Uzun zamandır yol aldığım çemberi kapatmak zorunda kalmıştım. Bir devrin bittiği duyurulmuştu. “Yeni yaşama merhaba” demek üzere yola çıkmıştım. “Kasırga geliyor” haberleri herkesi evlerine kapatmıştı. Benim gönlümse gitmek istiyordu. Bildiğimi de yaptım.

“Aydınlık Kızım” diye sevdiğim mezunum yeni yaşamımı kutlamak üzere beni Birgi’ye davet etmişti. Belki de daha çok yaralarımı sarmak istiyordu. 29 Eylül sabahı kalktık, her ihtimale karşın kışlıkları çantaya doldurup yola çıktık. Aydınlık Kızım, bizi Ödemiş’in girişinde karşıladı. 7 kilometre sonra Birgi’deydik. Birgi Ata Konağı’nda eşyalarımızı yerleştirdik. Odun ateşinde kızarmış patates kızartması beni çocukluğumdaki tatlara götürdü.
Gökyüzüne ulaştıran Gölcük yolu
Biraz sohbetten sonra Bozdağ Gölcük’e yol aldık. Bulutlar, öylesine şekilleniyordu ve biz o kadar tırmanıyorduk ki gökyüzüne doğru uçtuğumu hissettim. Göl kenarında yürüdük. Kaç asırlık olduğunu bilmediğim çınarlara selam verdik.
Ayçiçekleriyle çocukluğuma yolculuk

Pazardaki amcalara selam verdik. Çocukluğumda büyüttüğüm ayçiçeklerini görünce içime bir sıcaklık aktı gitti. Urla Kalabak’ta yazın sonunda ancak olurdu ayçiçekleri… Koparıp arkadaşım Aycan’la birlikte duvara otururduk, ayçiçeklerinin içinden çiğdemleri öyle şekilli alırdık ki desenler oluşurdu! Ayçiçeğine hikayeler anlatırdım, gizli gizli.
Taze tahin farkı

Akşam yemeğinde Aydınlık Kızım, bize Ödemiş Kebap’ı önerdi. İlk defa bu kadar lezzetlisini yemiştim. Sanırım, bunda 0 kilometre anlayışının da önemi büyüktü. Her ürün yerinde güzelmiş, sözünü bir kez daha anımsadım. Sonra bir de fıstıklı, tahinli kazandibi geldi ki ustaya selam olsun. Tahinle kazandibini bugüne kadar hiç yan yana getirmemiştim. Ne öyle sunulmuştu ne de bu fikir aklıma gelmişti. Tahin de farklıydı. Bildiğim gibi değildi. Tahinin tazeliğinden kaynaklığını söyledi, Rezzan…
Yağmurun dinginleştirdiği ruh

Gece 24.00’ten sonra usul usul yağdı yağmur. Kasırga, uğramak istemişti bu diyarlara. Güneşin de yağmurun da keyfi kalmıştı bizlere. Aydınoğulları Beyliği’ne başkentlik yapmış olan Birgi’de tarihin izlerini yattığımız odada bile izlemek mümkündü. Tahta oyma işçiliği her yerdeydi. Yatağın başucunda, tavanda… Yatak örtüleri, yastıklar, kanaviçe işleriyle renklenmişti. Yağmur, öylesine güzel yağıyordu ve biz öyle güzel bir konakta uyumaya geçmiştik ki… Gözlerimi kapattığımda kendimi bahçede hissettim. Yağmur taneleri bedenimden her bir zerreciği alıp toprağın altındaki yeraltı sularına götürüyordu. Hücrelerim, yağmurla birlikte yerin altına geçti gitti. Sulara karıştım. Sular, birleşti geçit buldu, nehirlere ulaştı. Nehir de coşkulu coşkulu tüm hücrelerimi denizle buluşturdu. Sabaha kadar denizlerin içinde dalgalandım, dinginleştim.
Birgililer ile buluşma zamanı
Artık Birgi’ye daha fazla dokunma zamanı gelmişti. Zeytin Birgi’ye girdik. Ferhat Şeker’le tanıştık, biraz da sohbet ettik. Geçmişte Birgi’de bir ahırmış, bulundukları mekân. Şimdilerdeyse sihirli bir alan… “Bir inşaat mühendisi, bir mimar, bir iç mimar, bir elektrik-elektronik mühendisi bir araya gelirse ne yapar?” sorusunun cevabını zeytin kütüklerinin işlemesinde bulduk.

– Burası el emeği ile bir şeyler yapalım diyen altı arkadaşın oluşturduğu bir atölye. Bizim kendi mesleklerimizin yanında burada buluştuk, işyerimiz oldu. İş edindik, burayı. İlk önce hobimizdi sonra işimiz oldu. Para da kazandırttı. Tamamen zeytin ağacı üzerine dönmeyi de düşünüyoruz. Diğer ağaçların hepsini bırakacağız çünkü zeytin Birgi’nin dokusuna çok uyan bir ağaç. Her zaman da temin edebildiğimiz bir ağaç.
– Şu anda neler var?
– Ceviz, kestane, zeytin, çınar, fıstık çamı var.
– Zeytin size ne anlatıyor?

– Zeytin yaşamı anlatıyor… Uzun ömrü anlatıyor… Sağlığı anlatıyor… Güzelliği anlatıyor… Zeytinin içindeki en ufak çöp bile kullanılıyor. Yaprağı ayrı, meyvesi ayrı, çekirdeği ayrı, dalı ayrı kullanılıyor. Yani yaşamımızın her yerinde zeytin var. Onu görebilirseniz ama… Görmek istediğinizde her yerde zeytin objesini bulabilirsiniz etrafta.
– Zeytin kütüklerini nasıl temin ediyorsunuz?

– Buradaki fidancılar, kuruyan zeytin ağaçlarını bize bildiriyorlar. Biz de o kütükleri alıyoruz. Almamız için mutlaka kurumuş olması gerekiyor. Sonra biz de kurumuş ağaç kütüklerini işlevsel hale getiriyoruz. Dağdan veya başka yerden ağaç sökümü yapmıyoruz.
– Ürünler neler? Zeytinin formu nasıl değişime uğruyor? Neye dönüşüyor?
– Et ve peynir sunum tabaklarımız, masa, sandalye, taburelerimiz var. Zeytin, çok farklı formalara dönüşüyor. Gündelik hayatta kullandığımız ürünleri yapmaya çalışıyoruz.
– En çok Zeytin’e kimler aşık oluyor?

– İzmir ve İstanbul’dan gelenler daha çok zeytin ağacından yapılmış ürünlere ilgi gösteriyor. Bu aralar Arap Ülkeleri’nden de ilgi başladı.
– Birgili misiniz?
– Aydınlıyım.
– Neden Birgi?

– Asıl mesleğim inşaat mühendisliği. İnşaat işleriyle uğraşıyordum. Burada atölyelerim, imalathanem var. Birgi’de inşaat işi yapıyorum. Burası aslında bir hobi atölyesi. Üretimi sonradan esas olmuş ama aslı hobi. Hepimizin mesleği var. Biri mimar, biri iç mimar, biri elektrik-elektronik mühendisi… O tarzdaki adamlar bir araya geldi ve Zeytin Birgi doğdu.
– Diğer arkadaşlarınızın da isimlerini ve mesleklerini öğrenebilir miyiz?
– İç Mimar Cihan Sevim, Elektrik-Elektronik Mühendisi Emre Azeroğlu, Mimar Tarık Önal ve ben Ferhat Şeker inşaat mühendisiyim.
Pozun ve medyanın huzuru

Zeytin sevgisinin birleştirdiği eski zamanların ahırı, bugünün gönül ve emek birlikteliği mekândan herkesin önünde fotoğraf çekildiği, “Birgi Hatırası” tahtasının yer aldığı Medya Poz’a geçtik. Enes Erkut karşıladı bizi. Farklı objeleri apayrı yerlerden büyük bir uyumla toplamış ve kadim Birgi Evi’ne kendi özel değerini katmış. Üstelik Türkiye’ye hizmet veriyor. www.medyapoz.com.tr web adresi ve Instagram’da @medyapoz hesabında daha çok düğün ve özel gün fotoğraflarını paylaşıyor. @eneserkut hesabında ise yol ve insan hikayeleri yer alıyor. İnsanı seviyor. Çok kişiden farklı olarak sadece insan olmasından dolayı insanı sevdiğini hissediyorsunuz. Enes Erkut, Birgi Medya Poz’da ne yapıyormuş, dinleyelim:

– Ağırlıklı olarak fotoğraf ve video üzerine çalışıyorum. Firmalar için reklam, tanıtım filmleri çekiyorum, web sitesi hazırlıyorum. Sezonunda gelin damat dış çekim fotoğrafları çekiyorum ama onun dışında sosyal medya hesaplarının takibi, içeriklerin üretilmesi gibi işlerim var.
– Peki neden Birgi?
– Birincisi Birgi’yi seviyorum. İkincisi, sakinlik arıyorum. Huzuru burada buluyorum. Diğer taraftan insanlar, gezmek için Birgi’ye geliyorlar. Ne yaptığımı sosyal medyadan ya da beni burada bularak öğrenebiliyorlar.
– Birgi, insana ne anlatır?

– Bu belki çok görecelidir ama bana sakinliği ve tarihi anlatıyor. İnsanlara tarih dediğimizde Osmanlı dönemlerine dair izleri anlar. Ancak Birgi, çok önceki zamanlardan izler taşıyor, Osmanlı öncesinde beylikler dönemini çokça barındırır. Aydınoğulları Beyliği’nin başkenti olmuş bir yer. Bilinen tarihin bir adım gerisini gösteriyor bize.
– Birgi için ne yapılabilir?

– Birgi UNESCO Dünya Koruma Mirası aday listesinde. Ancak bir üst basamağa çıkarmak için pek bir şey yapılmıyor. UNESCO’nun ne kadar değerli bir şey olduğu bizim vatandaşımıza anlatılabilir. Yerel halk UNESCO listesine neden girilmesini gerektiğini bilmiyor. Bilinçlendirme çalışması yapılması önemli. Dışarıdan gelen yerel ya da yabancı turist bunu bilerek geliyor ama yerel halk bunun farkındalığını yaşamıyor. Birgi’yi korumak ve ileriye götürmek için halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Orijinal yapıya zarar verilmesi, kalıcı listeye girmeye engelliyor.
Birgi doğasının selamı

Zaman zaman da Birgi’de yürüyüşe çıktık. Birgi’nin doğası, bize kendini gösterdi. Ata Konağı’ndan henüz adım atmışken sarı çiçekler bizi karşılamıştı. Ne olduğunu hiç anlayamamıştık. Sorduğumuzda bildiğimiz “sinameki” çıktı. Çok şaşırdık. Yaprakları, kurutularak bize baharatçılar aracılığıyla ulaşıyor ya… Bu kez sarı çiçekleriyle bize gülümsüyordu. Yol aldıkça doğa, coştu. Taşların arasına sıkışmış ama yine de yaşama “merhaba” diyen karpuzdan henüz yağmur tanelerini yapraklarında taşıyan sarmaşıklara kadar tüm doğasıyla Birgi, bizi selamlıyordu.
Taş sevdalısı ailemin hain planları

Bizimkiler, her zamanki gibi taş arayışındaydı. Bu kez biraz büyük bir taş beğendiler. Geçmişte oyulmuş belli ki köy ahalisinin çok da işine yaramış olan taşı eve getirmek üzere plan yapıp gülüşüyorlardı. Çok dikkate almadım. Nasıl olsa taşıyabilecek halleri yoktu!
Ve maceramız Ödemiş’te, “Aydınlık Kızım” Psikolog Rezzan Karluk’un danışanlarını kabul ettiği ofisinde son buldu. Huzur, sakinlik ve aydınlığın hüküm sürdüğü diyarlardan İzmir’e daha güçlü, 17 yıllık çemberi kapatarak döndüm.

Related Images:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.