İzmir’de Venedikliler, Venedik’te Osmanlılar

7 Ağustos 2013 günü gazeteler, “70’ler ve 80’lerde yayınlanan Amerikan yapımı Aşk Gemisi (The Love Boat) isimli dizideki ünlü yolcu gemisinin görevini tamamladığını, dizinin çekildiği yıllarda Pacific Princess ismini alan MS Pacific gemisinin son seferini sökülmek üzere Türkiye’de Aliağa’da bulunan bir tersaneye yaptığını” yazmaktaydı. Dünya bu diziyle, eğlenceli, aşk dolu gemi yolculuklarına özendiriliyordu. Denizcilik Bankası T.A.O. Denizyolları İşletmesi de 1955 yılında Almanya’da yaptırdığı beş gemiyi filosuna katarak, bu uluslararası yarışmada çoktan yerini almıştı.

İzmir’den Venedik’e yolculuk

Ali Bozoğlu’nun “kaptanhaber” sitesinde anlattığına göre, “Truva feribotu 24 Ocak 1966 tarihinde Fransa’da denize indirilmiş, aynı yılın Nisan ayında gazeteler Ağustos’ta Venedik’e feribot seferinin başlayacağını müjdelemişler, özellikle Avrupa’da çalışan Türk işçileri arasında bu haber büyük sevinç yaratmıştı. Feribot, 16 Ağustos 1966’daki ilk seferini İstanbul’dan İzmir’e yapmış, aldığı yolcuları Venedik’e ulaştırmıştı. Seferlerine İzmir-Venedik-İzmir ve İzmir-Brindisi-Venedik arasında devam etmiş, 1974’deki Kıbrıs Barış Harekatı’na da katılmıştı”.

Avrupa ülkelerinde çalışan Türk işçileri Venedik’ten ve Brindisi’den araçlarıyla bindikleri feribotlarla memleketlerine rahatça ulaşma olanağına kavuşmuşlardı. Amerikan “The Love Boat” 640 yolcu taşırken, Truva, 584 yolcu ve 100 otomobil kapasiteliydi. Avrupa’nın en yeni ve ucuz feribotunda kişi başı ücret 252 ile 1600 lira arasında değişirken, köpeklerden 36, kedilerden ise 27 lira alınıyordu. Arabalarını garaja teslim eden yolcular, isterlerse, tek veya çift yataklı, duşlu, tuvaletli 294 kamadan birini seçiyor, isterlerse, ucuz fiyatlı “teyyare koltuk” denen pulman koltukların sıralandığı 122 kişilik salonda yolculuk ediyorlardı. Feribotta kamarotundan çarkçısına, aşçısından kaptanına Türk kökenli personelle karşılaşınca vatan topraklarına adım atmış gibi mutlu oluyorlardı.

O yıllarda İtalyan ve Yunan gemileri yerine, Akdeniz’in incisi Türk yolcu gemileri tercih edilmekteydi. İzmir-Venedik arasında karşılıklı bir turizm hareketi başlamıştı. Venedik’e gidenler mayo, manto, pardösü, ayakkabı, çanta, İtalyan seramikleri ve Murano camları satın alıyorlardı. Yolcular aldıkları kıyafetleri içlerine üst üste giyerek, cam ürünleri ceplerine doldurarak gümrükten geçiyorlardı. Yüzyıllar öncesinde ise benzer ürünleri Venedikli tüccarlar gemilerle İzmir ve çevresine getiriyorlardı.

Venedikliler’in kökeni Anadolu

08 Ağustos 2001 tarihli gazetelerde “Demir atlı süvariler” başlığıyla yer alan haberlerde, “Ataları Enetler’in 3 bin 200 yıl önce geldiği Bartın’a varmak için yola çıkan Venetolu bisikletçiler” anlatılmaktadır. Padova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ugo Silvello, Veneto halkının köklerinin Anadolu’da Bartın’a dayandığı ortaya çıkarmıştır. Homeros, İlyada Destanı’nda, “Troyalılar’ın yanında savaşa katılan ve ülkelerine dönemeyen Enetler’in yerleşebilecekleri yeni bir yer bulmalarına galip Akha’ların izin verdiğini” anlatır. Ayrıca, “Paflagonia (Batı Karadeniz) topraklarından gelen Enetler’in (Demir Atlar Ülkesi’nin halkı) günümüzdeki İtalya’nın Veneto halkının ataları olduğunu” söyler.

Eski Foça’yı Venedikliler, Yeni Foça’yı Cenevizliler kurmuş

İzmir ile Venedik kentlerinin ilişkileri çok eskilere dayanmaktadır. 1082 ve 1219’da yapılan anlaşmalara göre Venedik, Bizans’ın tüm limanlarında vergi vermeden ticaret yapma hakkını kazanmıştı. Bu durum Venedik’in Bizans’tan üstün bir hale gelmesini sağlamıştı. Bizans hem özgürlüğünü kaybetmiş, hem de Batı’ya bağlı bir devlet olmuştu. 1082’de Phokaia’da (Foça) bir Venedik ticaret kolonisi kurulmuştu. Piri Reis, 16. Yüzyıl başlarında Ceneviz tüccarlarından bir grubun Yeni Foça’da bulunduğundan söz eder. 1512’de hazırladığı “Kitab-ı Bahriye” adlı yapıtına Venedik şehrinin bir gravürünü koyan Piri Reis, şu bilgileri vermiştir:

“Foça hakkında şöyle bir rivayet vardır: Eski Foça’yı evvela Venedik tüccarları kurmuşlardır. Yeni Foça’yı Ceneviz tüccarları kurmuşlardır. Ceneviz tüccarları kendi kumaşlarını ve diğer eşyalarını getirmek için bir depo yapmak üzere yer talep ederler. Böylece de Yeni Foça kurulmuş olur. Ben Ceneviz tüccarlarının Yeni Foça’da oturduklarını gördüm. Fakat şimdi dağılıp gitmişlerdir.”

İstanbul ve Ayasofya, Haçlı Seferine çıkan Venedikliler tarafından 1204’te işgal edilmişti. 57 yıl sürecek Katolik Latin Krallığı kurulmasından sonra, Ortodoks Bizans’ın asil ve güçlü aileleri Batı Anadolu’ya sürgüne gelmişlerdi. 1261 yılında İstanbul’u tekrar ele geçiren Mikhael 8. Paleologos, Nymphaion Antlaşması (Nif-Kemalpaşa) ile İzmir limanını kendisine destek olan Cenevizliler’e teslim etmişti. İzmir’de yerleşim hakkını elde eden Cenevizliler kentte ticari açıdan etkin bir konuma yükselmişlerdi. Cenevizli ve Venedikli tüccarlar, rahatça ticaret yapabilmek için, (günümüzde Hisar Camisi’nin bulunduğu iç limanın ağzından kuzeye doğru) kıyı boyunca yerleşmişler, burada evler ve ibadethaneler inşa etmişlerdi.

1681’e gelindiğinde, ilk büyük Osmanlı-Rus Savaşı, Ruslar’ın yenilgisiyle sonuçlanmıştı. İzmir’deki ticaret savaşlarında ise Fransızlar, Ceneviz ve Venedik’in önüne geçmiş, konsolosluklarla ticarethaneler Frenk Caddesi’ne ve Punta’ya yerleşmişlerdi. İhracat ve ithalat limanı olan İzmir, İstanbul’u hem ekonomik, hem de sosyokültürel alanda geride bırakmıştı. Genelde ithalat yapılan İstanbul’da malları depolamaya gerek kalmıyor, dağıtım limandan yapılıyordu. Venedik Balyosları da liman yerine saraya yakın olmaya özen gösteriyor, önceleri Sultanahmet’e, daha sonraları Beyoğlu’ndaki Venedik Sarayı’na yerleşiyorlardı.

İzmir’de tüccarların binalarının arkası denize açılmakta, rıhtım olmadığı için açıkta demirleyen gemilerdeki mallar, sandallarla indirilmekteydi. Deniz kıyısındaki her bina hem ev, hem de bir ticarethane işlevi görmekteydi. Ayrıca tüccarlar kıyıdaki bu binalarda kendilerini güvende hissetmekte, mallarını burada depolayıp, olumsuz bir durumda açıkta bekleyen gemilere hızlıca ulaşıp, kaçabilmekteydiler. 1778’de yaşanan deprem ve ardından Frenk Mahallesi’nde çıkan yangında Fransa, İngiltere, Venedik, Napoli, Ragusa (Dubrovnik) konsolosluklarıyla, Fransız ve Rum tacirlerin mağazaları ve birçok han yok olmuştu.1922’de de Frenk Caddesi tamamen yandığından, bu yapılar günümüze ulaşamamışlardır.

Venedik’te Türkler

Türkler yüzyıllar önce de Venedik’e ticaret yapma amacıyla gitmişlerdi. Venedik, kuzeydoğu İtalya’da birbirine köprülerle bağlanan 118 adanın üzerine yerleşmiş, denizci ve tüccar bir devletti. Venedikliler, belki de Doğu’dan gelmiş olmanın da etkisiyle yüzlerini doğuya çevirmişler, ülkelerini, “Porta dell’Oriente” yani “Doğu’nun Kapısı” olarak adlandırmışlardı. Venedik, doğuda sadece Osmanlılar’la değil, Anadolu Selçukluları’yla, Memlükler, Safeviler ve İranlılar’la da ticari ilişkiler kurmuşlardı. Vittore Carpaccio (1465-1526), “Saint George Baptising the Pagans” isimli tablosunda Doğulu tüccarlara da yer vermişti.

Venedik’te şehrin bazı bölgelerinde Türk izlerine rastlanmaktadır. Anadolu Selçuklular döneminde Venedik’te Türk tüccarlarının dükkanlarının bulunduğu ve burada Çin ipeklerinin satıldığı söylenmektedir. 8 Mart 1220 Tarihli Barış ve Dostluk Antlaşması’yla Venedikliler’e Selçuklu ülkesinde ticaret yapma serbestliği tanımıştı. Venedikli tüccarlar İzmir civarından buğday, tuz, sakız, ipek, balmumu, yün ve yer yağı (Ham petrol), Germiyan Beyliği’nin başkenti Kütahya’dan kumaş boyamada kullanılan şap yanında buğday, bal mumu, pirinç ve eğrilmemiş kenevir gibi ham maddeler alırken, kumaşlar, gümüşten eşyalar, şarap ve sabun getirmişlerdi.

Türkler’in ticaretle ilgilenmediklerine dair yanlış bir kanaat vardır. Türkler’in tarih boyunca yurt edindikleri yerlere bakılırsa ticaret yolları üzerinde oldukları ve kervanlarla uzak ülkelere gittikleri görülecektir. Osmanlı tüccarlarının Londra’ya kadar giderek ticaret yaptıkları bilinmektedir. Osmanlı tüccarlarının Venedik’te yaşadığı sıkıntıların benzerini Venedikliler de Osmanlı topraklarında yaşamış, özellikle dil, din, gelenek görenek farklılıklarından doğan anlaşmazlıklar oluşmuştu. Osmanlı tüccarları kendi dilleriyle ticaret yapmaya ve haklarını aramaya çalışırken, Venedik, genç bürokratlarına Türkçe öğretmek amacıyla okul açmıştı.

1573-1645 yılları arasında Osmanlı-Venedik ticari ilişkileri doruk noktasına ulaşmıştı. Venedik gemileri Osmanlı karasularında seyir halindeydi. Dersaadet ve Serenissima tüccarları karlı günler yaşıyorlardı. Osmanlı devletinin başkenti günümüz Türkçe’siyle “Mutluluk ve saadet kapısı” olarak, Venedik ise, “En mutlu belde” olarak anılırdı. Mutluluğu hedefleyen bu iki devlet Girit’in şarap ve köle ticareti yanında, tüm Akdeniz’e sahip olma arzusuyla karşı karşıya gelmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında 1645’de başlayan savaş 25 yıl sürmüş, 1669 yılında son bulmuştu. Girit savaşı ile mutlu ilişkiler kesintiye uğramış, iki devlet de çok ciddi şekilde yıpranmış, gelişmekte olan diğer devletlerin önü açılmıştı.

Venedik’in ticari başarısının altında askeri güce ve diplomasiye verdiği önem yatmaktaydı. Savaşı kaybeden Venedik’in ilk yaptığı şey, Osmanlı ile ticari anlaşmalar gerçekleştirip, Girit’teki parasal çıkarlarını kollamak olmuştu. Bu arada İzmir’e de Francesco Lupazzoli “Bailo (Balyos-Elçi)” olarak atanmıştı. Kumaş ticareti yapan Francesco Lupazzoli, Ege bölgesindeki ilişkilerini kullanarak Girit Savaşı sırasında Venedik için bilgi toplamış, Ege adalarını inceleyen bir çalışma yapmıştı. 1587’de Casale Monferrato’da dünyaya gelen Lupazzoli 1702’de İzmir’de hayata gözlerini yumana dek Ege bölgesinde aktif bir istihbarat ve diplomasi görevi yapmıştı.

Venedik Cumhuriyeti’nin İstanbul’daki sürekli ilk balyosu Bartolomeo Marcello olmuştu. Venedik’in İzmir’de de 1594 yılından itibaren konsolosu vardı. Ayrıca, Ankara, Aynaroz, Milosn (Değirmenlik), Gelibolu, Halep, Suriye, Şam, Kahire, Kıbrıs, Kili (Ukrayna), Nikola (Girit), Kudüs, İskenderiye, Dimyat (Mısır), Mora, Naksos, Sakız ve Silivri’de de Venedik’e ait konsolosluklar bulunmaktaydı.

Osmanlı kökenli Venedikliler – Venedik kökenli Osmanlılar

Venedik karnavallarında Osmanlı giysileri içersindeki kişilerin görülmesi geçmişin anılarını canlandırmaktadır. Şubat ayındaki “Venedik Karnavalı” geleneksel “Türk’ün uçuşu” gösterisiyle açılmaktadır. Törenin kökeni, genç bir Türk akrobatın rıhtıma bağlı bir gemiden gerilmiş bir halat üzerinde Aziz Mark Bazilikası’nın çan kulesine kadar tırmanmasına dayanmaktadır. Bazilikanın kemer süslemelerinde Osmanlılar görülmektedir. “Regata Storica” veya “Tarihi gondol” festivali her yıl Eylül ayının ilk pazar günü Venedik’in en büyük kanalı olan Grand Kanal’da yapılmaktadır. Kökleri 13. Yüzyıl’ın ikinci yarısına dayanan festivalde muhteşem şekilde süslenmiş kayıklarla yapılan yarışlar düzenlenmekte, törenin sonunda tarihi giysileriyle halk geçiş yapmaktadır.

1573 yılında Venedik’teki Rialto pazarının yakınlarında açılan ilk Türk hanında Osmanlı tebaası 75 Müslüman ve 97 Yahudi tüccar bulunmaktaydı. Daha sonra 1621 yılında içinde Bosnalı, Arnavut ve Anadolu’dan gelen tüccarları barındıracak olan yeni bir bina hizmete girmişti. Şehirde çeşitli binalarda kalan Türk tüccarlar, en sonunda Fondaco Dei Turchi veya “Türk Hanı-Kervansarayı” adlı binaya yerleştirilmişlerdi. Burası Türk tüccarlarının ikamet ettikleri bir otel, mallarını muhafaza ettikleri bir depo, aynı zamanda ticaret yaptıkları bir merkezdi. Binada aynı anda 120 tüccarın barınması sağlanmıştı. Osmanlı tüccarları handa 1838’e kadar ikamet etmişlerdi. Sadullah İdrisi adlı son Osmanlı tüccarının binayı terk etmeye zorlanmasıyla Fondaco Dei Turchi boş kalmıştı. Günümüzde bu bina “Venedik Doğa Tarihi Müzesi” olarak kullanılmaktadır.

Osmanlılarla Venedikliler arasındaki savaşlar ve karşılıklı korsan saldırıları sırasında ele geçirilen esirler için yakınlarından fidye alınamazsa, esir pazarlarında satılırlardı. Esirlerin din değiştirmeye zorlanmaları yaygın bir uygulamaydı. Venedik’te tutsak “Calle Delle Turchette” veya “Küçük Türk Kadınlarının Caddesi” ismini tutsak edilen genç bakirelerden almıştı. Katolik inancına döndürülmek istenen bu kızlar “Casa dei catechumeni- Acemi evi” denen binalara yerleştirilmişlerdi. 30 Mayıs 1688’da burada “Emine” isimli kız “Anna” ismiyle vaftiz edilmiş, 14 Mart 1767’de vefat etmişti.

Osmanlı Sarayına köle olarak gelen ve devlette en üst mevkilere ulaşan Venedik ve Ceneviz kökenliler vardı. 12.Padişah 3. Murat’ın annesi ve Haseki (Roxelana) Hürrem Sultan’ın gelini Nurbanu Sultan (Olivia) ve 13. padişah 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan (Bafo) Venedikliydi. 28’inci Padişah 3. Selim’in annesi 2. Mihrişah Sultan (Agnes) Ceneviz kökenliydi. 1602’de vefat eden Harem Ağası Gazanfer, Kaptan Uluç Hasan Paşa (999-1590), Dalmaçya’da Venedik’e ait olan Parga adasından devşirilmiş Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa (Theo) (1493-1536), Osmanlı korsanıyken Kaptan-ı Derya olan Uluç Ali Reis (Giovanni Dionigi Galeni) (1500-1587) bunlar arasında en çok bilinenlerdir.

Anılarda kalan gemi yolculukları

İzmir’den Venedik’e ilk seferi yapan feribotun isminin “Truva” olarak seçilmiş olması her iki kentin Anadolu kökenine de tarihsel bir vurgudur. Her ikisi de köklü tarihleri ve kültürleriyle öne çıkmaktadır. Konumları itibariyle önemli limanlar olan İzmir ve Venedik, pek çok liman kenti gibi yükselişlerini ticarete borçludur.

Gemilerin boyutunun sürekli artması limanların geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Venedik limanında yenileme çalışmaları tamamlanırken, İzmir Limanı halen zamana ayak uydurmaya çalışmaktadır. Buna bir de ülkemiz üzerinde oynanan kanlı oyunlar eklenince, yabancı gemiler güvenlik gerekçesiyle limanlarımıza yanaşmamakta veya sefer sayılarını çok aza indirmektedirler. Türk yolcuların kurvaziyer gemilere ulaşmak için uçakla Atina’ya veya Venedik’e gitmesi gerekmektedir.

Günümüzde dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ı denizyolu ile gerçekleşmektedir. Dünyada yıllık 20 milyon kurvaziyer yolcusu vardır. Bu büyük pazar rekabeti arttırmakta, yüksek hizmet ölçülerine sahip, konaklama, yemek, eğlence seçenekleri sunan yolcu gemilerine ve yük kapasitesi fazla olan taşımacılık gemilerine gereksinimi ortaya çıkarmaktadır. Buna karşılık ülkemizin gemi kapasitesini arttırmak yerine bazı abide gemiler söküme gönderilirken, bazıları da satılmış, yerine yenileri konulmamıştır.

1974 yapılan Kıbrıs Barış Harekatı’na katılmış, donanmaya destek vermiş, personeli “Gazi” ünvanı almış olan Truva Feribotu, 2000 yılında İzmir – Aliağa’da sökülerek yok olmuştur. 2004 yılında son olarak Ankara, Samsun ve Karadeniz feribotları da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satılmış olduğundan, deniz yolculuğunu tercih edenler yabancı gemilere yönelmiştir. Venedik’e gitmek isteyenler gazetelerde ve internette sadece yabancı kruvaziyer gemilerin ilanlarıyla karşılaşmaktadır. Türk turizm şirketleri, binlerce yolcu ve bir o kadar da mürettebat taşıyan yabancı bayraklı dev yolcu gemilerinin sadece bilet satışına aracı olmaktadırlar.

Yolcuların Alsancak Limanı’ndan çıkan Türk gemilerinden yakınlarına el salladığı günler daha dün gibidir. 1983’de “Yerli Aşk Gemisi” olarak da anılan Ankara Feribotu’nda Ajda Pekkan’ın assolist olarak yer aldığı yılbaşı programı unutulmamıştır. Dünya çapında ünlü Macar asıllı kemancı Darvaş ve Fehmi Ege Tango Orkestrası’nın konserleri eşliğinde yapılan rüya seyahatler anılarda kalmıştır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın