Altay Dağları’ndan Sındırgı’ya Yörükler ve halıcılık

Osmanlı döneminde Yörükler yerleştikleri yöreye veya devletin onlara verdiği görevlere göre isimlendirilirlerdi. Tarihi belgeler incelendiğinde, Sındırgı bölgesinde “Yaycıbedir” obasının bulunduğu, “Yaylakçı Yörükan Taifesinden” oldukları kaydedilmiştir. Arşiv belgelerine göre, Yaycı Yörüklerinin sadece Sındırgı’ya değil, Kırşehir, Bozok, Halep Kara Hisarı Şarki, İçel sancağı, Anamur kazası, Adana sancağı, Kütahya sancağı Balya kazasına da yerleştikleri görülmektedir. Sındırgı yöresinde Yaycıbedir Yörükleri dışında Çavdar, Avşar, Çepni, Karakeçili Yörükleri de bulunmaktadır.

Sındırgı isminin ise, “Sın” (sınmak-düşmanı sindirmek) kelimesinden geldiği, öz-Türkçe olduğu, Karesioğulları’ndan (1328-1345) kaldığı düşünülmektedir. Bu yörede dokunan “Yağcıbedir halısı” dünya çapında ünlüdür. Sındırgı’da “Yağcıbedir” isimli bir Yörük gurubu yoktur. Bu ismin Yaycıbedir’den türetilmiş olduğu sanılmaktadır.

Pazırık’tan Sındırgı’ya halı

Halı sadece yere serilecek bir eşya değil, Türk kültürünün binlerce yıldır yaşayan önemli bir öğesidir. Türklerin ilk olarak ne zaman halı dokumaya başladığı bilinmemekle birlikte, Türk halılarında kültüre ve inanışa ait birçok unsuru bir arada görmek olasıdır. Diğer Anadolu halılarında olduğu gibi, Yağcıbedir halılarında da hemen hemen tüm duygu ve düşünceler sembolize edilerek kullanılmıştır. Kullanılan sembolik motifler, iletişimi sağlarken, anlayana çeşitli mesajlar da aktarmışlardır.

1947 – 1949 yılları arasında Sovyet Arkeolog Sergei Ivanovich Rudenko, Altay Dağları’nın Pazırık bölgesinde 40’a yakın kurgan (mezar) bulmuştur. Leningrad (St. Petersburg) Ermitaj Müzesi’nde sergilenen bu eserlerden biri de M.Ö 2-3 ya da M.Ö 3-5. Yüzyıl’da dokunduğu düşünülen “Pazırık Halısı” idi. Tasarım, ölçü, şekil ve düğüm bakımından Anadolu’daki Yörük-Türkmen halılarının benzeridir.

Avrupalı ressamlara ilham veren halılar

16. Yüzyıl’da Avrupalı tüccarlarla beraber Anadolu’ya gelen ressamlar Türk halılarını tablolarında kullanmaya başlayınca, zengin Avrupalılar tablo güzelliğindeki bu halıları edinme yarışına girmişlerdi. 17. Yüzyıl’da halı İzmir Limanının en önemli ihraç kalemlerinden biri haline gelmişti. Sındırgı’da da halıcılık başlangıçta sadece kullanmak veya “Sepi” (çeyiz) için yapılırken, 19. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren ticari amaçlı dokuma yaygınlaşmıştır. Bu nedenle de yeni dokunan halılarda yöreye ait olmayan boyalar, renkler ve motifler de görülebilmektedir.

Yörük halısı kışlakta dokunur

Yörük, Türkmen ve Türk aslında aynı soydan gelen kişileri tanımlamaktadır. Atatürk soyunu açıklarken, “Benim atalarım, Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenleri’ndendir” der. Balkanlara yerleştirilen Türkler de halı dokumacılığına devam etmişlerdir. Türkmen ve Türk yerleşik düzene geçmiş, Yörük ise, konar-göçer hayat yaşayan “Oğuz” boylarıdır. “Yörük” tanımının, “yörümek” veya “yürümekten” türediği düşünülmektedir. Gereğinde eşyalar ve hayvanlarla birlikte yüzlerce kilometre yol yürüyebilirlerdi. Akraba gruplar (Obalar) halinde yaşayan Yörükler, küçükbaş hayvan sürülerini en iyi şekilde bakabilmek amacıyla yaylak ve kışlak arasında göçmek zorundaydılar. Bu plansız, programsız, rastgele bir göç değildi. “Oba” kolayca kurulabilen kıl çadırlar topluluğuydu. Develere, atlara yüklenen çadırlar ve eşyalar tüm gereksinimi sağlayan, standartları olan, ergonomik malzemelerdi.

Yörükler usta avcılar olduğundan et ihtiyacını av hayvanlarından karşılarken, koyun ve keçi eti sadece bayram, düğün gibi kutlamalarda ve hatırlı misafirler için kurulan sofralarda bulunurdu. Hayvanlarından elde ettikleri her türlü ürünü en iyi şekilde değerlendirip, etinden, sütünden, derisinden, kılından, yününden, boynuzlarından faydalanırlar, çeşitli aletler, silahlar ve eşyalarda kullanırlardı. Erkekler, kolayca kurulup, sökülebilen halı tezgahlarını da çevredeki ağaçların kerestelerinden kendileri oluştururlardı. Kışlaklarda erkekler avcılık ve çiftçilikle uğraşırken, kadınlar ve kızlar koyun yünü ve keçi kılını elde eğirir, kök boyalarla renklendirir, tezgahların başına geçerlerdi. Bu dokumaların en kıymetlisi kışlakta kırkılan (tıraşlanan) koyunun yününden yapılan halılardı.

Türkler Altaylar’da ve Anadolu’da binlerce yıldır halı dokur

Türkler, uzun süren seferlere obalarıyla birlikte katılıyorlar, kadınlar da orduya destek oluyor, günlük işlerine devam ediyorlardı. Türkler, Hun akınlarıyla Macaristan’da olduğu gibi, binlerce yıldır yurt edindikleri Anadolu’ya da halı ve diğer dokumalarını taşımışlardı. Türklerin Anadolu ile bağlantıları 1071 Malazgirt Savaşı’nın çok öncelerine dayanmaktadır. Bizans döneminde ve öncesinde Anadolu’ya girişi önleyen Çin Seddine benzer bir yapı yoktu. Tam tersine Bizans’ın askerlere ve vergi alabileceği topluluklara ihtiyacı vardı. Türkleri de topraklarına yerleştiriyor, uyruklarına katıyordu.

Bizans yöneticileri Hazar, Selçuklu ve Osmanlı ile her düzeyde akrabalık ilişkileri kurmuştu. Hazarlı Türk prenseslerden ikisi kraliçe olmuştu. Bu gelinler çeyizlerinde Bizans Sarayına kıymetli Türk halılarını da getirmiş olmalıdırlar. İrene olarak adlandırılan Çiçek Hanım’ın oğlu 25 Ocak 750’de doğmuş, “Hazarlı 4. Leon – (Léon D’ o Cházaros)” olarak 775’de İmparator olmuş, Bizans tahtına oturmuştu. Bizans, iyi savaştıkları ve güvenilir oldukları için tamamı Türklerden oluşan “Türkopol” (Türk kökenli) ordular da oluşturmuştu. Hatta bir dönem Bizans’ta o kadar çok Hazarlı Türk vardı ki, Türk giyim tarzı ve kullandıkları eşyalar moda haline gelmişti. Bizans topraklarında yaşayan Türkler Hıristiyanlığı kabul etseler de, kültürlerini yaşatmışlardı. Bizans döneminde Anadolu’da yaşayan, Mübadele ile giden Türkofon (Türkçe konuşan) Ortodoks Türkler (Karamanlılar), yanlarına aldıkları tezgahlarla Yunanistan’da da halı dokumaya devam etmişlerdi.

Halı tarihtir, sanattır ve kültürdür

Ticari bir mal olarak, talebe göre üretilmeye devam edilen halıların tarihsel, sanatsal ve kültürel yönleri yeterince araştırılmış değildir. Halılar, Türklerin sadece üstünde oturdukları, çadırlarının içini sıcak tutmak için tabanına serdikleri, üzerinde ibadet ettikleri veya duvarlarını süsledikleri gündelik bir eşya olmaktan öte, örflerini, adetlerini ve geçmişlerini yansıtan birer sanat eserleridirler. St. Petersburg’daki “Pazırık halısı” gibi Türk tarihine, sanatına, kültürüne ışık tutabilecek bu halılar, Londra, Paris, Viyana, Newyork müzelerinde sergilenmekte, yerli ve yabancı koleksiyoncuların mekanlarını süslemekte, araştırmacıların ilgisini beklemektedirler.

(Fotoğraflar: Atilla Özdemir)

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın