Ne yalan söyleyeyim; yıllar sonra sanata ve sanatçıya gösterilen bu duyarlık doğrusu gözlerimi yaşarttı. Uzun zamandır fay hattındaki binada eğitim verilmiş, kimsenin haberi bile olmamış.
Ama günlerden bir gün, birdenbire duyarlı birilerinin aklına gelmiş Narlıdere’deki bina ve “Acaba, yarının sanatçılarının, saygın eğitmenlerinin yuvası depreme dayanıklı mıdır? Onlar bizim geleceğimiz, aydınlık yüzlerimiz… Onların deprem riski altında çalışmaları koca bir ayıp… Gidelim bakalım şu binaya, o binaya, bu binaya…” demişler. Gelmiş bakmışlar… Ve binanın depreme dayanıklı olmadığını anlamışlar. Çok üzülmüşler, öyle üzülmüşler ki bir rapor bile yazmışlar:
“Bina boşaltılmalı!”
***
Bu duyarlı yaklaşımın! İki yıllık bir süreci kapsadığını, Opera Bölümü’nde eğitmen olarak çalıştığım dönemde cep telefonuma gelen ” Konservatuar Binamızın Buca’ya taşınması düşünülmektedir. Gerekli hazırlıkların yapılması…” iletisinden biliyorum.
O zaman, duyarlı kişilere ilk soruyu sormanın zamanıdır. Madem bina depreme dayanıklı değildi, o zaman diliminde gönderilen bu iletide neden gerekçeli karar yoktu? Ve neden bu kadar süre beklediniz? Herhalde raporda, uzun süre İzmir’de herhangi bir deprem beklenmemektedir” öngörüsü de yer almaktaydı!
Yoksa, bu raporu yazan, onaylayan saygın, duyarlı kişiler binayı bir an önce tahliye ederlerdi. Bundan hiç şüphem yok!
***
Ve ne ilginçtir ki, yıllar önce Alsancak’taki iki katlı, yatay olarak inşa edilmiş Güzel Sanatlar Binası da aynı gerekçe ile boşaltılmış ve sanat okulu daha sağlam ve güvenilir olduğu söylenen, depreme dayanıklı Narlıdere binasına taşınmıştı.
Demek ki, Narlıdere’deki binaların zemin etütleri uydurmaydı. Ve milyarca liralık bu yatırım, yıllarca koca bir yalan (!) üzerine inşa edilmişti. Sanat okulları nedense gidip gidip fay hatları üzerine kuruluyordu ve nedense Güzel Sanatlar binasının çevresindeki bütün binalar güvenilir, sağlam zeminler üzerindeydi. Nedense bu fay hatları durup durup Güzel Sanatlar Fakültesi altına doğru yolculuk yapıyordu.
“Bu ne felaket, bu ne musibettir yarabbim! Böyle berbat edip de yüzünü sahibinin / şimdi de utancından kızarıyor bak hain!”(Cyrano De Bergerac oyunundan)
Buraya not düşeyim; Güzel Sanatlar’a önerilen, ayrılan Buca-Tınaztepe’deki bina sanat eğitimi için düşünülemez, düşünülmemelidir. Hiç kuşkunuz olmasın, ihtiyaç halinde o bina -hatta Güzel Sanatlar’a ayrılan katlar bile- yıllar sonra aynı gerekçeyle “fay hatlarının sanat okullarını takip ettiği, üretim alanlarını sardığını, üst katlara doğru tırmandığı gerekçesiyle” boşaltılır.
***
Haa, bu arada “sorun bina değil eğitim” sloganı- çağrışımlara açık yapısıyla- çok doğru gelmedi bana. Çünkü sorun binadır, sorun yapılan yatırımdır, sorun sanat okullarının ruhudur, sorun anılardır, sorun sanata uygun alanlarda insanla, seyirciyle buluşmaktır. Ve asıl sorun, sanat okullarının şehrin ana noktalarından sürülmesidir.
Her şeyden öte, eğitim verilmesi için bina uygun olacak, binanın geçmişten bugüne taşınan belleği, anıları, “gün ağarana kadar gelip fısıldaşan replikleri” olacak. O nedenle sorun bina; sorun o binada eğitim alamamaktır.
Onun için, duyarlı kişilerden (!) beklentim, bu yanlıştan bir an önce vazgeçmeleridir. Binanın boşaltılma kararı uydurmada olsa -hadi sizi kırmayalım- her akıllı, duyarlı bireyin düşündüğü çözümü önerelim: Güzel Sanatlar Fakültesi’nin binalarını -bir an önce- depreme karşı güçlendirin.
***

Eee, sanat duyarlılığı bunu gerektirir ve taşınmada yardım böyle olur!
Bu yapılan koca bir ayıptır! Bu -tam anlamıyla- bir çuvallamadır.
Bunu yapanlara son sözüm: Çuvaldızı kendinize batırın ve özür dileyin…
***
Sanat üretimini hâlâ yapmak isteyen, üretim heyecanlarına saygı duyduğum eğitmen arkadaşlarımın, öğrenci arkadaşlarımın haklı isteklerini destekliyorum.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.