Yeni Zelanda’da mini sosyalist bir köy kuracaktık kendimize

İsterseniz küçük burjuva devrimciliği ya da konformistliği deyin, ama “düzeni toptan değiştiremedik bari kendi düzenimizi kuralım” yollu kendilerine küçük bir sosyalist komün kurma hayalleri içinde olan ve hatta ufak çaplı bu işe girişen insanlar tanıdım, adları bende saklı…

Epeyce bir zaman önce Londra’da bir sahafta bulduğum ama sonra kaybettiğim bir kitap vardı. Dünyada böyle küçük sosyalist gruplar kendi aralarında gelirlerini birleştirip, mülkünü satıp, işinden istifa edip hayal ettikleri bir yaşamı kendileri için kurmaya girişmişler. Kentlerden uzak kırsal alanda büyük arazi alıp, kendi elleriyle sosyalist köyceğizlerini, küçük ülkelerini inşa etmişler. Kapitalist sistem karşıtı, sosyalist üretim ve paylaşım yapabilecekleri, ekolojik yaşamı esas alarak yaşama deneylerini anlattıkları bir kitaptı. Yeryüzünde kendileri gibi hayalleri olan ve kendi küçük sosyalist ülkelerini kurmak isteyen grupları da bulmuşlar. Deney alışverişi yapmak için adres ve telefonları da vardı. Ne yazık ki kitabım kayıp.

Şu günlerde Soner Yalçın’ın “Siz Kimi Kandırıyorsunuz?” adlı kibatını okuyorum. Kitabın 255. sayfasında zınk diye onlara rastladım! Kendi sosyalist köyünü kurmak, sadece günümüz aydınlarının ütopyası değilmiş meğer!

Yıl 1898. Osmanlı çöküşte. Sultan II. Abdülhamit’in istibdat döneminin ağır yaşandığı günler. Çiçeği burnunda beş kafadar; Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Hüseyin Kazım Kadri, Dr. Esat Işık. Yaşları henüz 23 – 31. Bizimkiler Padişaha muhalif, meşrutiyet taraftarı. Bunu saklamıyorlar da ama. Haftada bir gün buluşup tartışıyorlar; edebiyat siyaset, muhalefet gırla. Hafiyelerden, jurnalcilerden sakınmaktan bıkmışlar.

Bir buluşmada Mehmet Rauf elinde İngilizce bir broşürle geliyor. Yeni Zelanda’da göçmenlere yüzlerce dönüm parasız toprak verdiğini duyuruyor broşürde. Tevfik Fikret hep birlikte Yeni Zelanda’ya gitme fikrini ortaya atıyor. Benimsiyorlar fikri. Ama yol paraları yok. Dr. Esat, (Bir zamanlar dışişleri bakanı olmuş Hasan Esat Işık’ın babası) aileden kalan Ankara’daki çiftliği satmayı öneriyor. Kabul ediliyor. Hüseyin Cahit, II. Abdülhamit ölür ve ülkeye meşrutiyet gelirse hemen döneceğini söylüyor. Bunu da tartışıyorlar. Olmuyor tabii, Yeni Zelanda’da birlikte sosyalist yaşam düşlerini gerçekleştiremiyorlar. Yıllar sonra Hüseyin Cahit anılarında şöyle yazıyor olayı:

“Bir sosyalist cemaati halinde yaşayacaktık. Aramızda mülkiyet prensibi değil, uhuvvet(kardeşlik) prensibi hüküm sürecekti. Birbirimize karşı hakikaten bu kardeşlik hissini kalbimizde duyuyorduk.”

Eh bu satırları okuyunca benim de bir zamanlar içinde olduğum ve hala küllenmemiş ütopyamız aklıma gelmez mi? Çekirdek grup yedi arkadaştık. Olay yaklaşık yedi yıl önce filandı. İki yıl hafta sonları buluşup şahane zaman geçirdik. İnekten süt sağıp kendi peynirimizi, bağlardan üzüm toplayıp kendi şarabımızı yaptık. Kuracağımız köyde yapacağımız evlerin malzemesi, inşası, gündelik yaşam koşullarının altyapısı için oksijen salınımı sıfır olan yöntemler araştırdık.

İzmir’de 50 kilometre çapında köy köy, mezra mezra kendi sosyalist köyümüzü kurabileceğimiz arazi aradık. Bir taraftan da anayasamız olacak bir tüzükle resmi kooperatif ortaklığı tüzüğü hazırlayıp bakanlığa bile başvurduk. Tüzüğümüz şaşkınlık yarattı: Yort Savul Ortak Yaşam Kooperatifi. Yapı kooperatifine benzemiyordu çünkü. Köy kuracaktık kendimize, ortak ekip biçecek ve ortak bölüşecektik. Herkes kendi becerisine göre üretime, eğitime katılacak, ihtiyaca göre bölüşecektik.

Şanslıydık; aramızda mimar, mühendis, maliyeci, sanatçı, bürokrat, eğitmen kişiler vardı. Yani bir bakıma hem konut, hem tarım, hem sanat, ekolojik sebze saklama, konservecilik, marangozluk gibi farklı üretim biçimlerini ve eğitim faaliyetlerini de kapsayan bir tüzüktü yani. Bakanlıkta görüşülen yetkililer ilk şaşkınlıktan sonra böyle bir kooperatifçiliğin ilk olduğunu söyleyip tüzüğümüzü pek değişime uğratmadan ufak değişikliklerle yardımcı bile oldular yasal uygunluk için.

Olmadı tabii, biz de mini sosyalist köyümüzü kuramadık. Dağıldık. Nedenlerini burada paylaşamam. Arkadaşlarımdan izin alırsam, bu yazının devamı niteliğinde yaşamımın en kıymetli dostluklarını paylaştığım gurubumuzla fotoğraflı, peynir yapımı, şarap yapımı tarifli ekolojik yaşam serüvenimizle birlikte kılavuzumuz, anayasamız niteliğindeki güzelim tüzüğümüzü de paylaşabilirim belki.

Belki birileri bu güzel ütopyayı toptan olmasa da, grup grup, köy köy, hafiften hafiften örnek olma babında adım adım gerçekleştirir ülkemizin bir yerlerinde. Yeni Zelanda’ya ya da yeryüzünün başka bir ülkesine gitmeden, yaşadığımız ülke topraklarında deneylemeye çalışabiliriz ütopyalarımızı. Kapitalist, sahte değerlere dayalı, adaletsiz tüketim toplumu yerine, doğayı koruyan, paylaşımcı, üretime, sanata, emeğe, dayanışmaya değer verilen, barış içinde adil bir toplumsal yaşamın mümkün olduğuna inananlar çoğalır belki böylece. Belli mi olur?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın