Ulaşılamayan okul kalmasın…

Bizden Masallar / Nohut Oğlan ve Bizden Masallar / Şahmeran’ı proje haline getirip yönetirken anlatıcı Sıla Topçam ve müziklerine can katan İsmail Başışık’la birlikte amacımız aynıydı: Her köy ve bucaktaki okullara gitmek ve cezaevlerindeki kader mahkumlarıyla buluşmak…Ve onların dilinden, sesinden bir masal, bir oyun götürmek…

Böylece, bir yandan tiyatro seyretmemiş çocuklara küçük bir katkı sağlamayı düşünürken, bir yandan da cezaevlerindeki insanlarımızın yaralarına merhem olmayı istedik.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt’un ve İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Levent Ulukut’un destekleriyle bu yıl amacımızı gerçekleştirdik; uluslararası etkinlik ve festivallerde bizden renkleri, sözleri taşıyan bir projeyle yer almanın gururunu yaşadık.

Tayland- Bangkok turnesiyle başlayan heyecanımız, Bıçakçı Köyü ilköğretim ve ortaöğretim çocuklarıyla buluştuğumuzda da aynıydı.

***

Ödemiş’e bağlı bir köy Bıçakçı. İzmir’e 170 kilometre uzaklıkta. Ovacık Yaylası’nın eteklerinde şirin mi şirin bir belde. Oraya ulaşmak için düşüyoruz yola… Hava sıcak, güneş alabildiğine cömert. İzmir’den uzaklaştıkça baharın yeşili çıkıyor karşımıza. Yol yapım çalışmaları nedeniyle arada toz toprak soluyor olsak da, havanın temizliği ciğerlerimize soluk aldırıyor.

Bıçakçı’ya yaklaşırken yollar daralıyor, evler otantik görünüşüyle bir masal diyarı gibi beliriyor önümüzde. Ödemiş’e girerken gördüğümüz patates tarlalarından sıyrılıyor, dev kestane ve kiraz ağaçlarının içinde buluyoruz kendimizi. Bıçakçı’ya su getiren baraj gölünün manzarası olağanüstü. Her yerde bin bir çeşit kuş cıvıltıları. Epeydir duymamıştım bu sesleri.

Daracık sokaklardan geçiyoruz, sokaktaki insanlar meraklı bakışlarının altına tebessümlerini sıkıştırıyor, el sallıyor. Son daracık sokaktan dönünce karşımıza çıkıyor Bedriye Baykaş Okulu.

***

Bedriye Baykaş İstanbullu bir hayırsever. Tek katlı eski bina 1928 yılı yapımı. Genç Cumhuriyet’in bir binası önünde durmak bile heyecanlandırıyor insanı. Eskiden tek katlı binada hem sabah hem öğleden sonra ayrı ayrı eğitim varmış. Bedriye Baykaş’ın katkılarıyla yapılan binalarla ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri birlikte eğitim yapabiliyor artık.

Oyunu oynayacağımız okulun bahçesi geniş, önümüzde yeşil örtüyle kaplı bir vadi var. Arkamız sarp yamaç… Ortaokul merdivenlerinin önü masal için ideal. Hazırlıklara başlayacağız ama misafirperver, güler yüzlü Fatma İlan Öğretmen yemek ikramı konusunda ısrarcı.

Geleneksel yemeklerle donatılmış bir sofrada ağırlanıyoruz. Yaprak sarmalar, yöreye özgü sac pidesi (gözlemeler) harika… Bir kere daha anlıyorum ki, insan yüreğinin sevgi dolu olduğu yerde her şey güzel oluyor. Oyun olduğu için tadımlık bir yeme içme oluyor elbette.

***

Hazırlıklar sürerken- bir yandan da- yöre hakkında bilgi alıyoruz . Türkiye’nin en büyük kestane üreticisi Bıçakçı Köyü’ymüş. Kirazı, diğer sebze ve meyveleri söylememe bilmem gerek var mı? Nisan sonu köy halkının Ovacık Yaylası’na göçü demekmiş. O nedenle yaylaya doğru hareketleniyormuş köy. Ama 23 Nisan törenlerine katılım olağanüstüymüş. Çocuğu olsun olmasın herkes en güzel giysileriyle tören alanını doldururmuş. Küçük bir yerleşim yerinde Cumhuriyet coşkusunun bir şenliğe dönüşmesi, o coşkunun sürüyor olması ne güzel!

***

Hazırlıklarımız bitince çocuklar doluşuyor çevremize. Rengarenkler, öylesine güzeller ki… Düzen içinde oturuyorlar yer minderlerine, daha büyük sınıflar ise ayakta… Oyunu beklerken çıtları çıkmıyor. Oyun alanının arka tarafında yüce insanın, Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli var. Oyun daha anlamlı, daha güzel, daha onurlu…

Oyuna katılım harika… Masalın bütün efektlerini birlikte oluşturuyoruz. Ninniler, türküler, tekerlemeler birlikte söyleniyor. Masalın bitimi de bir o kadar coşkulu. Koşuyor ve sarılıyor çocuklar. Öylesine içten, öylesine yalın…

Genç, idealist öğretmen arkadaşlarımızla sohbet ediyoruz oyun sonu. Hepsi genç ve pırıl pırıl insanlar…

***

Veda zamanı. Geride kocaman yürekler bırakıyoruz. Fatma Öğretmen’in “Bize de gelin” çağrısının karşılığını bulması, Devlet Tiyatroları’nın tarihinde ilk kez bu köye geliyor olması güzel anlar, anılar bırakıyor tüm ekipte.

Güzel doğa, güzel insanlar, içten, yalın çocuk yürekleriyle huzurun adresini bulmuş gibiyiz.

Mevlana’nın sözü dönüp duruyor kafamın içinde…

“Yaşadığın dünyaya bak! Yüce Tanrı, hangi eserini sevginin kucağında büyütmemiş ki? Neden okşamak ve kucaklamakla gidilecek yere, tekme tokatla erişmek istersin…”

İstiyoruz ki, daha çok köye, daha çok beldeye gidelim. Okullardaki minik yüreklerle, cezaevlerinde kader mahkumu insanlarımızla buluşalım; sevgiyle kucaklaşalım…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın