İzmir’e yaklaşık 1 mil uzaklıkta, buraya gelirken bahçeleri ve kalenin arkasındaki dağı geçtikten sonra düzlüğe inmeden eski yıkık bir kapı ile karşılaştık. Türkler buraya “Karakapı” diyorlar” diye anlatır.
Aynı kitapta Richard Pococke ise,1739’daki gezisinde, “Efes’e giden ve iri taşlarla döşenmiş askeri yola çok yakın bir yerde kaleden aşağıya 1 mil kadar uzaklıkta ama bu yol üzerinde bir kapı ve çeşitli duvar yıkıntıları yer alıyor. Duvar karşıdaki tepeye kadar uzanıyor ve sanıyorum şehre girişi kontrol etmek gibi bir işleve sahipti” der (Sayfa 63). İslam Ansiklopedisi’nin “İzmir” maddesinde Mübahat S. Kütükoğlu’nun, “1738’de Eşkıya Sarıbeyoğlu İzmir’e altı saat mesafeye kadar geldi, şehri korumak için Karakapı’daki surlar inşa edildi” diye bir yazısı vardır. Fakat bu yer tam olarak tarif edilmediği gibi, gezginlerin yazılarında sur inşasından değil, şehrin zengin mahallelerinde siperler oluşturulduğundan bahsedilmektedir.
34 yıl İzmir’de yaşamış, en küçük kırık taşlarına kadar su yollarını inceleyen Georg Weber (1840-1910) bulgularını incelikli çizimlerle ve yükseklikleri de kaydederek 1899’da kitabına aktarmıştı. İlhan Pınar tarafından Türkçeleştirerek yayına hazırlayan Georg Weber’in “İzmir’in su yolları” isimli kitabı bu konuda temel kaynak niteliğindedir. Weber, “Karakapı” olarak Buca yolunun birkaç yüz metre doğusunu işaret etmektedir. Bu yüzyılın başında “Karakapı” olarak adlandırılan oldukça yüksek bir kemerden (sayfa 12), Buca’daki birçok köylünün buradan taş boru aldığından (sayfa 23-28) bahsetmektedir.
Tüm bunları okuduktan sonra Orhan Beşikçi ve fotoğraf sanatçısı Atilla Özdemir ile birlikte Kocakapı’yı tekrar gezdik. Kocakapı’nın yan duvarının ve iç tarafındaki çeşmenin üzerlerinin beton ile kaplı olduğunu, eskiye dair hiçbir kalıntı olmadığını gördük. Birkaç gün sonra Orhan Beşikçi ve İlhan Pınar ile birlikte Georg Weber’in izinden Karapınar suyolunu takip etmek üzere Gürçeşme Caddesi’ne ve Buca Çaldıran Mahallesi’nde bulunan Atatürk Maskı’nın seyir terasına gittik. Bu noktalardan Kadifekale’ye doğru bölgenin yapısının su yollarının karşı yamaca iletimi için çok uygun bir yapıda olduğu görülmektedir. Maskın arkasındaki mahallede halen Weber’in kitabında (sayfa 14, şekil 1) bahsettiği yapılara benzer oluşumlar, duvar harçları oldukça sağlam kaba taşlarla örülmüş kalıntılar vardır.
Luici Storari 1856’da çizmiş olduğu kent planında Kocakapı’yı su kemeri olarak nitelerken, Weber’in İzmir’deki en ufak kırık taş borudan bahsederken, burayı su yolları içersinde anlatmamış olması dikkat çekicidir. “34 yıl İzmir’de yaşamış Weber, bu yapıyı görmemiş olamaz” diyerek, 25 Ekim 2019’da yapılan Tarihi Su Yapıları Paneli’nde konuşmacı olan, su yolları konusunda dünya çapında kabul gören, emekli Prof. Dr. Müh. Ünal Öziş’e konuyu açtım. Ünal Öziş Hoca sorumu soruyla cevapladı, “Weber’i okudun mu? O bahsediyor mu? diye sordu.
Elimizde Kocakapı’nın çok güzel tarihi fotoğrafları vardır. Kocakapı ister bir kapı olsun, ister su yolu yapısı olsun, kurtarılıp İzmir’e bir değer olarak kazandırılmasının zamanı gelmiştir. Bu yapının ne olduğunu tartışmak yerine, İzmir’e gönül vermiş olanların temel çabası bu kemerinin aslına uygun olarak restore edilmesini sağlamak olmalıdır. Tarihi yapıya her geçen gün daha çok zarar veren çevredeki konutlar da yetkili kurumlarca denetlenmelidir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bu projeyi yakından takip ediyor olması çok önemlidir. Asarı Antika Müzesi’nin (Aya Vukla Kilisesi’nin) üst kısımlarında kalan bu bölge, Kocakapı kemeri ve duvarlarıyla birlikte, kemerinin içersindeki tarihi çeşme, Salih Dede yatırı, Cumhuriyet çeşmeleri, İzmir’in işgali sırasında şehit olan polislerin yattığı “Polis Şehitliği”, 1914’de faaliyete geçen, günümüzde çalışmayan Servilitepe su pompa istasyonu, İzmir tarihinin ayrılmaz parçaları olarak misafirlerini ağırlayacakları günleri beklemektedirler.
Tarihi Kocakapı restore edilmeli
yazarı:
Etiketler:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.